undeca

798 159 111
                                        

"haven't been the same since i expired doesn't mean that i plan to entire."

"hongjoong, arkadaşların geldi!" mavi saçlı, hava yavaşca kararmaya başlarken annesinin aşağıdan gelen sesiyle irkildi ve okuduğu kitabı kenara koyup bacaklarını yataktan sarkıttı. kalbi hızlı şekilde atmaya başlarken bir umut yeosang, yunho ve jongho'nun kendisini dinlemeye geldiklerini düşündü ve yataktan inip alt kata doğru yürüdü. merdivenleri hemen inerek önce kapalı olan kapıya daha sonra da annesine baktı, eğer gerçek arkadaşları gelseydi annesi içeri alırdı lakin almamıştı. bu da hongjoong'u biraz tedirgin etti.

"anne, niye içeri almadın?" dedi merdivenin son basamağında dururken. "yeosang gil gelmemiş mi?"

annesi başını olumsuz şekilde salladı, mutfağa doğru geçerken sadece hongjoong'a garip bir bakış attı. bunu nasıl yorumlaması gerektiğini bilmeyen hongjoong, tek kaşını kaldırdı ve yediği dayaklar ve kırılan ayna yüzünden paramparça olan sırtına dikkat ederek son merdiveni inip dış kapıyı açtı.

bu soğuk havaya rağmen üstüne bir şey giymemişti çünkü dışarıya çıkması gerektiğini düşünmemişti. üstünde sadece beyaz bir tişört altında ise normal siyah bir eşofman vardı.

"hongjoong, korkudan gelip bizi görmezsin sanmıştım ama yanılmışım." gahyeon ve yanındaki üç erkek hongjoong'un karşısındaydı. bu da açık konuşmak gerekirse hongjoong'un gerçekten aklına gelmeyen bir sahneydi. çünkü bu kişilerin şu an seonghwa'nın yanında olup ona destek olmaları lazımdı.

yani, gerçek arkadaşlar öyle yapardı.

"sizin şu an park'ın yanında olmanız gerekmiyor mu?" hongjoong, sırtını kapının pervazına yasladı ve ellerini göğüsünde kavuşturdu. "ne işiniz var burada?"

bu yüzleri görmekten gerçekten sıkılmıştı. okula her gittiğinde bu insanların ona attığı bakışlardan, yumruklarından ve acımasız kalplerinden çok sıkılmıştı. şu an içinde biraz korku vardı ama ilk günkü gibi değildi bu da tamamen artık yumruk yemeye alıştığı için olmuştu. yani, artık pek korktuğu söylenemezdi.

"seonghwa hyung'un ayağına kalıcı bir zarar verdin, futbol sahasının içindeki kamera kayıtlarında gayet açık şekilde var." gahyeon, hongjoong'a yaklaştı. tek kaşını kaldırdı ve yine öfke dolu bakışlarıyla mavi saçlıyı süzdü. "bu halinle ona nasıl böyle zarar verdin bilmiyorum ama bu olaydan öylesine kolay kurtulamazsın."

hongjoong, birkaç saniye dondu. evet, ciddi anlamda kendisi de bu olaydan sağlam çıkmayacağını biliyordu lakin kamera kayıtlarının olduğundan haberi yoktu. gahyeon'un dediği gibi kayıtlar okul disiplin kurulu tarafından izlenmişse bu hongjoong'un eğitim hayatının sonu demek oluyordu.

"ne oldu? cidden... cidden sana hiçbir şey olmayacak mı sanmıştın?" gahyeon, anın verdiği sinirle hongjoong'u sırtını yasladığı kapı pervazından kendisine doğru çekti ve kulağına doğru eğildi. kızın, fazla ağır parfüm kokusu yüzünden hongjoong, yüzünü hafifçe buruşturdu, biraz da mesafesini korudu.

"bak kim hongjoong, şimdi seni seonghwa hyung'a götüreceğim. o ne intikam isterse onu alacak sen de sesini çıkartmayacaksın anladın mı?" kız, kulağına doğru fısıldayınca hongjoong, sadece duyduğu cümleyle kafasını salladı. hayır, işin aslı bu kızdan korktuğu için böyle davranması değildi işin aslı vicdan azabı duyuyor olmasıydı. seonghwa şu an emindi ki kendisi yüzünden çok kötü bir durumdaydı, yani onun intikam almak istemesini hongjoong anlayışla karşılardı.

"gahyeon-ah, haydi gidelim hava iyice karardı." arkalarında duran üç çocuktan ismi hunter olan çocuk, dip dibe duran ikiliye seslendi. "seonghwa hyung bizi bekliyor."

kait; seongjoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin