✦
Pes etmek...
Yaşlar görüşünü bulanıklaştırırken aralanmış dudakları titriyordu. Sözleri sesli söylemişti, sonunda söyleyebilmişti ama hiç farklı hissetmiyordu.
"Kendimi bulmam gerek ve bunu peşimi bırakmayan hatıralarınla yapamıyorum. Seni bırakmam gerek, lütfen, pes etmeme izin ver..."
Yeosang başını gökyüzüne doğru, yağmurun habercisi olan yavaşça süzülen gri bulutlara doğru kaldırdı. Yanakları üşümüştü ama vücudunun geri kalanı dizleriyle üzerine çöktüğü çim açık mavi kot pantolonunu kirletirken hissizdi.
Sessizlikten başka bir şey yoktu.
Ama ne bekliyordu ki? Ona cevap verecek kimse yoktu, on yıl önce sadece bir kez geldiği mezarlıkta tek başınaydı.
Boğazında biriken çığlığı yutarken gözlerini sımsıkı kapattı. Bıkmıştı artık ve tek istediği hayatının her günü onu yiyip tüketen gölgelerden kurtulmaktı.
"Sadece mutlu olmak istiyorum," diye fısıldadı, sesi duyulmuyordu bile. "Çok mu şey istiyorum? Neden mutlu olmama izin vermiyorsun?"
Bu dünyaya doğmayı kendisi istememişti, annesinin hayatını mahvetmeyi ve kimsenin canını yakmayı istememişti ama çaresizce kendi canını yakmayı isterken başkalarını da incitmişti.
"Lütfen annecim..."
Kelime diline değen asit gibiydi, yakıyordu ve hayattayken bir kez bile ona annecim diye seslenmediğini fark etmişti. Anne ifadesini kullanmış olsa bile direkt yüzüne söylememişti.
Ağlamaktan vücudu sarsılırken Yeosang elleriyle kapatarak kızaran gözlerini gizledi. Rüzgar artmaya başlamıştı, kararan gökyüzünden yağurun ilk damlaları düşerken etrafındaki çalılıklar ve ağaçlar sallanıp hışırdıyordu.
"Daha fazla böyle hissetmek istemiyorum..."
Fakat o sözleri annesine mi yoksa kendisine mi sarf ettiğinden emin olamamıştı.
Ellerinin tersiyle gözlerini kuruladı ama artık iyice bardaktan boşanırcasına yağan yağmur pek de yardımcı olmamıştı. Mezar taşının önünde toprağa diz çökmüş halde sessizce yağmur damlalarının yaşananlar adına özür dilemek için getirdiği kırmızı gülün yapraklarına çarpışını izliyordu.
Zaman göz açıp kapatıncaya kadar geçti ve artık kara bulutlarla kararmış gökyüzü güneşin batmasıyla iyice kararmıştı. Yeosang yavaşça ayağa kalktı, vücudu buz gibi ve gergindi ve etrafına yorgun gözlerle bakıyordu. Bir gün o da orada, toprağın altına gömülmüş olacaktı fakat artık hayatının geri kalanını bir ölü gibi boşa harcamayacaktı.
Birden on altı yaşındayken gittiği grup terapisi odasındaki duvara asılmış posteri hatırladı.
"Verecek sevgin varken sev. Yaşayacak hayatın varken yaşa."- Piet Hein
ŞİMDİ OKUDUĞUN
When we were | Seongsang ✦ 'Just as we are' devam kitabı (Türkçe Çeviri)
FanfictionYeosang hayatının ne bir masal ne de romantik bir roman olmadığı gerçeğinin farkına varmıştı; hayatı sonsuz bir okyanusun yüzeyinde kalma savaşı verdiği kısa bir hikayeydi. Ve o okyanusta, başka birisini gerçekten sevmeden önce kendisini bulup sevm...