hepta

736 144 80
                                    

"i can feel your pain and maybe i enjoy it just a little bit. does that make me insane?"


"metum tuum sentio et gaudium mihi dat."

hongjoong, korkuyla kasıldı. artık nefes bile almıyor, sadece ışığın bir an önce açılmasını ve onun buradan gitmesini bekliyordu.

"hongjoong-ah, hic es?"

hongjoong-ah, burada mısın?

birkaç adım sesi yankılandı, ardından lavabonun en başındaki kabin, sertçe açıldı. kabin kapısının duvara çarpma sesi, hongjoong'un kulağına dolunca mavi saçlı biraz daha seonghwa'ya sırnaşmaya yeltenecekti ki bir anda yanında olan çocuğun bundan hoşlanmayacağı aklına gelince olduğu yerde kalmış ve orada küçülmüştü. şu an korkudan ne yapacağını bile bilmiyordu. zihni çalışmayı bırakmıştı.

birkaç saniye sonra aynı adım sesleri tekrar yankılandı, hongjoong ve seonghwa'nın bulunduğu yerin hemen yanındaki kabinin kapısı şiddetle açıldı. mavi saçlının zihni kırmızı alarm verirken seonghwa hiçbir şey söylemiyor, vücudu hongjoong'unki gibi titremiyor ve gayet sakin görünüyordu. sanki... sanki her gün hongjoong'un sesine sahip birisini görüyormuş gibiydi.

"kim... bu şaka büyümeye başladı. rol yapmayı bırak ve çıkalım şuradan."

çok yüksek bir sesle yledi.

çok, çok.

o, duyacaktı.

hatta muhtemelen duymuştu.

hongjoong, korkuyla seonghwa'ya baktı. sanki siyah saçlı dünyadaki en büyük suçu işlemiş gibi. aslına bakarsanız hongjoong'a göre büyük bir suçtu çünkü yerleri belli olmuştu. muhtemelen o birazdan oldukları kabinin kapısını açacaktı.

"karanlıkta bile gözlerinin korkusunu görebiliyorum. ne zamandan beri bu kadar iyi oyunculuğun var?" seonghwa, hafifçe sırıttı ve hongjoong'dan uzaklaşarak kabin kapısının kilit kısmına elini uzattı. tam kilidi döndürecekken hongjoong, anlık refleks ile seonghwa'nın elini tuttu ve onu engelledi. şu an buradan çıkamazlardı, o dışarıdaydı.

"bak kim, tamam beni çok korkuttun. güzel şakaydı." seonghwa, alaylı şekilde gülerek hongjoong'un elini ittirdi ve kapıyı açtı. siyah saçlı kapıyı araladığı an lavabonun ışıkları tekrar geldi ve az önceki ürkütücü hava bir anda kayboldu. bu durumun yaşanması, seonghwa'nın yüzüne ben demiştim ifadesinin yerleşmesine sebep oldu.

hâlâ bunun bir şaka olduğunu düşünüyordu.

"park-

"muhtemelen bir önceki olayda da bana şaka yaptın, yani konuşacak bir şeyimiz kalmadı." seonghwa, beyaz okul gömleğinin üstüne giydiği siyah ceketini aynaya bakarak düzeltti ve daha yeni kabinden çıkan hongjoong'a göz ucuyla bakıp güldü.

"benden daha çok sen şakalanmış gibisin."

eh, haklıydı. hongjoong'un mavi saçları korkunun verdiği telaşla dağılmış, gözleri kızarmış ve okul gömleği tamamen kırışmıştı. gerçekten çok kötü görünüyordu. hem kötü, hem de yorgun.

"park, bak bizim cidden konuşmamız lazım." hongjoong, aynada kendisine bakmayı kesip seonghwa'ya döndü. "bu şaka falan değildi. benim sana komplo kurup eskisi gibi şaka yapacak arkadaşım bile yok şu an."

eskiden, birbirlerini sınavdan önce lavaboya kilitlemekten tutun okulun ortasında birbirlerinin üzerine bilerek meyve suyu dökmelerine kadar garip temalı eşek şakaları yaparlardı. bu tamamen düşmanlık barındıran ve bazen de dozunu aşan şakalardı. seonghwa da haklı olarak şu an eski günlerdeki gibi hongjoong'un ona şaka yaptığını düşünüyordu lakin bu tamamen yanlış bir düşünceydi.

kait | seongjoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin