FIRAT TANIŞ - YANİ OLMUYOR
***
Merdivenleri hızlı hızlı inip salona girdim. Yataktan çok hızlı kalktım sanırım. Başım döndü biraz. Annem salonun ortasında bağırarak bir şeyler söylüyordu. Babamsa onun aksine çok sakin bir şekilde koltuğuna oturmuş sehpayı izliyordu. Babamında yeni uyandığı belliydi. Gözleri şişmişti ve özerinde krem rengi bir tişört ve lacivert bir eşofman altı vardı. Annemi pek dinliyormuş gibi görünmüyordu.
Anneminse siniri kıyafetlerinden ve yüzünden belli oluyordu. Yeşil gözleri etrafa alev saçıyordu. Altına siyah kalem bir etek ve üzerine buz mavisi bir gömlek giymişti. Yüksek topuklu krem rengi ayakkabılarıyla salonun içinde gezerken tok sesler çıkarıyordu. Eve ayakkabıyla girmiş. Babam bundan nefret eder. Kasten yaptığına eminim.
Etrafı incelemeyi bırakıp annemin neler söylediğine kulak astım. Benim salona geldiğimi fark etmemiş miydi yoksa önemsememiş miydi bilemiyorum. Babama dönmüş "Onu benden sen uzaklaştırdın! Küçük hatalarımı onunla arama sen soktun!" deyip eliyle babamı işaret edip üzerine yürümeye başladı.
Bu tablo hep böyle sanırım. Sinirli bir anne ve sakin bir baba. Babam kafasını yavaşça kaldırıp önce bana sıcak bir gülümseme yolladı ve anneme döndü. Anneme döndüğü an gözleri alev almaya başladı. Artık zamanı geldi der gibi kafasını salladı. "Küçük hatalar öyle mi? Benle evliyken başka bir adamın altına yatman küçük hata öyle mi? Hiçbir şeyden haberi olmayan küçük kızımızı metresinle arkadaşın diye tanıştırman küçük hata öyle mi Hande? O adamı bizim evimize kadar sokman küçük hata öyle mi? Ben aptal bir adam değilim. Bunları o zaman çok iyi anlıyordum. Benim ve kızımın arkasından iş çevirebildiğini mi zannediyorsun?" dedi ve bunları söylerken anneme yaklaştı. Aralarındaki boy farkını annemin topuklu ayakkabıları biraz olsun kapatıyordu.
Babam neler söylüyordu böyle. Bunlar olmuş olamazdı. Annem kötüydü evet ama bize bunu yapmış olamazdı. Babam kafasını bana çevirdiğinde gözlerimden yaşların aktığını daha yeni fark ediyordum. Annemin uzun kumral saçlarına yapıştı ve "Kızımın göz yaşlarının bedelini sana ağır ödeteceğim." Dedi.
Etrafımda olup bitenleri algılayamıyordum. Annem ne ara gitmişti babam ne ara yanıma gelip benimle birlikte ağlamaya başlamıştı hiç birini hatırlayamıyordum.
Kapının girişinde yerde sırtımı duvara dayamış bacaklarımı kendime çekmiş öylece oturuyordum. Ben nasıl bu kadar aptaldım? 11 senedir ayakta uyuyordum. Belki annem buraya gelip olay çıkarmasaydı babam saklamaya devam edecekti. Görünmez olmak istiyordum. İstemediğim zamanlarda sürekli olan şey neden şimdi de olmuyordu?
Babam tam karşımda benim oturduğum gibi oturmuş bacaklarını elleriyle kenetlemişti. Kafasını dizlerinin üzerine koymuş etrafa boş gözlerle bakıyordu. Kafasını bana doğru çevirip baş parmağıyla göz yaşımı silip, parmağındaki göz yaşını öptü ve kısık bir sesle "Özür dilerim şebeğim." Dedi. Bu bende öyle büyük bir etki yarattı ki babam iki saniye sonra yapacağım şeyi anlamış sanırım kollarını açtı. Aralarına girdiğimde sıkıca kapattı ve kulağıma eğilip "Ne için ağlıyorsun aptal kız? Annenin kötü olduğunu biliyordun. Seni çok sevdiğimi de. Senden bir şeyler sakladığımı da. Ağır geldi biliyorum bebeğim. Çok özür dilerim. Kendini benim gözümden görmeni istiyorum. Ne kadar narin, ne kadar kırılgan olduğunun farkında değilsin. Sen benim küçüğümsün. Seni üzdüğüm için özür dilerim, seni üzmesine izin verdiğim için özür dilerim." Dedi ve kafasını kaldırıp gözlerimi öptü.
Büşra'ya okula gelmeyeceğimi biraz halsiz hissettiğimi bildiren bir mesaj attım. Mesajı görür görmez iyi olup olmadığımı sorup bize gelmek istediğini söyledi. Cevap vermeden telefonu kapattım.
Babam da evdeydi fakat çok sessizdik. Fısıltılarımızla birbirimize dertlerimizi anlatıyor özürler diliyorduk. Hala yerde duvarın dibinde oturuyordum. Bir anda aklıma bir şey gelmiş gibi fırladım ayağa ve merdivenleri çıkmaya başladım. Odamın kapısını açar açmaz boyalarımın olduğu tarafa yöneldim. Duvarlara bakıp yüzümü astım. Hiç boş yer kalmamıştı. Kafamı kaldırdığımda hafifçe sırıtmama engel olamamıştım. Tavanım hala bembeyazdı. Renkli boyalarımı alıp, ardiyeden küçük merdiveni de çekip çizmeye başladım.
Balonlar.
Renkli balonlar. Hayatımın aksine renkli, mutlu balonlar. Özgürlükleri için yükselen balonlar. Tavanıma aykırı uçmaya çalışan balonlar. Patlayacaklarını bile bile özgürlüğüne uçan balonlar. Benim aksime mutlu balonlar..
Resim çizmek beni rahatlatıyor. Çizdiklerime resim demek doğru değil aslında ama ne diyeceğimi bilmiyorum. Resim kağıda yada tuvale çizildiğinde yaşamıyor aslında. Hissettiğimiz şeyi hissettiğimiz yere çizdiğimizde yaşıyor. Benim gibi sıkışık bedenler düşüncelerini böyle özgür bırakıyor sanırım. Kimi üç beş notayla, kimi birkaç boyayla..
***
Duş alıp, gerçekten nefes almak için yalnızlık parkına gitmeye karar verdim. Bugün saçma bir şekilde oraya gitmek istiyordum. Sabah yaşadıklarımdan dolayı mıydı yoksa dün olanlardan mı bilemiyorum ve ben ikisi arasında seçim yapmak dahi istemiyorum.
Otobüse veya taksiye binmek istemeyip yürümeye başladım. Biraz uzaktı park ama kendimi hissetmeye ihtiyacım vardı. Üzüntüm dışında başka şeyler hissetmeye ihtiyacım vardı.
Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm.
Parka geldiğimde tedirgin adımlarla ağaçların arasından geçtim. Orada olmasını istemiyordum. Bugün yalnız kalmak istiyordum. Kafamı hafifçe çıkarıp ağacın dallarının arasından banka baktım. Allah'a şükür ki orada değildi. Adımlarımı hızlandırıp sanki başka birinin kapmasını istemezmiş gibi banka popomu yerleştirdim.
"Sen dik bir yokuşsun ve ben çok sigara içiyorum."
Dertlerimi unutmak için başka bir dert. Kulağa saçma gelen bir fikir. Benim gibi bir aptalın düşünebileceği bir aptallık.
Duvardaki sözü binlerce defa okuyup boş duvarı izledim. Annemi düşündüm. Yada yaşayamadığım çocukluğumu.. Güdüsel olarak beni sevmesi, üzülmeme kıyamaması gerekirken bana yaşattıkları, babama yaşattıkları affedilebilir şeyler değil. Bunların üzerine gelip birde hesap sorması cabası.
Cebimden telefonumu ve kulaklığımı çıkarıp müzik listemden Fırat Tanış Yani Olmuyor açıp, yaşayamadığım çocukluğumu düşünmeye, yaşamak istediğim çocukluğu hayal etmeye başladım.Ben çok küçükken cumartesi günleri gittiğimiz pikniklerde annemin işleri yüzünden yanımızdan erken ayrıldığını düşündüm. Sonra hiçbir işi çıkmadığını ve yanımızda kalıp ben koşup zıplarken bana "Zehra dikkat et kızım, terleyip hasta olacaksın." Dediğini hayal ettim. Yüzümü büyük bir gülümseme kaplamıştı. Gözlerim sımsıkı kapalıydı ve göz yaşlarıma hakim olamıyordum. Telefon konuşmaları yüzünden annemin yemek masasından kalktığını düşündüm. Sonra yemek yerken kimsenin güzel yemeğimizi bölmediğini, tatlı sohbetler ettiğimizi ve bazen annemin bana bir şeyler yedirdiğini hayal ettim. Gülümsemem daha da büyüdü ve göz yaşlarım arttı. Ufak hıçkırıklarım çığlıklara hatta feryatlara dönüşmeye başlamıştı. Ağzımdan sadece "Beni neden sevmedin anne?!" cümlesi çıkıyordu. Duvara haykırıyordum.
"Beni neden sevmedin anne?!"
Göz yaşlarımı biraz olsun durdurmaya çalışıp kafamı kaldırdığımda kırmızı bir balon özgürlüğüne uçuyordu. Ölümüne uçuyordu. Hayallerim kendini öldürmeye uçuyordu..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARMUT
General FictionYorgunum. Gelme! Dik bir yokuşsun sen, çok sigara içiyorum güzelim ben. Gelme.. Nursen Yıldırım.