İki bina arasındaki bir aralığa sığınmış, yanıma oturup bana gecenin bu karanlığında, ay ışığının bile vurmadığı yerde, arkadaşlık eden minik yavru kedinin başını okşuyordum. Tek dileğim ise o aptal sokak serserilerinin beni bulmamasıydı.
Karanlık fobimin olmasına rağmen karanlık yerlere sığınmak zorunda kalıyordum çünkü en azından onların beni bulma ihtimali biraz daha azalıyordu.
Neredeyse her gün onlardan bolca dayak yiyordum. Vücudum komple morluklar ile kaplıydı. Tek suçum ise ailesiz ve dilsiz olmaktı onlar için. Annem ve babam öldüğünde onlarla beraber yaşadığım küçük kiralık daireden sokağa atılmıştım. Daha küçük bir çocukken maruz kaldığım tecavüz ve şiddetten dolayı onlardan nefret etmiştim ama şuan değil. Onları sorgulamayı uzun zaman önce bırakmıştım. Çünkü biliyorum ki onlar ölmeyi ve beni yalnız bırakmayı istemedi. Onlar öldürüldü.
Onları öldüren adamların ateşlediği silahların yüksek sesi bana da zarar vermişti. Konuşmamı yitirmiştim. O silah patladığı zaman yaşadığım büyük korkuyu ve ağzımı açamadığım anı hâla dün gibi hatırlıyorum. Zaten o günden sonra da bir daha konuşamadım.
Sokaktan gelen adım seslerini duymaya başlamıştım. Birden fazla adım sesi. Bu beni korkutuyordu. Buraya girdiğim küçük aralığın ardına baktığımda buraya yaklaşan gölgeleri ay ışığı sayesinde görebiliyordum. Sanırım yine kaçmayı başaramamıştım.
Bir kaç saniye boyunca gördüğüm gölgeler durdu. Yaslandığım binanın önünde, benim buraya girdiğim aralığın hemen yanında olduklarını anlamak zor değildi. Ben orada olup olmadıklarını anlamaya çalışırken aralığın ardından benim olduğum tarafa doğru çevrilen bir yüz gördüm. Bu hwang'ın ta kendisiydi.
"İşte seni buldum dilsiz şeytan haha! Saklambaç da pek iyi değil gibisin." Onun konuşmasının hemen ardından gelen gülüşme sesleri sinirimi bozuyordu. Bu aralık onun giremeyeceği kadar küçüktü ama buraya onun arkadaşlarından birinin rahat bir şekilde sığabileceğinden şüphem yoktu.
"Jeongin al onu." Sert ve ciddi sesi ile tam da düşündüğüm gibi arkadaşlarından birine emir verdiğinde benim olduğum aralığa giren bir beden gördüm. Yanımdaki minik yavru kedi ondan korkarak kaçtığında, jeongin benim kolumdan tuttu ve olduğum yerden gayet rahatça çıkardı. Beni sokağın ortasına, yere fırlattı.
Üstüme doğru gelen kırmızı saçlı uzun bedeni görünce, sürünerek geri geri gitmeye başladım. Tabi bu hareketim maalesef oldukça yavaş kalıyordu ona göre. Beni eski tişörtümün yakalarından tutup bir evin duvarına yapıştırdı.
"Konuş şeytan"
Hep böyle yapıyordu. Benimle dalga geçiyordu. Bundan keyif alıyordu. Artık bunu önemsemiyordum. Boş gözlerle ona bakmaya devam ettim.
"Hadi ama küçük şeytan neden konuşmuyorsun?" Yüzünü sanki üzülüyormuş gibi buruşturdu ama bıyık altından güldüğünü görebiliyordum. Aynı zamanda hemen onun arkasında duran arkadaşlarınında güldüğünü duyabiliyordum.
"Hadi hyunjin bizimde eğlenmemize izin ver!"
"Bekle minho."
Minhonun gözlerini devirdiğini gördüğümde yüzüme bir yumruk indi.
Ağzıma gelen metalik tattan dudağımın kanadığını anlayabiliyordum. Yüzüme yediğim ilk yumruktan göz yaşlarım akmaya başlamıştı bile. İkinci yumruğu da yediğimde daha çok akmaya başladılar. Gülüşme seslerini çok net bir şekilde duyabiliyordum. Tam hyunjin yüzüme bir tane daha yumruğu indirecekken arkadan seslenen minho ile elini indirdi."Çok sıkıcısın hyun! Bizi yanında süs diye mi taşıyorsun?"
Hyunjin beni yere bıraktığında dizlerinin üzerine düştüm. Daha kendime bile gelememişken boynumda hissettiğim eller nefes almamı zorlaştırdı. Ellerim ile boynumdan tutan minhonun bana göre kocaman bedenini itmeye çalıştığımda karnıma bir tekme yedim.
"Sevgilime dokunma!"
"Sakin ol jisungiee"
Jisung sevgilisi minhonun sözü ile bir adım geri çekilip bana ters bakışları ile bakmaya başladı.
*30 DAKİKA SONRA*
O aptal serserilerden hepsi yüzüme ve karnıma bir kaç tane tekme ve yumruk geçirdiği yetmezmiş gibi en sonunda da yanlarında taşıdıkları bıçaklardan biri ile karnıma çok derin olmayan, dikiş gerektirmeyen birkaç çizik attılar. Ondan sonra da beni yine sokağın ortasında bırakıp gittiler.
Yediğim darbelerden sonra zar zor ayağa kalktım. Ne ara bilmiyorum ama sanırım ayak bileğimi de incitmiştim. Her zaman darbe aldığımda gittiğim eczaneye gittim. Burayı ezberlemiş gibiydim. Beni her zaman ağzı burnu dağılmış bir şekilde gören kadın gülümsemeye çalıştı. Ellerim ile su istediğimi anlattım ona. O da bana yardım etmekten çekinmeden, küçük eczanenin arka odasına bana su getirmeye gitti. Bende elimi çabuk tutmaya çalışarak raflarda bulduğum, ilaçları ve sargı bezini alıp cebime koydum. İlaç ve sargı bezleri ile şişen ceplerimi de tişörtüm ile kapattım.
Çalmaktan başka yapabileceğim birşey yoktu. Çünkü param yoktu. Yiyecek almaya bile para bulamazken ilaçlara para veremezdim. Elinde su ile geri dönen kadının elindeki suyu alıp içtim daha sonra tekrar ellerim ile teşekkür ettiğini belirtip eczaneden çıktım.
O serserilerin beni bulmaması için saklandığım yere gittim. Yine oraya oturduğumda, cebimden çıkardığım ilaçlar ile yarama pansuman yapıl sargı bezi ile sardım. Daha sonra ise yine aynı soğuk sokakların sert rüzgarları ile kendimi uykunun kollarına bıraktım.
______________________________________
Yeni fic in yeni bölümü hayırlı olsun diyim.
Yeni bölümde görüşürüz :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLSİZ ŞEYTAN//HYUNLİX//
Fiksi Remaja2. Kitabı çıkmıştır. ailesi küçükken ölen, evsiz ve konuşma engelli olan felixin başına bela olan sokak serserisi hwang hyunjin ve çetesi. Hyunjin:24 Felix:19 Yan shipler; •Minsung