tetradeca

768 158 122
                                    

"the equal-opportunity killer, kim hongjoong!"

hava kararmış, ay gökyüzündeki yerini almıştı. park seonghwa, ailesinin hastanede kalması gerektiğini söyleyen ısrarlarını görmezden geldiğinden dolayı arkadaşı hunter tarafından evine getirilmiş ve salondaki siyah deri koltuğa oturtulmuştu. doktorun söylediğine göre fazla ayakta kalmaması gerekliydi fakat ayağa kalkması gerekirse değneklerinden yardım almasında hiçbir sorun olmadığını altını çizerek anlatmıştı. bundan dolayı seonghwa, yavaş yavaş eski hayatına dönmeye başlıyordu. her ne kadar bir yanı buruk olsa da iki haftadır depresyondaydı, hayatı boyunca böyle devam edemezdi.

"seonghwa hyung, sana portakal suyu sıktım." hunter, yüzündeki tatlı gülümsemeyle mutfaktan salona geldi ve taze sıktığı portakal suyunu seonghwa'nın önündeki masaya koydu. ardından gözleri birkaç saniye saatte oyalandıktan sonra seonghwa'ya tekrar baktı. "hyung, seni yalnız bırakmak istemezdim ama gitmem gerek. kız kardeşim evde yalnız kalmasın."

siyah saçlı, hafifçe güldü ve kafa salladı. "git, git evde yalnız kalırsa korkar. ben iyiyim böyle." eliyle koltuğa uzattığı ayağını ve üstündeki ince pikeyi gösterdi. bunu yapınca hem kendisi hem de hunter güldü. "televizyon kumandasını verirsen ekstra iyi olacağım."

genç çocuk, masada duran kumandayı aldı ve seonghwa'nın yanına koydu. ardından fazla oyalanmadan askılığa adımlayıp siyah montunu ve kırmızı atkısını giydi. duvara sabitlenmiş aynaya bakıp saçını düzelttikten sonra netflix ana sayfasında film seçmeye çalışan seonghwa'ya baktı. "hyung." siyah saçlı ona bakınca elini salladı. "haydi görüşürüz kaçtım ben."

hunter çıktıktan sonra sessizlik çöken ev içinde seonghwa, biraz garip hissetti fakat küçüklüğünden beri böyle olmaya alışkın olduğundan çok fazla umursamamaya çalıştı. gözleri kırk beş kere izlediği 'ejderhanı nasıl eğitirsin?' filmine değince siyah saçlı hafifçe güldü ve filmin üstüne tıkladı. şimdi bir de sigara paketi olsa çok iyi olurdu lakin hastaneye gittiğinden beri garip bir şekilde kayıptı ve hâlâ bulamıyordu. artı olarak doktor da sigarayı bir süre yasak tuttuğu için içemiyordu. yani, önündeki engellerin fazlalığı yüzünden filmi sigarası olmadan izleyecekti.

filmin jenarik müziği çalarken seonghwa, aynı anda dış kapının da çaldığını duydu. muhtemelen hunter bir şeyini unutmuştu ama kalkmaya felaket şekilde üşeniyordu. bu yüzden yanında olan telefonundan hunter'in numarasını çevirdi ve kulağına yaslayıp genç çocuğun açmasını bekledi.

birkaç saniye sonra telefon açıldı.

"hyung, otobüse bineceğim seni birazdan arayayım mı acil bir şey yoksa?" hunter, araba korna seslerinin olduğu bir yerdeydi. bu da seonghwa'yı şaşırmıştı. eğer hunter değilse kim gelmişti ki? gahyeon veya diğerleri olamazdı. onlar şu an akşam dokuz buçuk futbol antrenmanında olmalıydı.

"yok..." seonghwa, yutkundu ve sertçe çalınmaya başlayan kapıya baktı. "yok bir şey elim değmiş. kapatıyorum."

siyah saçlı, aramayı hemen kapattı ve koltuğun yanında duran değneğini uzanıp kolları arasına aldıktan sonra ayağa kalktı. ayağı bu hareketiyle biraz ağrımıştı lakin pek umursamadı. zaten bu sızıyı uzun zamandır çekiyordu.

zorlukla kapısının yanına geldiğinde birisinin kapıyı anahtar kısmından açmaya başladığını duydu. bu ses onu olduğu yerde dondurmuştu. ciddi ciddi evindeyken hırsızlık olayına mı şahit oluyordu? veya bu kişi seonghwa'ya zarar vermek isteyen, babasının düşmanlarından birisi miydi?

"seonghwa-ah, kapıyı bana açmaman çok gurur kırıcı. aramızın düzeldiğini sanıyordum." kapının arkasından gelen sesle irkildi. bu aşikârdı ki kapının önünde duran kişi hongjoong'du fakat seonghwa nedense vücudunun soğumaya başladığını hissediyordu, bu normal değildi.

kait | seongjoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin