MEDYA: ZEHRA
BADEM - GECEYEDİR KÜSMELERİM
***
Acılar gün geçtikçe unutulurken hafızam bana iğrenç bir oyun oynuyor ve unutturmuyor. İnsanların gitmemeleri için gelmemeleri gerek. Annem geldi ve gitti. Gelmeseydi gitmezdi. Şimdi Deniz geldi ve eminim gidecek. Enes. Bir yabancı. Lanet olası bir yabancıyı nasıl bu şekilde hayatıma aldım. Gitmesini hatta gelmesini bile istemediğim bir yabancı hangi boşluğumdan faydalanıp sızdı hayatıma? Bozuk dengemi daha da yerle bir etmek için ölüm meleği mi gönderdi seni mükemmel?
Yerlere dökülmüş parçalarıma bakıp biraz daha ağladım. Bir serçe olmak istiyordum. Ağlayarak ölmek istiyordum.
Ağaçların arasından hızla geçip parkın çıkışına doğru koştum. Böyle zamanlarda koşmak iyi hissettirmiyordu ama bana kendimi hissettiriyordu. Uzun cadde boyunca koştum insanları ittirerek, çarparak, ağlayarak, bağırarak, küfürler ederek koştum. Hatırladığım olmayanlarımdan kaçmak için koştum. Kaçtım. Umutlarıma uçtum. Hayal bulutlarıma merdiven dayayıp acı geçmişime en afili kahkahamı attım.
Eve kadar koşarak geldim. Merdivenleri hızla çıkıp içeri girdiğimde kapıyı çarptım. Koridoru hızla geçip merdivenleri tırmanmaya başladım. Deniz arkamdan bir şeyler söyledi fakat hiçbir şeyi algılayamıyordum. Hala bulutumun üzerindeydim. Gözlerimden yaşlar akabilir fakat dış görünüşüme acıyan içim deliler gibi kahkahalar atıyordu.
Odama geldiğimde deliler gibi çığlık atmaya başladım. Duvarlardaki hayallerime küfürler etmeye. Yatağımın hemen karşısındaki boy aynasında kendimi acıyarak süzdüm ve büyük bir kahkaha attım. Akmış bir makyaj. Şişmiş gözler. Dudaklarda anlamsız bir sırıtış. Kızarmış bir burun. Beni ayakta zor tutan bacaklar. Komidinin üzerinden bir biblo alıp aynaya fırlattım ve paramparça oluşunu izledim. Paramparça oluşumu izledim. Ayna dağılırken büyük bir kahkaha daha patlattım. Kafamı boyalarımın olduğu küçük masaya çevirdim. Kırmızı yağlı boyayı alıp duvara fırlattım. Boya kutusunun duvara çarpma şiddetiyle dağılıp her yere sıçraması enfes bir renk şöleninin ilk sinyallerini verdi. Gözlerimden akan yaşlara inat ben hala kahkaha atıyordum. Birden odamın kapısı açıldı ve içeri Deniz girdi. Yavaşça bedenimi ona çevirip kafamı sol tarafa doğru yatırdım. Gördüğü manzara karşısında şok olmuştu sanırım. Dişerimi sıkarak "Çık dışarı!" dedim hafif yüksek bir sesle. Ne söylediğimi ve ne yaptığımı idrak edememiş bir ifadeyle odaya bakıyordu. "Sana çık dışarı dedim!" diye bağırdım ve elimdeki yeşil boyayı kapıya doğru fırlattım. Reflex olarak kapıyı hızla çekti ve dışarıdan bağırmaya başladı. "Seni gerizeka sakın kendine zarar vereyim deme amcamı arıyorum. Uslu uslu resim yapsana kızım." Sonrasında "Alo amca-" dediğini duydum fakat gerisini önemsemedim. Boyalarımın hepsini alıp duvarlara fırlattıktan sonra elimdeki mavi boyayı alıp yatağımın üzerine boşalttım. Yavaşça yatağımın üzerine çıkıp sırt üstü uzandım. Mavi de boğulmak istiyordum. Cebimdeki sigara pakedinden bir sigara çıkarıp yaktım. Gözlerinin mavisini hissetmek istiyordum. Acılarımı bana unuttursun istiyordum. Bir yabancıya tutunmak istiyordum. Umutlarımın peşinden onunla koşmak istiyordum.
Gözlerimi hafifçe araladığımda yabancı bir yerde olduğumu fark ettim. "Yine mi ya?" diyerek mırıldandım. Gözlerim bulunduğum odanın içindeki ışıklara galip gelip açıldığında etrafı incelemeye başladım. Hastane odası mı burası? Yattığım yatağın yanında tek kişilik bir koltuk vardı. Üzerindeki sanırım babamın ceketiydi. Ağzımdaki iğrenç tadı görmezden gelerek "Baba." Diye bağırdım. Bir süre ses gelmeyince yatakta doğrulup ayaklarımı aşağı sarkıttım. Beni niye getirdiler buraya? Çıplak ayaklarımı yerlere sürte sürte kapıya ilerledim. Kapının kolundan tutup açtığımda koridorun bir ucundan hızlı adımlarla gelen annemi gördüm. Giydiği topuklu ayakkabılar duvarlarda yankılanırken yüzü telaşlı ve korkmuş görünüyordu. Beni fark ettiğimde adımları biraz daha hızlandı ve tam karşımda durdu. Bir süre yüzüme baktı. Bende onun yüzüne. Karamel rengi saçlarını at kuruğu yapmıştı. Yüzünde hiç makyaj yoktu sanırım. Bitkin görünüyordu. Buna rağmen neden topuklu ayakkabı anne? Bir anda kollarını boynuma doladı. Sanki kollarımın kontrolü beynimde değilde kalbimdeymiş gibi bende kollarımı ona doladım. Farkında olmadan gözümden bir yaşın damladığını hissettim. Gözlerimi kapatıp annemin kokusunu içime çektim. Yıllardır doğru düzgün alamadığım bu kokuyla burun deliklerimi doldurdum. Gözlerimi biraz araladığımda karşıdan babamın geldiğini fark ettim. Yüzünde sinirli bir ifade vardı. Anneme doladığım kollarımı indirip önüme gelen saçları arkama attım. Annemin yüzüne baktığımda gözlerinden yaşlar geliyordu. Bir anda babam "Yürü Zehra kendine geldiğine göre eve gidebiliriz." dedi ve kolumdan tutup beni sürüklemeye başladı. Babama engel olmaya çalışsam da hiçbir işe yaramadı. Kafamı anneme çevirdiğimde gözleriyle benden özür diliyordu sanırım. Ona karşılık koridoru çınlatırcasına "Özür dilerim anne. Özür dilerim var olduğum için." Diye bağırdım. Kolumu hızla babamın elinden kurtarıp önden yürümeye başladım.
Evden içeri girdiğimde hızla merdivenleri çıkıp odama girdim ve ardından kapıyı kilitledim. Gördüğüm manzara karşısında dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. Yerle bir olmuş hayallerim. Kapının önünde bir tıkırtı hissettim ve babam "Zehra kapıyı aç kızım konuşalım." Dedi hafif bir sesle. "Daha sonra baba konuşmak istemiyorum. Bana beyaz duvar boyası alır mısın?" dedim onun ki kadar yumuşak bir sesle. Bir süre ses gelmedi ardından "Sakın kötü bir şey yapma. O yatağa da yatma sakın." Dedi. Söylediği şeye karşılık kafamı yatağıma çevirdim. Döktüğüm boyadan dolayı yatakta yattığım yerin izi çıkmıştı. Sigara izmariti nevresimimi yakmıştı. Boş gözlerle bütün odamı süzdükten sonra en az dağınık olan köşeye geçip yere oturdum. Bacaklarımı kendime çekip kollarımı doladım. Beynim boş aynı zamanda tıklım tıklım doluydu.
Bir anda neden bu şekilde bir sinir krizi geçirdiğime anlam veremiyordum. Uzun zamandır böyle olmamıştı. Bu kadar şiddetlisi olmamıştı. Bütün kalbim annemi affetmek istiyordu. Deli gibi istiyordu. Bana yaptıklarını görmezden gelmek istiyordu. Onunla tekrar anne kız olmak istiyordu. Neden tekrar diyorsam. Biz annemle hiç anne kız olmadık ki.
Yaklaşık yarım saat hiç kımıldamadan ve ses çıkarmadan oturdum. Sonrasında şarkı söylemeye başladım.
Always in a rush
Never stay on the phone long enough
Why am I so self-important?
Said I'd see you soon
But that was, oh, maybe a year ago
Didn't know time was of the essence
So many questions
But I'm talking to myself
I know that you can't hear me any more
Not anymore
So much to tell you
And most of all goodbye
But I know that you can't hear me any more
It's so loud inside my head
With words that I should have said
And as I drown in my regrets
I can't take back the words I never said
I never said
I can't take back the words I never said
Always talking shit
Took your advice and did the opposite
Just being young and stupid
I haven't been all that you could've hoped for
But if you'd held on a little longer
You'd have had more reasons to be proud
Skylar Grey words. Bağıra bağıra söyledim. Sesimin kötü olmasına aldırmadan hayal kırıklıklarıma bağırarak söyledim. Bir süre sonra odamın kapısı tıklatıldı. "Efendim baba." Dedim kısık bir sesle. "İstediğin boyayı getirdim Zehracım hadi kapıyı aç." Dedi babam çaresiz bir sesle. "İyiyim ben baba. Yalnız kalıp düşünmek istiyorum boya için teşekkür ederim. Sen gidip yat lütfen. Seni çok seviyorum." Dedim bitik bir sesle. Babam bir süre sustuktan sonra "Peki ısrar etmiyorum, bende seni seviyorum." Dedi ve ayak seslerini duydum. Bir süre ayak seslerini dinledikten sonra ses tamamen uzaklaştı.
Telefonuma gelen mesaj sesi üzerine doğruldum. Komidine doğru yaklaşıp ekrana baktım. Hızla telefonu elime aldım ve gelen mesaja baktım.
Kendine bunu yapmaya hakkın yok kusursuz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARMUT
General FictionYorgunum. Gelme! Dik bir yokuşsun sen, çok sigara içiyorum güzelim ben. Gelme.. Nursen Yıldırım.