mono

2.1K 188 252
                                    

bu kurgunun icindeki olaylar, buyuler, verilen bilgiler, kisiler ve kisilerin karakterleri benim sahsim tarafindan uydurulmus/yaratilmistir.

iyi okumalar dilerim

"hello, it's nice to meet you."

"wei wuxian'a yapılan haksızlıklar bana yapılsa kafayı yerdim, bu çocuk sadece kendi adalet sistemini savunuyor. yanlış bir şey yapmadı." mutfaktan annesinin hazırlıyor olduğu akşam yemeğinin kokuları burnuna dolarken ve yumuşak, kahverengi koltukta yakın arkadaşı kang yeosang'ın dizlerine yatmış karşısında duran dev ekranda oynayan diziye her dakika başı söverken oldukça sinirli fakat bu dizinin verdiği duygusallıkla bir o kadar da hüzünlü hissediyordu, kim hongjoong.

"wei wuxian'ın hayatı boyunca her şeyiyle savunduğu adaleti ve samimiyeti boşuna değildi. gerçekten yaşadıklarını hiç hak etmeyen, gayet masum birisi." yeosang, mavi saçlı yakın arkadaşının saçlarını okşarken usulca mırıldandı ve izledikleri dizinin oynayan bölümünü hüzün kaplı gözleriyle izlemeye devam etti. bu diziyi hongjoong ile buluşup ne zaman izleseler ikisi de göz yaşlarına boğuluyor, ne kadar kabul etmeseler bile hüngür hüngür ağlayacak duruma geliyorlardı.

"lan wangji, wei wuxian'ın adalet sistemine inanan tek kişi. iyi ki var-"

"hongjoong! alt komşudan bana bir kase yoğurt alır mısın?"

hongjoong, kulağına dolan tiz çığlıkla memnuniyetsizce suratını ekşitti. bu çığlık, izlediği dizinin içine girdiği güzel dünyadan onu çekip çıkarmış, tekrar rutin hayatına döndürmüştü.

derince bir iç çekti ve yeosang'ın dizinden kalkıp annesinin yanına ayağını sürüyerek gitti. "bu alt komşu geçen ay taşınmadı mı? yoğurt isteyecek kadar samimi misin?" bir elini mutfak tezgahına diğerini ise beline koydu ve gözlerini kısarak ocağın önünde pilavı karıştıran annesine baktı.

"biz o beyefendi ile geçen kahve içip tanıştık. gencecik, tatlı bir çocuk. senden taş patlasa 5 yaş büyüktür." annesi, tatlı sesiyle söyledi ve pilavını karıştırırken diğer eliyle mutfak dolabını işaret etti. "haydi, mızmızlanmadan şuradan bir tabak al ve git."

hongjoong, tek kaşını kaldırıp annesinin cümlesini süzdü. hangi ara tanımadıkları adamı evlerine davet etmişti bu kadın? bir gün, ciddi anlamda annesinin böylesine büyük bir kalbi olmasının cezasını çekeceklermiş gibi hissediyordu.

hafifçe omuz silkti ve fazla düşünmemeye karar vererek mutfak dolabını açıp rastgele bir tabak kaptı. ardından hâlâ koltukta yayılıp ağlayarak the untamed* izleyen arkadaşına göz devirip dış kapıya adımladı.

hiç tanımadığı komşularından bir kase yoğurt almaya gitmesinden de bellidir ki kim hongjoong gayet normal bir hayat yaşayan klasik bir koreliydi. gittiği okuldaki çoğu kişi kendisini tanırdı mesela. kulüp etkinliklerine -ilgisini çeken bir konu olduğu sürece- eksiksiz katılır, okul çıkışında arkadaşlarıyla tiyatro veya sinemaya gider ve eve geçince derslerine çalışırdı. rutin, fakat bir o kadar da eğlenceli bir hayatı vardı mavi saçlı çocuğun.

gelecek hedeflerine gelirsek, tıpkı kendisi gibi karışıktı o konu. modayı seviyor, saygı duyuyor ve farklı tarz kıyafetler giymeye bayılıyordu fakat modayı sevdiği kadar müziği de seviyordu. bu yüzden tıpkı kişiliği gibi gelecek hedefleri de oldukça karışıktı. yine de hayatın getirisine bırakıp bu konuyu fazla düşünmemeye garip bir şekilde lisenin son yılında kanaat getirmişti.

kait | seongjoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin