4.3

2.3K 146 32
                                    

Bölüm 43

Fehmi'nin anlatımı;

Duyduklarımızdan sonra hepimiz şoka girmiştik. Kara komutanım ise ne yapacağını şaşırmış ve olduğu yere çökmüştü. Belli bir sürenin sonunda hışımla ayağa kalkıp, hastaneden çıkmıştı. Buna hiçbirimiz anlam verememiştik tabii ama, belki yalnız kalmak istiyordur diye düşünerek üstlenmedik. Şu an beni ilgilendiren sadece ablamın sağlık durumuydu. Gerisi umurumda değildi. Zaten duyduklarımız Kara komutanımı sarstığı kadar, bizi de sarsmıştı.

Şu an hepimiz bir köşeye dağılmış. Üzerimizdeki kan lekeleriyle komutanımızdan, ablamızdan bir haber bekliyorduk. Albaya haber vermediğimiz aklıma gelince, telefonumu çıkartıp, albayı aradım. Bir kez çalınca açtı. "Teğmen Mustafa Fehmi Aras, emredersiniz komutanım!"

"Durum ne teğmen, komutanınıza ulaşamıyorum?"

"Komutanım, sıcak çatışmaya girdik. Deniz komutanım ağır hasar aldı. Direkt hastaneye indik. Şu an yoğun bakımda."

"Bana niye haber verilmiyor?!"

"Komutanım, alalacele indik. Ondan haber veremedik."

"Tamam teğmen, kapat. Oraya geliyorum." ardından suratıma kapattı. Bir yandan haklıydı ama bir yandan da garip bir adamdı. On beş dakika sonra hışımla hastaneye geldi. Hepimiz ayağa kalktık ve selam verdik. "Durumu nedir?"

"Aynı komutanım. Doktor odasında, isterseniz onunla konuşabilirsiniz."

"Tamam, ben oraya gideceğim."

"Komutanım, son bir şey daha var." sinirle bana döndü. "Deniz komutanım hamileymiş ama bebeği kaybetmişler. Bir daha da hamile kalamayacakmış." bunu söylerken albayın gözlerindeki duygu geçişini gördüm. Şu an oturup, saatlerce ağlayabilecek gibiydi. Aslında hepimiz öyleydik. "Ne demek hamileymiş ve bir daha hamile kalamayacakmış?!"

"Bıçak alt karnına saplanmıştı. Bu da rahmine zarar vermiş. Yani artık çocuk sahibi olamayacak." bunu söylerken boğazıma bir yumru oturdu. Bunu nasıl ablama söyleyecektik bilmiyorum. Albaya döndüğümde gözleri dolmuştu. Kafası çevirdi ve geldiğindeki hışımla, doktorun odasına gitti. Bizim de elimizden gelen tek şey, beklemekti.
...

Bir haftanın sonunda doktor çıkmış ve artık, ablamı normal odaya alacaklarını söylemişti. Bu bir hafta boyunca Kara komutanım, hiç hastaneye gelmemişti. Ayrıca Emre komutanımı da normal odaya alıp, müşhade altında tutuyorlardı. Ondan ifade alınmış. Aslında masum olduğu kanısına varılmıştı. Kanıtlar da varmış ama tabii ifadeden ve kanıtlardan bize asla bahsedilmedi.

Bugün hepimizin yüzünde bir gülümseme vardı. Zor bir bekleyişin sonunda ablamız, tam olmasa da sağlığına kavuşmuştu. Doktor gelip, ablamı odaya aldıklarını ve uyandırmak için, verdikleri ilaçları kestiklerini söyledi. Çok şükür bugün uyanacaktı. Bir saatin ardından doktor, onu tek tek görebileceğimizi söyledi. Serdar hemen öne atıldı. Biz de, ablamla onun arasında ayrı bir bağ olduğunu bildiğimiz için kabul ettik ve odaya ilk Serdar girdi.
...

Deniz'in anlatımı:

Göz kapaklarımı araladığımda, başıma feci bir ağrı girdi. Gözlerimi tekrar kapatıp, geçmesini bekledim. Ağrı hafifleyince tekrar gözleri açtım. O kadar yorgun hissediyordum ki, göz kapaklarımı açmak bile beni zorlamıştı. Boğazımda bir kaşıntı oluşunca öksürdüm. Biri başımı kaldırıp, bana su içirdi. Bu kişinin Kara olduğunu düşünüyordum ki, Serdar'ın sesini duydum. "Abla, iyi misin?"

"İyiyim oğlum da, ne oldu bana? Tam hatırlayamıyorum."

"Çatışmada bıçaklandın. Kan kaybından bayılmışsın." olanlar bir anda aklıma hücum etti. Elim karnıma gitti ve dokunduğum anda acıdan inledim. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladı. "Serdar! Lütfen bana onu kaybetmediğimi söyle!" sesim o kadar kısık çıkmıştı ki, ben bile zor duydum. "Abla." yanıbaşımda oturan Serdar'ı yakasından tuttum. "Tek bir kelime Serdar! Söyle!" onun da ağladığını fark ettim. Onu bırakıp, sol koluma bağlı olan serumu söküp, çıkarttım. Üstümdeki örtüyü açıp, sedyeden kalkmaya çalıştım ama kolumdan tutan Serdar yüzünden kalkamadım. "Bırak Serdar!"

"Abla, bırakamam!"

"Bu bir emirdir." ikiletmeyip, kolumu bıraktı. "Hepsi bir yalan! Bebeğim hala karnımda!" sedyeden kalkmak için hamle yaptığım anda yeri boylayacaktım ki, Serdar beni tuttu. "Serdar! Gitmek istiyorum!" döndüm ve yüzüne baktım. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. "Kara nerede?" daha çok ağlamaya başlayınca, Serdar beni sedyeye geri oturttu ve hemşirelere seslendi. Ben ağlama krizine girmişken üç kişi tarafından tutuldum. Gerisi ise karanlıktı.

Gözlerimi tekrar açtığımda, bu sefer karşımda tüm timim duruyordu. Sadece Emre ve Kara yoktu. Kara'nın yokluğunu fark edince gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Uyandığımı ilk fark eden Kuzey olmuştu. "Abla, uyanmışsın."

"Uyandım ablacım." gözlerimi odada bir kez daha gezdirip, Kara'nın burada olmadığına kanaat getirdim. "Kuzey, telefonunu verir misin?" bana telefonunu verdiğinde, ezbere bildiğim şifresini tuşladım ve arama kısmına girdim. Rehberden Kara'nın numarasını bulup tuşladım. Kulağıma tutmaya mecalim olmadığı için hoparlöre aldım. Altı kez çaldığında, tam kapatacaktım ki, açtı. "Efendim Kuzey?"

"Benim, Deniz." yanımdaki Kuzey'in elinden güç alıp, konuştum. "Neredesin Kara? Ben bu haldeyken neden beni bırakıp, gittin?"

"Üzgünüm Deniz, yanında olmayı isterdim ama-"

"Ama'sı ne Kara? Benimle dalga mı geçiyorsun?!"

"Benim çocuk hayalim var Deniz. İleride çocuklarım olsun, onlarla huzurlu bir yuvam olsun istiyorum. Ben hamile kalamayan bir kadınla birlikte olamam." ve sonra odada sadece telefondan çıkan 'dıt dıt' sesi duyuldu. Timin de ağzı beş karış açılmış, tepkimi bekliyorlardı. O an nefesim kesildi. Gözlerim kapanmadan önce tek bir şey söyledim.

"Bana söz vermiştin, hani beni bırakmayacaktın?"
...

Merhaba, umarım bölümü beğenmişsinizdir.

İlerleyen bölümlerde görüşmek dileğiyle.

Sağlıkla kalın.

EMRET KOMUTANIM! (KİTAP OLDU!!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin