18

830 125 129
                                    

Riki'den

Dün evinde kaldığım için birlikte gitmiştik okula Sunoo'yla. Diğerlerine haber verip bir süre ayrı kalmak istemiştik okulda. Bu olaylar üst üste geldiği için birbirimize vakit ayıramamıştık hiç. İlk beş teneffüs boyunca hep birlikteydik Sunoo'yla. Uzun zamandır doğru düzgün sohbet edemediğim sevgilimle konuşmak fazlasıyla iyi gelmişti bana. Öğle arasından önceki dersi ekip konferans salonuna gitmeye karar vermiştik. Koltuklar olduğu için daha rahat olacağını düşündüğümüzden gelmiştik buraya. Düşündüğümüz gibi de olmuştu. Gittiğimizde bizden başka sadece Yeonjun hyung ve Soobin hyung vardı. Onlar da bizim geldiğimizi görünce salonun içerisindeki ayarlamaların yapıldığı küçük odaya gitmişlerdi.

Şuan ise o kadar mutluydum ki anlatmaya kelimeler yetersiz kalıyordu. Derslerin ve doğaüstü olayların stresinden kaçabilmiştik sonunda birazcık bile olsa. Kucağımda oturup bir yandan yanaklarımla ciddi bir şekilde oynayan, bir yandan da dudaklarını büzerek bir şeyler hakkında şikayetlenen sevgilim tüm endişelerimi alıp götürmüştü.

"Öyle oldu işte. Ne yapsam sence?"

"Hm?"

"Riki sen beni dinlemiyor muydun ya?"

Triplendiğini belli etmek için kucağımda ileri geri hareket etmişti birkaç kez. Daha sonra ne yaptığının farkına varıp dudaklarını bastırarak kafasını çevirmişti benden uzaklara. Bu tatlı haline gülümseyip onu tekrar kendime çevirmiştim. Hâlâ onları büzdüğü için öne çıkan dudaklarına önce bir öpücük bırakmıştım. Gülümsediğini görmemle beraber sayamadığım kadar öpücük bırakmıştım yüzüne. Huylandığı için kıkırtılara dönüşen gülümsemesiyle beraber durup yüzünü incelemiştim sırıtarak.

"Sen bana büyü mü yaptın ya? Nasıl bu kadar aşık oldum ben?"

"Bak böyle yaptım."

Diyip dudaklarıma yapışmıştı. Bende koltuğun iki yanına koyduğum kollarımı beline sarmıştım. Sunoo bir süre sonra olduğu yerde hareketlendiğinde dilimi kullanmaya başlayacaktım. Eğer kapı açılmadaydı.

Kapı kolunun sesini duymasıyla beraber yandaki koltuğa adeta fırlatmıştı kendini Sunoo. Hocalar geldiyse eğer onun kıyafetinde bir sorun yoktu fakat konuşurken benimle oynamayı çok seven sevgilim hem saçlarımı dağıtmış, hem de ne zaman yaptığını anlayamasam da gömleğimin düğmelerini açmıştı.

Kapıdan içeriye giren Jay hyungla rahatlamıştım birazcıkta olsa. Fakat endişeli yüzünü görünce yine strese girmiştim ister istemez. Aynı şeyi Sunoo'nun da hissettiğinden midir bilmem, ellerimizi kenetlemişti anında.

"Jungwon'u gördünüz mü?"

"Hayır hyung. Kimse gelmedi daha önce."

"Jungwon direkt olarak buraya geliyordu Sunoo. Nasıl burada olmaz? Koridorun son odası burası. Lavaboda beni gördükten sonra kaçtı adeta."

"Buradayım."

Duyduğum sesle beraber hızlıca arka tarafa bakmıştım. Jungwon buraya nasıl girmişti?

"Wonie, nasıl girdin sen?"

"Bu şeye nasıl hâlâ lakap takabiliyorsun bebeğim ya."

"Bu şey derken Riki?"

"Hyung lütfen cidden ya. O sizce Jungwon gibi mi? Jungwon benimle Sunoo'yu gördüğünde çığlık atacak türde bir insan değil miydi? Nasıl tanıyamazsınız arkadaşınızı?"

"Bana ne demeye çalışıyorsun sen şuan?"

"Tam olarak bunu demeye çalışıyorum orospu çocuğu."

Konuştukça yakınlaşması sayesinde yüzüne geçirebilmiştim yumruğumu. Hevesimi alamadan beni tutmaya çalışan Sunoo sayesinde boşvermiştim dövmeyi. Jay hyung ise Jungwon'a bakıyordu endişeli bir şekilde. Jungwon Jay hyungun uzattığı eli sert bir şekilde itip ayağa kalkmıştı tekrardan. Bana doğru tekrar yakınlaştığında gülmeye başlamıştı sessizce. Sağ eli yakamı bulduğunda sadece gömleğimi tutmasına rağmen nefes alamamaya başlamıştım.

"Ne oldu Riki? Boğazını sıkmıyorum bile. Nefes alsana."

Anın şokuyla ne olduğunu bile anlayamadan giden nefesim ile sertçe vurmuştum koluna. Jungwon'un tek bir adım bile kıpırdamadığını gören Jay hyung onu ani bir şekilde tutup kendine çevirmişti. Ciğerlerime dolan nefesle beraber soluklanırken onları izlemeye başlamıştım şimdi. Elleriyle iki kolundan sıkıca tutup gözlerinin içine bakmıştı uzun bir süre.

"Jungwon, neredesin?"

"Buradayım ya Jay hyung."

"Ben Jungwon'a çok aşığım. Senin o olmadığını anlayabilecek kadar hem de. Jungwon'un nerede olduğunu söyle piç."

"Jungwon'unu bu kadar seviyor musun cidden? Bende sevdim açıkçası. Çok iyi anlaşıyoruz Jay. Jungwon da senden hoşlanıyor ayrıca galiba. Her ağlamaya başladığında ismini sayıklıyor ne de olsa."

Ve kaybolmuştu. Daha sonra ise bahçeden gelen çığlıkları duymuştuk. Ne olduğunu tahmin etmek artık zor gelmiyordu. Fakat sinirini duvardan çıkaran Jay hyungu sakinleştirmek çok zordu. Bir yandan ise kardeşinden farksız olan kişiye ağlıyordu Sunoo. Kendini koltuğa bıraktığında ağlaması birkaç saniyeliğine durmuştu ve bana bakmıştı korku dolu gözlerle.

Tam ağzını açacakken küçük odadan çıkan ikili dikkatleri üzerlerine çekmişti.

"Bang Yedam'ı tanıyorsunuz değil mi? Bahçede kalp krizi geçirmiş sanırım. Haftaya olacak tatili bir hafta erken çekmişler."

Duyduklarımızla beraber hızlıca çıkmıştık konferans salonundan. Okulun iptal edileceğini bildiğimizden sınıflara gitmiştik çantalarımızı almak için. Koridorda Sunoo'yu beklerken olanları kızlara ve diğerlerine de anlatmıştım. Daha sonra ise elindeki pembe çiçeklere bana doğru koşan sevgilimi görmüştüm. Biraz daha yakınlaştığında elindeki çiçekleri tanıyabilmiştim bu sefer.

Elinde tuttuğu kamelyalarla ağlayarak bize doğru koşuyordu Sunoo.

"Mağaradaki Jungwon'du!"

...

Bolumu atip atmamak arasinda o kadar kaldim ki anlatamam. Ulkece cok zor gunlerden geciyoruz ve nefes almak bile hakki degilmis gibi geliyor bazen insana. Umarim hepiniz ve yakinlariniz iyisinizdir. Belki kafa dagitmaniza yardimci olur dusuncesiyle atiyorum bu bolumu de.

Kendinize dikkat edin lutfen.

Devil Town | SunkiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin