eikosa - part 1

809 142 85
                                        

"thank you and good bye."

ay ışığı yüzüne usulca vururken park seonghwa, çoktan kilitlenmiş okulun kütüphanesine gizlice girmişti. kait hakkında araştırma yapmayı kafasına koyduğu için yaklaşık iki buçuk saattir buradaydı. internete bakmış, farklı kitapları incelemiş ve birkaç bilimsel röportaj izlemişti fakat hiçbir bilgi bulamamıştı. hongjoong'u bu durumdan çıkartmayı çok fazla istiyordu lakin tüm çıkış kapıları her araştırma sonunda yüzüne kapanmıştı.

belinin ağrıdığını hissettiği saniyelerde sandalyesinde geriye yaslandı ve dolunay olan gökyüzüne baktı. pencerenin ardından bile çok güzel, parlak ve hoş görünüyordu. siyah saçlı, birkaç dakika öylece dışarıyı izledikten sonra kütüphane kapısının ardından gelen bir ses duydu.

bu saatte burada kimse olmayacağını bildiği için ilk başta pek umursamadı fakat aynı ses yine gelince hemen ayakladı. birkaç adımda kütüphane kapısına ulaştı ve karanlık koridora baktı. her yer oldukça ürkütücü görünüyordu ama kimse yoktu.

garipten sesler duymuş olabileceğini düşünerek arkasını döndü ve az önce oturduğu masaya baktı.

baktığı an ışıklar söndü.

masada ayaklarını uzatmış, direkt olarak kendisine bakan bir insan silüeti gördü. karanlık olsa bile bunu az çok görebiliyordu. kalbinin atışları hızlanırken kendisi de ister istemez iki adım geriledi.

"birkaç şey söyleyip gideceğim,
buraya gel." seonghwa, kendi sesini karşısındaki kişiden duyunca yerinde kaskatı kesildi. korkuyla birkaç adım daha geriye gitti. şimdi kesinlikle kaçması gereken noktadaydı fakat şoktan kıpırdayamıyordu.

"park seonghwa, sadece kendi hongjoong'umu geri istiyorum. eğer daha fazla uzatıp yanıma gelmezsen sana çıkış kapısı açmaktan vazgeçeceğim."

seonghwa, sertçe yutkundu. zihni o kadar çok alarm çalıyordu ki kendi düşüncelerini bile duyamıyordu. tek bildiği, gitmeliydi. gitmeliydi çünkü muhtemelen karşısındaki silüet kendisiydi. ve hongjoong'un klonunun ne kadar kötü olduğunu hesaba katarsa, kendi klonunu hayal bile edemiyordu.

yine de... 'hongjoong'um' demişti. bu da seonghwa'nın kaçmak yerine kalmayı tercih etmesinin baş nedeniydi.

"hongjoong'un...?"

"korkmayı kesip gelirsen anlatacağım."

seonghwa, karşısındakinin görmeyeceğini bilse de kafasını salladı ve yavaşça masaya yaklaştı. o yaklaşınca klonu parmağını şıklattı ve ışıklar bu şıklatma sayesinde hemen aydınlandı. etkileyici bir yetenekti.

kütüphanenin aydınlanmasıyla seonghwa, kendi kendisinin yüzünü gördü. açık konuşmak gerekirse dehşet verecek kadar korkutucu bir olaydı ancak hongjoong'un olayından sonra birisinin klonunun olması biraz daha olanaklı geliyordu. bu yüzden elinden geldiğince kendisini sakinleştirdi.

"amacım bu hayattaki bedenin değil, cehennem paralelinde aşık olduğum adam olan hongjoong'un kendisi." klonu, derince bir iç çekti ve gökyüzüne baktı. "kendisi bu paralelde yaşamaya takık. muhtemelen hongjoong'unu parmağında oynatıyordur şu an. asla yenebileceğiniz birisi değil.

kait; seongjoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin