"you have what i need."
∆
kuşların ötüşü, güneşin pencere ardından rahatsız etmeden vuruşuyla hongjoong, gözlerini birkaç kere kırpıştırdı. tanıdık gelmeyen tavanı görünce dün gece seonghwa'yla aynı odada hatta aynı yatakta uyuduğu aklına geldi ve derince bir iç çekerek yatakta doğruldu. siyah saçlı, bu olaylardan sonra yalnız kalmalarının iyi olmadığını açıklamış ve klonun genelde ikisini de yalnız yakaladığını düşündüğünü belirterek beraber olurlarsa daha iyi olacağını söylemişti. bu teklif, ilk başta hongjoong'a kabul edilemez gelse sonrasında biraz düşününce mantıklı gelmişti.
hem... seonghwa'nın yatağı oldukça büyüktü. iki genç birbirlerine temas bile etmeden uyumuştu. bu yüzden hongjoong, beraber uyumanın o kadar da kötü olmadığını anlamıştı.
başını yan tarafına çevirince seonghwa'nın tarafının boş olduğunu gördü. muhtemelen erken kalkan insanlar arasındaydı çünkü genelde okula da çok erken gelir ve futbol antrenmanı yapardı. bunu bildiği için hongjoong, usulca yataktan kalkmış ve seonghwa'nın rock gruplarının posterlerini duvarlarına astığı odasından çıkıp yan taraftaki lavaboya girip günlük eşlerini halletti.
iki buçuk hafta öncesine kadar lavaboda yaşadığı olay yüzünden artık pek uzun lavaboda pek uzun kalamıyordu.
derince bir iç çekti ve lavabodan çıkıp alt kata merdivenleri yavaşça aşarak indi. amerikan tarzı mutfağa sahip olan ev yüzünden seonghwa'nın kulaklığını takmış bir omlet pişirmekle meşgul olduğunu görünce yüzüne ister istemez bir gülümseme yerleşti. açıkçası, uzun zamandır hayatında bu kadar normal hissettiren bir sabaha uyanmamıştı.
"günaydın, park." hongjoong, mutfağa girdi ve seonghwa'nın yanından geçerek masaya oturdu. masanın üstünde duran doğranmış salatalıklardan birisini gözüne kestirip ağzına attı ve attığı lokmayı çiğnerken seonghwa'yı izledi.
"sana da günaydın, kim. enerjik görünüyorsun."
"enerjik mi görünüyorum?"
seonghwa, omleti karıştırdığı kaşığı tencerenin üstüne koydu ve sırtını tezgaha yaslayıp hongjoong'a onaylarcasına kafa salladı. "evet, ama benim yaptığım omleti yiyince daha da mutlu olacaksın."
hongjoong, egosunu konuşturan çocuğun söylediği şeyle bir kahkaha attı ve sandalyede arkasını yaslayıp ellerini göğüsünde birleştirdi. açıkçası, seonghwa muhtemelen haklıydı çünkü hongjoong kendisini mutlu hissediyordu. uzun zamandır normal bir sabaha kalkmış olmanın verdiği huzur vardı içinde. ayrıca yanında birisi olunca da güvende hissediyordu.
"işte, omlet pişiyor. o zamana kadar sen de dolaptan vişne suyunu çıkart." seonghwa, yaptığı yumurtanın üstüne bazı baharatlar dökmekle meşgulken hongjoong'a eliyle dolabı gösterdi ve işine tekrar döndü. böyle... tıpkı çocuklarına kahvaltı hazırlayan ve işine geç kalan bir baba gibi görünüyordu.
nedensizce... bu görüntü hongjoong'un içini ısıtmıştı.
seonghwa hiç de öyle gıcık bir insan değildi. aksine gülümsemesi yüzünden eksik olmayan birisiydi.
"kim? ne bekliyorsun haydi iş yap biraz. her şeyi bana yıkma."
"tamam, tamam." mavi saçlı, dolaba ilerledi ve seonghwa'nın dediği vişne suyunu çıkartıp masaya koydu. ardından iki tane de bardak çıkartıp çoktan hazırlanmış masaya yerleştirdi.
"en sevdiğin vişne suyuydu diye sabah gidip aldım. umarım doğru hatırlıyorumdur."
hongjoong, kalbinin hızlanmasıyla yerinde dondu. gözleri kocaman açıldı, dudakları hafifçe aralandı. vücudunun duyduğu cümleye verdiği tepki tamamen normaldi aslında. hongjoong, seonghwa'nın kendisiyle alakalı bu bilgiyi nereden bildiğini gerçekten merak etmişti. sormaya çekinse de... aslında gerçeği söylemek gerekirse biraz da hoşuna gitmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
kait; seongjoong
Fanfichongjoong, kırık aynanın iki tarafı adlı latince büyüyü sesli bir şekilde okur.