"sorry, but you just got in my way."
∆
hongjoong, dün annesinin yaptığı çorbayı içip güzelce dinlendikten sonra bugün daha iyi hissettiği için gün doğumuyla okula hazırlanmış ve biraz test çözüp kahvaltı ettikten sonra evden çıkmıştı.
şu anda da sallana sallana okul yolunda yürüyordu. okulu, klasik bir kore lisesiydi. dedikoduların bol, spor kulüplerinin popüler olduğu ve en önemlisi -bu diğer okullardan farklı bir özellik- zorbalığın hiç hoş karşılanmadığı bir yerdi burası. öğrenciler, zorbalıktan nefret eder, kimsenin masumlara zarar vermesini istemezdi. bu yüzden okullarında barış ve huzur vardı, kimse kimseye zorbalık yapacak kadar cesur değildi.
eğer ki birisi birisine zorbalık yaparsa yaptığı zorbalığın iki katını en üst sınıflardan görürdü. aslında bu yönden bakarsa hongjoong, okulunu gerçekten seviyordu. ergenlerin olduğu bir yer değil tam tersi, bilinçli gençlerin olduğu bir yerdi.
yavaş yavaş kar yağmaya başlarken mavi saçlı çocuk, giydiği beyaz gömleğin üstündeki siyah montunun fermuarını çekti ve taktiği lacivert atkıyla boynunu biraz daha kapadı. okula girerken yüzüne hafif bir tebessümünü de takmayı ihmal etmedi.
"günaydın bay choi." okul güvenliğine her gün yaptığı gibi selamını verdi ve her zaman yeosang ile ders öncesi oturdukları kantin masalarına yöneldi.
tabii, her gün olduğu gibi sınıf arkadaşları yanına 'günaydın' demeye gelmedi. bunun yanında, hongjoong kantine doğru yürürken herkesin kendisine doğru bakıp fısıldaştığını fark etti. bazı kızlar mavi saçlıya acıyormuş gibi bakıyor bazılarıysa sadece onu görmezden geliyordu.
okulunda elbette her gün böyle karşılanmadığı için içine biraz korku sindi.
sırtında hissettiği delici bakışlara dayanamadığı için adımlarını hızlandırdı ve kantin masalarının olduğu yere girdi. gözleriyle etrafı süzüp yeosang'ı aradı lakin yeosang hiçbir masada yoktu.
tam 3 yıldır her sabah burada buluşurlardı. şimdi sarı saçlı arkadaşının burada olmaması onu daha da çok korkutmuştu.
"orospu çocuğu seni." hangi taraftan geldiğini bilmediği sesle irkilip başını yerden kaldırmaya yeltendiği an elmacık kemiğinin tam üstüne çok sert bir yumruk yedi. bu sert darbeyle hongjoong kendini zeminde buldu. ciddi anlamda, okul hayatı boyunca hiç kavga etmemiş ve kimseye zarar vermemişti. bu yüzden birisinin aniden gelip kendisine orospu çocuğu demesini ve vurmasını beklemiyordu.
gözleri zeminde kilitli kaldı, şokun etkisiyle başını kaldırıp kimin vurduğuna bakamadı. sadece eli yediği sert yumrukla yanağına gitti.
çok acıtmıştı.
"yüzüme bak şerefsiz." hongjoong, başını korkarak kaldırdı. kaldırdığı an yaşadığı şok ikiye katlandı ve bunun verdiği affallamayla ağzı şaşkınlıkla açıldı. böylesine şaşırmasının sebebi, kendisine vuran kişinin yıllardır arkadaşı olan kang yeosang olmasıydı.
"yeosang napıyors-
bir yumruk daha. bu sefer sol yanağına. hongjoong, yeosang'ın kendisine attığı ikinci yumrukla ağzının içindeki demir tadına benzeyen kanı hissetti. yavaşça başı dönmeye başlamıştı, ve hiç iyi hissetmiyordu. eğer ki ona vuran kişi okuldaki bir zorba olsa gerçekten karşılık verir ve böyle sessiz kalmazdı fakat karşısındaki kişi kang yeosang'dı. nasıl çocukluk arkadaşına olayı anlayamadan vurabilirdi ki?
"iyi bir insan olduğunu sanıyordum. eğer saf kötülükle dolu olduğunu bilseydim seninle arkadaşlık kurmazdım." yeosang, gözlerindeki acıma duygusuyla hongjoong'a baktı. bu bakış, mavi saçlıyı çok fazla yaraladı. yediği iki yumruktan daha fazla acıttığı kesindi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
kait; seongjoong
Fanfictionhongjoong, kırık aynanın iki tarafı adlı latince büyüyü sesli bir şekilde okur.