2.6

4.6K 245 22
                                    

BÖLÜM 26

Öyle anlar vardır ki, çok çaresiz kalırsınız, öyle anlar vardır ki değer verdiğiniz insan gözlerinizin önünde erir ama siz müdahale edemezsiniz, öyle anlar da vardır ki gözyaşlarınız sel oluşturur ama durmasını istemezsiniz. İşte şimdi o anlardan birindeydim.

...

"Kara komutanınızı görebiliyor musunuz?"

"Benim görüş alanımda değil komutanım." hepsi aynı yanıtı verince iyice gerilmiştim. "Kuzey, yüksek bir yere çık." yaklaşık iki dakika sonra konuştu. "Kara komutanım, görüş alanımda. Kendisini aşağı tarafa atmış ama yaralı. Kan kaybediyor sanırım."

"Koruma ateşi açın."

"Komutanım, albay komutanım telsizde."

"Fehmi dikkatlice Kara'nın yanına gidiyorsun. Kuzey gözün Fehmi'nin attığı adımlarda olsun. Ben albayla konuşacağım." onlar beni onaylayınca cephe aldığım yerden sürünerek Fuat'a doğru ilerledim. Yanına ulaştığımda telsizi elime uzattı. "Binbaşı Deniz, emredin komutanım!"

"Durum bildir binbaşım."

"Ağır ateşe tutulduk komutanım. Bir yaralımız var, canlı bomba yerleştirilmiş."

"Helikopter tahmini on beş dakika sonra buluşma alanında olacak. Geç kalmayın. On dakikanız var." onu onaylayıp, kapattıktan sonra bizimkilere döndüm. "Beş dakikanız var, temizleyin şu itleri." telsizi Fuat'a verdikten sonra çantamdan dürbünümü çıkardım ve Fehmi'nin olduğu yere baktım. Kara'yı almış, bir kayaya konumlanmıştı. "Fehmi, durum ne aslanım?"

"Komutanım, Kara komutanım çok kan kaybetmiş. Bilinci açık değil, lâkin nabız var. Helikopter bir an önce gelmezse-"

"Ağzını hayra aç be oğlum!" geçen beş dakikanın ardından, bizimkiler etrafı temizlemişlerdi. "Komutanım, Üsteğmen Saka telsizde. Helikopter gelmiş. Yaklaşık on beş dakikalık yürüme mesafesinde."

"Serdar ve Erhan, dikkatlice gidip Fehmi'ye yardım edin." onlar yerlerinden ayrılıp, temkinli bir şekilde Fehmi'nin yanına gittiler. Geri döndüklerinde Kara'nın koluna girmişlerdi. Erhan da çanta ve silahları taşıyordu. "Hızlı yürüyoruz!"

...

*Yazar anlatımı*

Helikopter olabildiğince hızlı indi piste. Doktorlar sedye ile bekliyorlardı pistin kenarında, bir hayatı daha kurtarabilmek için. Helikopter inince genç adamı hızlıca sedyeye yatırdılar. İçlerinden sıhhiyeci çıkıp, durumu hakkında bilgi verdi doktorlara. Yoğun kan kaybına uğramıştı adam, süratle aldılar ameliyathaneye. Devreleri de umutlu bir bekleyişe girdi.

...

*Deniz'in anlatımı*

Yaklaşık iki saattir ameliyathanenin önünde harap olmuş bir hâlde oturuyorduk. Kimse çıkıp da bir şey söylemiyordu. Artık ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerimi ovuşturdum. "Abla harap oldun, kalk eve götüreyim seni. Doktor bir şey derse çocuklar söyler bize." başımı reddeder biçimde salladım. "Sağ ol aslanım, ben böyle iyiyim."

"Abla konuş bari gözünü seveyim." telefonum çalınca dikkatim oraya çekildi. Albay arıyordu. "Binbaşı Deniz, emredin komutanım."

"Binbaşım, son durum ne?"

"İki saattir kimse bir şey söylemiyor albayım."

"Sen karargâha gel, burada sana ihtiyacım var. Hem duyduğuma göre kendini harap etmişsin orada." albayın söylediği şey ile sinirle gözlerimi yumdum. "Albayım, çocuklardan birini göndereyim. Beklemek istiyorum."

"Pekâlâ kızım. Kendini harap etme daha fazla. Hiçbir şey senin suçun değil."

"Emredersiniz komutanım. Sağ olun." telefonu kapattıktan sonra hızla ayağa kalktım. "Kim albay ile konuştu?"

"Abla, sakin ol lütfen."

"Cevap bekliyorum."

"Ben konuştum abla, durumu istedi. Sonra da seni sordu. Mecbur söylemek zorunda kaldım." Fehmi'nin dediği ile gözlerimi kapatıp, derin bir nefes aldım. "İyi yapmışsın oğlum. Her neyse, ben hava almaya çıkıyorum. Bir şey olursa haberdar edin beni." daha sert bir tepki bekliyor olacaklar ki afalladılar. Ben de çok üzerinde durmayıp, çıkışa doğru yürüdüm.

Aklıma gelen şey ile danışmaya doğru yürüdüm. "Pardon, bir şey sorabilir miyim?" kadın gayet sevimli bir gülümseme ile yanıtladı. "Tabii efendim, buyurun."

"Dört numaralı ameliyathanedeki doktor ne zaman çıkar bir bilginiz var mı? Yaklaşık iki saat oldu ve telaşlanıyoruz."

"Üzgünüm, bu konuda hiçbir bilgim yok. Dilerseniz içerideki hemşirelerden biri ile irtibat kurabilirim."

"Olur, çok teşekkür ederim. Ben bahçeye çıkacağım, siz de o arada konuşursunuz olur mu?" o, beni başıyla onaylayınca dışarıya çıktım.

...

Yaklaşık on beş dakika bir bankta oturdum öyle. Ta ki içerideki hemşireye bağıran adamı duyana kadar. Zaten birikmiş olan bütün sinirlerimin hoplamasına neden oldu. Hızla ayağa kalkıp, hemşirenin yanına gittim. "Ne oluyor lan burada, ne bağırıyorsun kadına?" adamı ensesinden tuttuğum gibi geriye ittirdim.

"Asıl sen kimsin lan bana dokunuyorsun? Bak bayan falan demem alırım ayağımın altına!" dediği şey ile kahkaha attım ve sonra bir anda yüzüme en düz ifademi takındım. "Bayan senin..." adam üstüme doğru hızla gelip, bir yumruk savurdu. Yumruğunu hızla kavrayıp sıktım. Ardından omuzlarından kavrayıp, hafif bir kafa attım. Çok hafif atmama rağmen burnu kanamaya başlamıştı. "Bak erkek falan demem alırım ayağımın altına. Akıllı ol, aklını almayayım. Şimdi defol git buradan." akıllanmamış olacak ki belinden silahını çıkardı. "Hadi al da göreyim."

"Yaklaşman lazım canım ama, olmuyor öyle uzaktan uzaktan." silahı kafama doğru tutunca yavaşça iki adım ona yaklaştım. "Dur, durduğun yerde!" timdekilerin olay yerine giriş yapmasıyla adamın dikkati dağıldı. Ben de bu anı fırsat bilip, koluna bir tekme geçirdim ve silahını elinden aldım. Ardından diz kapağının arka kısmına vurunca yere yığıldı.

Silahı ona doğrultup konuştum. "Devletin memuruna ağır söz ve hakaretten, ayrıca gasp ve yaralayıcı alet kullanmaktan içeriye tıkılmak ister misin?" sesi çıkmayınca devam ettim. "Ben de öyle düşünmüştüm. Şimdi ayağa kalk ve defol git buradan." yalpalanarak ayağa kalktı. Sonra işaret parmağını bana sallayarak konuştu. "Göreceksin bulacağım seni!"

"Lan bak hâlâ konuşuyor-"

"Abla, Kara komutanım çıktı." Kuzey'in dediği şey ile buz kesildim. "Şaka yapmıyorsun aslanım değil mi?" başını iki yana salladı. "Normal odaya aldılar. Bir kişi yanında durabilirmiş sadece. Biz de sen girersin dedik." onu başımla onayladım. "Doktor kendi odasında mı? Konuşayım bir."

"Evet abla, odasında."

"Tamam, ben geliyorum on beş dakikaya."

...

Doktorun dediği şey ile, olduğum yerde kalakalmıştım. "Doktor hanım, siz dediğiniz şeyin farkında mısınız? Ne demek yürüyemeyecek?"

"Yani şu anlık tam kesin bir şey söyleyemem. Lâkin yürümesi çok imkânsız. Çünkü yürümesini sağlayan bağlar kopmak üzere. Her şey onun azmine bağlı."

'Hayatı, mesleği olmuş bir adama; artık mesleğini yapamayacaksın nasıl denir?'

...

Merhaba, umarım bölümü beğenmişsinizdir.

İlerleyen bölümlerde görüşmek üzere.

Sağlıkla kalın.

EMRET KOMUTANIM! (KİTAP OLDU!!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin