1.0

7.1K 310 33
                                    

BÖLÜM 10

*Şimdiki Zaman*

"Hasan abi bak, sağda boş yer var." saat sabah beşti. Karargâha albayın emri ile içtima için gelmiştik. Şimdi de araba için yer arıyorduk. Hasan abi, arabayı Serdar'ın gösterdiği yere park etti. Ardından sırayla indik. Yine tek araba ile sığamayacağımız için, iki araba ile gelmiştik. Herkes indikten sonra albayın odasına yürüdük. Kapının önüne gelince albay postasına albayın içeride olup, olmadığını sordum.

Olumlu yanıt alınca, arkamı dönüp, konuştum. "Siz buradan içtima alanına geçin, geliyorum ben." başları ile onaylayınca kapıyı çaldım. 'Gel' komutunu aldıktan sonra içeriye girip, tekmil verdim. "Rahat asker. Timin ile birlikte on dakika içerisinde alanda hazır bir şekilde bekleyin, Kara yüzbaşı da gelmiştir muhtemelen. Ben de geliyorum on dakikaya."

"Emredersiniz komutanım!" ardından selam verip, odadan çıktım. İçtima alanına geldiğimde Serdar, gür bir sesle bağırdı. "Dikkat!" Hepsi hemen önümde sıraya dizildiler. Sıranın en başındaki, Kara olduğunu düşündüğüm adam çıkıp, gür sesi ile tekmil verdi. "Yüzbaşı Kara Soydam, Amasya, emret komutanım!"

"Memnun oldum Kara, Kıdemli Yüzbaşı Deniz Ateş ben de." baş sallamak ile yetindi. Arkadan gelen postal seslerini duyunca albayın geldiğini anladım ve sıranın başına geçip bağırdım. "Dikkat!" albay gelip sıranın önünde durdu: "Rahat çocuklar." albay bana doğru baktığında bir adım öne çıkıp konuştum:

"Gökbörü timi komutanı Deniz Ateş. İki yüzbaşı, bir üsteğmen, iki teğmen ve dört astsubay emir ve komutlarınıza hazırdır komutanım."

"Bakalım bu çok övdükleri Gökbörü timi nasılmış?" Serdar kısık sesle konuştu: "Ayvayı yedik desene sen ona" diğerleri gülerken, ben de ağzımı onu uyarmak için açmıştım ki, albay sert sesi ile adeta gürledi: "Karargâh etrafında yirmi tur koşu, başla!"

...

Bir ayağını ile sırtıma baskı yapıp sordu: "Kaç oldu yüzbaşım?"

-Albay, yaklaşık iki saattir bize büyük bir baskı uyguluyordu. Şimdi ise şınav çekiyorduk.-

Fazla gecikmeden sorusuna yanıt verdim: "Sıfır komutanım." daha fazla şınav çekmeye niyetim olmadığı için sustum. "On tane daha çekin ve bırakın." bu sırada gidip diğerleri ile de uğraştı; Serdar'ın yüzüne kum, Kara'ya da tekme attı, Fehmi'ye de dirseği ile baskı yaptı. Tabii ben bir süre sonra bakmayı bırakmak zorunda kaldım.

On tane daha çektikten sonra kendimi yere attım. Diğerleri de benim arkamdan kendilerini yere attılar. Albay karşımıza geçince, hızla ayağa kalkıp esas duruşa geçtik. "Gidin duş alın ve kahvaltı yapın. Sonra dağılabilirsiniz. Görev olması durumunda sizi çağıracağım." hep bir ağzından 'emredersiniz komutanım' dedik.

Albay gidince time döndüm. "Duş aldıktan sonra yemekhanede buluşalım." hepsi beni onaylayınca arkamı dönüp, odama ilerledim. Odaya girdiğimde, Kara da arkamdan odaya girdi. "İlk sen gir istersen duşa, benim biraz uzun sürebilir." diye teklifte bulundum. O da hiç ikiletmeden kabul etti. "Tamam, beş dakikaya çıkarım." onu başımla onayladım. O da dolabından üniformalarını alıp, duşa girdi.

'Açıkçası sadece nezaketen sormuştum. Kabul etmez diye düşünmüştüm...'

Yaklaşık beş dakika sonra çıktı. Kendi sandalyesine oturdu ve postallarını bağladı. Ben de onu izlemeyi bırakıp, ayaklandım. Temiz üniformalarımı aldım ve duşa girdim.

Duştan çıktıktan sonra üniformalarımı üzerime geçirdim. Ardından da postallarımı giydim. Saatime baktığımda tam altı dakika olmuştu. Şu işi daha kısa tutmalıydım, neyse. Hızlı adımlarla banyodan çıktım.

Karşımda Kara'yı görmeyi beklemiyordum, yemekhaneye gitmiştir diye tahmin etmiştim. Masama oturdum ve saçlarımı ilk önce at kuyruğu yaptım. Sonra örmeye çalıştım, tabii ne kadar olduysa. Normalde Emre örerdi çünkü saçımı, şimdi ise yokluğunu buram buram hissetmiştim.

"Saçların berbat görünüyor." dediğiyle yüzümü buruşturdum. "Sağ ol ya, çok içimi rahatlattın valla!" ayağa kalktı ve yanıma geldi. Sandalyemi döndürdü ve saçlarıma uzandı. Onun bu hareketine şaşırdım ve şaşkınlığımı da belli ettim.

"Teşekkür ederim ama böyle kalmasını istiyorum." omuzlarını silkti ve kapıya doğru yürüdü. Ardından beraber yemekhaneye geçtik.

Yemekhaneye girince bizi görenler ayağa kalkıp selam veriyorlardı. "Rahat aslanlarım, rahat. Oturun." o sırada bizim timi kestirdim gözüme. Kenarda bir masada oturmuş sohbet ediyorlardı. Ağır adımlarla yanlarına gittim. Bizi gördüklerinde ayağa kalkacaklardı ki onları oturttum. "Komutanım bir an gelmeyeceksiniz sandık."

"Ya oğlum benim saçım sizinki gibi kısa mı yıkayıp, çıkayım?" birkaç konuşmanın sonunda uzunca bir sessizlik oldu. Sessizliği bozmak için konuşacaktım ki Serdar söze atladı. "Komutanım, siz kalacak yer bulabildiniz mi?" Kara'ya hitaben dediğini hepimiz anlamıştık. "Şu anlık karargâhta kalmayı planlıyorum. Daha bir yer bakmaya fırsatım olmadı."

"Komutanım biz ev tutmuştuk tim olarak buradan, isterseniz bizimle kalın. Hem görevler için de iyi olur. Karargâha da çok yakın zaten." dedi Fehmi. Hepimiz onu onaylayınca, Kara biraz düşündü: "Pekâlâ, sanırım en iyi seçenek bu."

...

Hırkama iyice sarılıp, arka bahçeye çıktım. Eve geleli yaklaşık iki saat oluyordu, saat akşam sekizdi. Herkes günün verdiği yorgunluktan odalarına çekilmişti. Benim ise gözüme uyku girmediği için hava almaya çıkmıştım.

Bahçedeki sandalyenin birine oturdum. Masanın üzerinde gördüğüm sigara paketini aldım ve içinden bir tane çıkardım. Normalde içen biri değildim. Çok nadir, bir iki tane içerdim.

Çakmağı elime aldım ve rüzgarı engelleyerek sigarayı yaktım. Derin bir nefes çektim içime. Kafamı masaya dayadım. Arkadan gelen kapı sesi ile irkildim. Kimin olduğuna bakmam gerekmiyordu. Serdar olduğunu anlamıştım ayak seslerinden.

"Sen uyumayınca benim de gözüme uyku girmedi." dediğine gülümsedim. Yanıma geldi ve kaşlarını çattı. Sebebini anlamak çok zor değildi. Elimden sigarayı aldı ve küllüğe söndürdü. Ardından yanıma oturdu. "Biliyorum ondan haber alamamak çok zor. Fakat onun için dayanmak zorundasın, güçlü durmalısın. Bu sırada da kendine fiziksel ve ruhsal zarar verecek şeylerden kaçınmalısın." kafamı onun omzuna yasladım, o da saçlarımı okşamaya başladı. Ardından konuşmaya devam etti.

"Onunla gitmeden önce son kez konuştuğumuzda bana seni ne kadar çok sevdiğini anlattı. Sabaha kadar hem de. Sonra o gözyaşlarının akmaması için beni tembihledi." bunu söylerken bir elinin tersi ile gözyaşlarımı sildi. "Valla Emre komutanım gelince sizi böyle görürse, ayvayı sapıyla yerim komutanım. O yüzden ağlamayın." duygusal ortamı dağıtmak için konuştuğunu anlayınca, onun bu hâline tebessüm ettim ve sarıldım. O da sarıldı bana, sıkıca.

Sonra bir şey demeden saatlerce oturduk orada. O saçımı okşadıkça mayıştım. Bir süre sonra da kendimi uykunun kollarına bıraktım.
...

Merhaba, umarım bölümü beğenmişsinizdir.

İlerleyen bölümlerde görüşmek üzere.

Sağlıkla kalın.

EMRET KOMUTANIM! (KİTAP OLDU!!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin