MEDYA: ENES
AYLİN ASLIM - AŞK GERİ GELİR
Hayatı ölümün kıyısından yakalayanlara..
***
"Hadi hadi bak bana cesaretin varsa aşka." Telefonun diğer ucunda Enes şuan saçmalamakla meşguldu. Salak çocuk ya. Tipini yerim. "Bahça duvarından aştım, bahça duvarından aştım." Ve Enes devam ediyor. "O bir vefazıdı, o bir hayırsızdı neden gönül arıyor?" "Enes şu salak potporiyi keser misin?" dedim ve farkında olmadan sesim yükselmişti. "Hayır olamaz. Sensizlik beni böyle yensin mi?" dedi Enes. Sarhoş olduğu belliydi. Kelimeleri yutuyor arada hıçkırıyordu. "Sarhoşsun diymi sen neden içtin?" dedim cümlemin sonuna doğru sesim iyice yumuşarken. Gecenin üçünde beni aramıştı ve yarım saattir aptal aptal şarkı söylüyordu. "Arada bir bende kadere küsüyorum. Esik savurup mangalda kül bırakmıyorum." Delirdi mi acaba? "Enes sen kuzu kuzuya bağlamadan ben telefonu kapatsam iyi olacak sanırım." Dedim gergin bir sesle. Aniden panikle "Dur kapatma." Dedi. Kelimeleri ağzının içinde yuvarlıyordu. "Noldu?" "Kapatma. Gel." Dedi sesi sanki küçük bir çocuğun sesi gibi çıkıyordu. "Nereye geleyim gecenin bu saatinde?" dedim. Anlamıyordum onu. Bir haftadır her şey çok eğlenceli geçerken bu gece neden böyleydi? "Gel işte bin bi taksiye gel. Serçelere gel kusursuz. Gözyaşı olmanı istiyorum. Bu gece başlıyoruz. Gel hadi." Dedi ve telefonu kapattı. Napıcam ben şimdi? Neye başlıyor bu?
Bir süre yatağın içinde oturup ne yapsam diye düşündüm. En sonunda dayanamayıp parmak uçlarımda yürüyerek merdivenleri indim. Üzerimde Fineas ve Förb'lü pijamalarım ayaklarımda ev terliklerim vardı. Saçlarımı yukarıdan topuz yapmıştım. Dış kapıya geldiğimde buraya kadar yakalanmadığım için dua ediyordum. Portmantodan anahtarlarımı alıp sessizce çıktım evden. Yanıma para aldım mı lan ben? Kapıyı kapatmadan portmantodan yeterli olduğunu düşündüğüm para alıp asansöre yöneldim. Merdivenleri kullanmayacağım tabi ki.
Aceleyle kendimi yola attığımda taksi bulmak için deliye dönmüştüm. Enes'i 4 defa aramama rağmen her defasında meşgule vermişti. Sonunda bir taksi önümde durduğunda şükürler ederek bindim. "Beşiktaş'a lütfen. Ama biraz acelem var." Dedim telaşlı bir ses tonuyla. Göbekli ve bıyıklı daha çok dolmuş şoförünü andıran taksici "Acelen olduğu belli zaten abla." Dedi laubali bir ses tonuyla. Cevap vermek yerine yüzümü ekşittim. On dakika sonra evin önüne geldiğimde parayı taksicinin suratına fırlatıp hızla arabadan indim ve apartmana doğru koşmaya başladım. Ayağımda ev terliklerim olduğu için yalpalıyordum. Üzerimdekiler beni rahatsız etmiyordu nedense.
Merdivenleri ikişer ikişer çıkıp sonunda Enes'in dairesine ulaştığımda kapının önünde biraz soluklanıp zile bastım. On saniye kadar bekledim. Kimse yok. Tekrar bastım. Yine kimse yok. Elimi zile yapıştırıp kapıyı tekmelemeye başladım. Kapının açık olduğunu da o an fark ettim zaten. Küçük adımlarla içeri girdiğimde her yerin karanlık olduğunu gördüm. "Enes." Diye bağırdım önce. Uzun koridorun öbür ucunda yankılandı sesim. "Enes! Bak eğer bu bir şakaysa seni gebertirim." Dedim korkudan sesim titriyordu ama olabildiğince bağırmıştım. Serçeler demişti Enes. Serçelere gitmeliyim. Korkumu bir anda unutup adımlarımı daha sağlam atmaya başladım ve koridorun sonuna doğru yürümeye başladım. Odaya yaklaştıkça içeriden serçelerin birbirlerine çarptıklarında çıkardıkları ses netleşiyordu. "Enes?" dedim kısık bir sesle tam odanın kapısının önündeyken. "Girebilir miyim?" Bir süre cevap gelmeyince kapıyı yavaşça açtım. Burası da karanlıktı. Işığı açmakta tereddüt etsemde elim anahtara gitti ve ışığı açtım. Enes odanın en köşesinde yerde oturuyordu. "Kapat." Diye kükredi bir anda. Telaşla söndürdüm bende ışığı. "Neden ki?" diye sordum çocuksu masum bir ses tonuyla. "Gel." Dedi. Sorduğum soruya cevap vermek yerine bulunduğumuz durumu kontrol etmeye çalışıyordu. "Enes bir şey mi oldu?" dedim. Tabi buna da cevap vermedi. Küçük adımlarla onun yanına ilerliyordum bu arada. Tam yanına geldiğimi anladığımda eğilip onun gibi duvara yaslandım ve oturdum. İçeri ay ışığı süzülüyordu. Yüzünün silüetini görebiliyordum sadece. Kafamı ona çevirdiğimde elini yanağıma koydu. "Neye başlıyoruz Enes?" dedim. Bu sefer yanağımdaki elinden rahatsız olmamıştım. "Kusursuz." Dedi. Sanki kafasındaki köstekli saatin mekanizmasını yeniden ayarlıyordu. Bir şeyler kuruyordu. Zamanı bir şeylere ayarlıyordu. "İki hafta oldu." Dedi. Bir cümleyi söyledikten sonra uzunca bir süre susup yeni bir ayar yapıyordu beyninin içindeki saate. "İki hafta oldu. Dertlerini unutturabildim mi az da olsa?.. Az da olsa mutlu oldun mu?" dedi. Sesi dümdüz çıkıyordu. Unutabildim mi dertlerimi? Mutlu oldum mu? Soruların cevabını düşünmek için zaman kazanmaya çalıştım. "Neye başlıyoruz?" dedim meraklı bir ses tonuyla. "Kusursuuz!" dedi. "Sorularıma cevap ver. Zaman kazanmak için yapıyorsun." "Yuh ama. Sen benim kafamın içini nerden biliyorsun ki? Kimsenin kafasına herkes karışamaz." Elini yanağımdan çekip kafasını iyice yaklaştırdı. Burnu yanağıma değiyordu. Boğuk bir sesle "Unutturabildim mi?" dedi. Bir süre düşündükten sonra daha doğrusu düşünmüş gibi yaptıktan sonra kısık bir sesle "Unutturabildin." Dedim. Aynı ses tonuyla "Kötü bir armut kafalıyım ben." Dedi. Konuşurken dudakları yanaklarıma değiyordu. "Özür dilerim." Dedi ve dudağı yanağımda kaldı bu sefer. Neden diye sormadım. Korkuyorum çünkü. Dertlerimi unutturdu bana. Yenilerini getirmek için. Biliyorum. Neden diye sormamam gerekiyor. Kalkıp gitmem gerekiyor. Başıma nasıl belalar açacağını bilmiyorum ama senden gitmem gerekiyor armut kafalı. İçim daha içime git diye bağırırken neden beynim ayaklarıma bu komudu vermiyor. Neden kalkıp gidemiyorum. "Korkmuyorum." Dedim güçlü bir ses tonuyla. Deli gibi korkmama rağmen. Yüzünü ellerimin arasına alıp "Korkmuyorum anladın mı? Bana yapacaklarından yaşatacaklarından korkmuyorum. Terliklerimle geldim çünkü ben. Pijamalarımla geldim. Korkmuyorum anladın mı?" dedim ve alnımı alnına dayadım. Çaresizlik içinde kıvranıyordu sanki. "Mecburum Zehra." Dedi. Elimi dudağına koyup "Sus tamam bilmek istemiyorum. Sen kötüsün ve ben köle. Neyi neden yaptığın umrumda değil." Dedim. Sert bir şekilde. "Uyuyabilir miyim?" dedi Enes. Cevabımı beklemeden de kollarını belime doladı. Bende kolumu ensesinden geçirdim. Sarhoştu. Ve karanlıktı burası. Enes'i savunmasız yapan iki şey şuan buradaydı.
"Yarın bambaşka biri olacağım. Korkma olur mu?" dedi Enes. Birkaç saniye sonra da "Sen korkmuyorsun zaten." Dedi ve güldü. Bende güldüm. O sarhoştu gülüyordu ben neden gülüyordum. Deli miydim? Evet deliydim. "Uyu armut kafalı." Dedim kafasını göğsüme bastırırken. "Şarkı söyle." Dedi olumsuz bir cevap kabul etmeyeceği de ses tonundan belliydi.
Gidersen bana da bir dengini yolla.
Dinerse gözyaşın beni de ağla.
Arkanda beni bırak gönlüme aldırma.
Ardında bir beni bırak gönlüme duyurma.
Yüzüne bakmam ellerinden tutmam.
Sözünü ben duymam.
Gideceksen durma.Bir süre sonra Enes'in tatlı mırıltıları gelmeye başlamıştı. "İçindeki şeytanlarla mı savaşıyor yoksa kafandaki köstekli saat? Kendinle mi savaşın Armut kafalı?" dedim kısık bir sesle. "Korkmuyorum. Kafanın içindeki tıkırtılardan korkmuyorum anladın mı?" diye mırıldandım.
***
Güneş doğmaya başlamıştı. Benim gözlerim kapanmamıştı bile. Güneş ışınları odaya vurduğunda odanın kusursuzluğunu bir kez daha izleyebildiğim için şansı olduğumu düşündüm. Enes hala göğsümde uyuyordu. En büyük düşmanımdı belki de koynumda uyuyan. Ölüm meleğimdi belki. Kusursuz yüzünde işaret parmağımı gezdirdim bir süre. Ölüm meleğimin yüzünü ezberledim.
Masallar bittiklerinde gerçekten sonsuza dek mutlu mudur prenses? Değildi elbette. İki haftadır mutluydu Enes'in kusursuzu. Ama şimdi?.. Masalın burada bitmesi gerekmiyor mu? Söylesene Gerçek sonun neresi senin pamuk prenses. Salak pamuk prenses. Cadı ne oldu peki? Elmanın geri kalanı ne oldu? Senden sonra kim tattı onun zehrini? Kırmızı başlıklı kız? Sindirella? Kibritçi kız? Uyuyan güzel? Ne oldu sizlere. Sonsuza dek mutlu mu yaşadınız gerçekten. Kusursuzun masalı da burada bitse olmaz mıydı? İlle yemek mi lazımdı o elmayı. Yada ille giymek mi lazımdı o cam ayakkabıyı. Prensin öpmesi mi gerekiyordu beni. Ben öpsem olmaz mı?
Küçük bir öpücük kondurdum Enes'in dudaklarına. "Burada bitmesi gerekiyor masalımın ölüm meleğim." Diye mırıldandım. Konuşurken dudakları dudaklarıma değiyordu.
Uyanmadan gitsem mi acaba? Hayır.
Ölümden sonra hayat var,gördüm.
Kaç kere öldüm.
Kalbini mi kırmış.
Kim kırmış.
Ne yapmışsa unut.
Geçmişi bırak yoluna bak.
Herşey yenilenir.
Hayat geri gelir.
Arkadaşlar geri gelir.
Aşk geri gelir."Bütün gecedir şarkı mı söylüyorsun kız sen?" dedi Enes uykulu bir ses tonuyla. "Sana ne?" dedim. Ve omzumu geri çektim. Kafası düştü bir anda sersemledi. "Kusursuz. Masalı mutlu bir şekilde bitireceğim burada. Prens öpecek kusursuz prensesinin dudaklarından." Dedi Enes.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARMUT
Ficción GeneralYorgunum. Gelme! Dik bir yokuşsun sen, çok sigara içiyorum güzelim ben. Gelme.. Nursen Yıldırım.