HEV18

12 6 0
                                    


Adını birkaç kez daha seslenmiştim fakat beni duymak değil gözlerini sabitlendiği gözlerimden ayırmadı bile.Bu bakışın bir adı vardı ama bende yeri yoktu.

Koluna dokunup hafifçe silkeledim
" Sana diyorum! " Deyip son kez bekçinin gittiği yöne kaymıştı bakışlarım.Ardından tekrar ona  dönmüştüm.

Kozan tam konuşacakken hala efsunlu bakışları tam kurulmamıştı. " Neyse hadi içeri girelim hava bozacak gibi zaten soğuk da hadi!" Deyip kollarını bedenine sardı ve içeri doğru ilerledi. Avlunun her köşesinde bir anısı vardı. Fakat rüzgar öyle sertti ki aklını çeliyordu.Merdivenlerden şömine yakmak adına oturma odasına giderken Kozanın da adım sesleri ardından duyulmuştu.

Kozan ise kendi kendine " Sen istesen rüzgar gibi durur şu fırtınam da. "

...

Berfin bekçinin yaktığı şöminenin önünde dururken oturacak bir tane sallanan sandalye vardı. Onun dışında her yer taş duvardı yerdeki ve duvarda ki halılar hariç. Duvarda ki kimi halılar ablama annemin hediyeleriydi. Bana hediye ne mi bıraktı koca bir keşkem vardı.Ben o bile olmasa yaşayamayacak gibiydim.
Keşkemin ardına kaç cümle şığdırmıştım da bir ruhum dolmamıştı hep bir yanım eksikti.

Gözümden düşen yaşı Kozan'ın arkamda kalmasına sığınıp sildim o şömineyi izliyordu yani öyle umuyordum.Bakışlarım çaktırmadan ona dönerken.

" Benim yanımda kendini tutman öyle canımı yakıyor ki. Sanki ben o sıkı sıkı tuttuğun o gözyaşında boğuluyorum. "

Gözlerimde ki yaşlar bunu bekler gibi süzülürken tutmadım kendimi içime çektiğim o nefes yaşattı sanki beni fakat sonra boğuldum. İç çeke çeke ağlarken yere diz çöküp ellerimi dizlerime yasladım bebek gibi çöktüm şöminenin başına, ayakta duracak mecalim kalmamıştı.

" Bu şöminenin başında ısınmıştım ben o gece...
hiç bir ateş öyle yanmadı...
öyle öfkeliyim ki o çocuğa...kendimi o ateşe sokup yakasım var...Aşkımın çığlığı kulağımdan bir an silinmedi...ben ben ki yaramaz berfin o gün adım atamamıştım...Bu şöminenin başına çökmüş öylece ateşe bakmıştım. Ya! Keşke diyorum! Keşke! Biraz daha büyük olsaydım... kurtarırdım belki! Ama keşke işte ya keşke...o gidince boşaldı bu ev bomboş oldu...onun gitmesini bekliyordu sanki bu duvarlar dilsiz olan duvarlar kör oldu sağar oldu...o ipi doladı gitti...Aşkımdan nefret ederim diye çok korktum....Gaflete düşer... olur ya sinir anında ona bir şey derim diye, o kadar korktum ki.
O gün dilimin ucundaydı...Sen zühreyi de koruyamadın Aşkım...o kurtarırdı ya Zühreyi o kurtarırdı ama o da  yapamadı...benim umudum oydu...

Arkamı dönüp baktım burda...hemen arkamda bir tane sedir vardı. Orda oturdu hep...camın önüne de Zalimle O...övünürdü Zalimle anneme inat överdi de överdi, Zalim hiç sevmezdi övmesini...Zalim pamuk gibiydi vollahi de billahi de pamuk gibiydi.

Zalimi kim vurdu bilmiyorum.." Dedim çekinmeden soylenilen tek kelimeye inanmiyordum. Bu Halis ağa ya da Mahfer hanım kim olursa olsun benim bildiğim bir sey vardı ki. Babam kolunu keserdi Zalime bir şey yapmazdı...Zalim de öz babasından bilmişti babamı..." Yüreğim böyle yanıyor ya dilerim yeryüzünde rahatı  yerindedir... Fakat mevlam onun yanına koymayacak...Dilerim öyle bir sevdaya tutulsun ki! Zührenin ciğeri gibi yanmasın ciğeri! Eli ayağına girmesin! Tek hevi zühresi olsun..Tek günahı da o! "

...

Kozan odun almaya giderken ben sandalyeye geçip otumuş ayakkabılarımı çıkarmıştım. Kollarımı onun etrafına sarmıştım yine ve yine yanan ateşi izliyordum.

Kozan birkaç adım atıp önüme geçti ve elimden tutup kaldırdı beni oturduğum yerden. Elimi öyle naif tutuyordu ki çekip alsam alırdım.Ben ise biranlık kararla kollarımı kollarının altından geçirip beline sarıldım.Başım göğsüne yaşlanmışken bu dünyanın en güzel yeri kokusu rahatlığıydı sanki. O ise öylece kalakalmıştı bir şey diyecek gibiydi oysaki.

Ben kollarımı ona biraz daha sararken gözlerimi yumdum ve kalbinin sesini dinledim.Sanki kalbi bile benimle alay eder gibi benim gözlerim yine dolmuştu ve bu seferde kumaş kazağı ıslanmaya başlamıştı. O üstüne bir damla su düşse sevmezdi oysa ki.

Kolları bedenimi sararken omuzlarım biraz daha girişti göğsüne.Kalbim kalbiyle atıyordu.Onun nefes alışına uyan beynim nefes almamı engellemek istiyor gibiydi fakat içimde onunla nefes almak istiyordum.

Benim kollarım bedenine sarılıyken o kendini benden iterken elleri yanaklarıma parmakları saçlarıma dolandı.Bakışları kalbimin en derinlerine inmişti çoktan. Başını eğip dudaklarını gözlerime yasladı içimden dökülen o su karnımda ki kelebekler en sevdiğim ikili olabilirdi.
Yureğim gıdıklamış ruhum okşanmıştı sanki.Tekrar uzaklaşıp dudakları alnımı buldu.Ardından alnını alnıma yaslayıp nefes alış verişini daha keskinleştirdi.

" Nasıl söylenir bilmiyorum...sen bir deniz ben bir gemi..." Derken uzaklaştı ve gözlerime baktı.
" Kapıldım ben sana...öyle böyle değil..."

Benim de ellerim omuzlarına yukselirken sağ elim yanağına tutundu.Ayakkabılarımla parmak ucuma yükselirken o da elini belime atmış biraz daha kendine çekmişti. Dudaklarım gül kurusu dudağına dokunurken gözümden bir damla yaş süzüldü yanağımdan. Bulutta kalan son mektup gibi son damla.

...

Uyumak adına odama girerken ben yine en rahat yastığımda göğsünde yatıyordum solundaydım kalp atış seslerini duymak istiyordum.Başımı kaldırırken yüzüne bakışlarım öylece bakakalmış baş parmağımla yüz hatlarında geziniyordum.O olduğu yerden doğrulup beni yastığa geri yaslarken ağır ağır yaklaştı bana kalbim yine pır diye uçacaktı sanki. Onu öpmek istiyordum içimde ki arzuların kölesi olmuştum.
Bedeni üstüme yığılırken bedenim ezilmekten çok karnımda ki kelebeklerle dertliydi daha çok tatlı bir dert.Dudakları hırçınlaşırken üstümüzde ki örtünün biraz kaymasıyla tenimin çıplaklığıyla irkilmiştim üstümde ki krop kazağın altına giydiğimdendi. Yatağım hazır olsa da dolabımda tek bir çorap bile yoktu.

İkimizde ne korkak Zühreydik ne de acımasız Tahir. Biz bizdik, biz olmuştuk. Ne kadar kaybolsak yoldan çıkacak gibi olsakta yine birbirimizi bulmuştuk.

...

Sabah gözümü tül perdenin inceliğinden gözümü delip geçen güneş ışığıyla uyanmıştım. Nerde olduğumu hızla kavramıştım  Uyanmaktan kastım sadece gözümü açmaktı.

Üstümde ki çarşafı biraz daha çekip gözüme gelen ışığı engellesem de nafile kalmış daha aydınlık olmuştu sanki.Çarşaf başımdan indirmiştim sorgulamamıştım.

Dün gece söylediklerimi düşünürken nedense ruhum sıcak bir duş almış gibi rahatlamıştım. Sıcak bir duşun ardından yumuşayan kemikler ve ağrılar gibiydi içimdeki rahatlık.

Zonklayan başımla elimi alnıma attım biraz sıvazladım ve bu sırada Kozan nerdeydi diye düşündüm ve olduğum yerden doğruldum. Şömine hala yanıyordu gitmiş olamazdı o zaman diyerek ilerleyecektim ki odama giden koridordan çıka gelen onunla olduğum yerde durdum.

İkmiz birbirimize sorgular gibi bakarken Kozan " Sen-" Demesinin ardından lafını bölen şey ise büyük bir gürültüyle kapının çalınmasıydı
.Kapıyı kıracak gibi kim çalıyordu? Kozanın bakışları bana dönerken,
" Kim bu? " Dedi Fakat ben de o çağırdı diye düşünmüştüm.

Ben tam cevap verecekken kapı tekrar büyük bir gürültüyle daha sert bir şekilde çalınmıştı.

" Berfin! " 

HEV( ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin