MEDYA: BÜŞRA
TEOMAN - KUM SAATİ
***
Herkes yaşadıklarını bir yerlerinden kaçırır belki ama ben hayatı kaçırdım sanırım. Yaşamayı zaman ve gün olarak tanımlamak doğru olsaydı kendimi yaşıyor sayabilirdim. Yaşamak eylemini kavramsal olarak değerlendirmek ne kadar doğru olabilir ki? Doğum ile ölüm arasında nefes aldığım süre zarfına yaşam diyorum. Öyle deniyor. Yaşamak için nefes almak yetiyor mu gerçekten? Kendime yaşayan ölü demem doğru sanırım.
Ne? Annem istemedi beni. Her küçük kız saçlarını annesinin örmesini ister. Bende istedim. Bundan doğal ne var ki? Babamla yaşadığı sorunların faturasını bana kesmesi doğru muydu? Belki kendince geçerli sebepleri vardı ama beni ortada bırakmasını gerektirecek kadar büyük ne olabilirdi ki?
Anne ve babamın ayrılığının üzerinden 11 sene geçmiş olmasına rağmen ben hala kafamdaki soruları yanıtlamaya çalışıyorum. Basit kelimeleri birleştirip zor sorular soruyordum önceden babama. Sessiz kalarak burnuma küçük öpücükler konduruyordu sadece. Sessizliği beni de susturuyordu ama artık fayda etmiyor sanırım. Şimdilerde babama sessiz çığlıklar gönderiyorum. Annemi ne kadar affetmeyip sevmiyorsam, babama o kadar minnettarım ve o kadar seviyorum.
Böyle zamanlarda yalnızlık parkımın bana iyi geleceğini her zaman bilirdim ve adımlarımı hızlandırarak parkın yolunu tuttum. Güneş iyiden iyiye kendini göstermeye başlamıştı. Güneş'i, Ay'ı sevdiğim kadar seviyordum. Parka geldiğimde ağaçların arkasındaki duvara bakan banka oturdum. Her zaman ki gibi. Burayı neden seviyorum bilmiyorum ama bana iyi geliyordu. Gözlerimi küçük cafenin arka duvarına dikip saatlerce oturmak bana iyi hissettiriyordu.
Ağaçların arasından geçerek yine o banka oturup gözlerimi karşımdaki duvara diktim ve diktiğim an büyük bir şok geçirdim. Biri duvara "Sen dik bir yokuşsun ve ben çok sigara içiyorum." Yazmıştı. Nefretimi, üzüntümü, mutluluğumu paylaştığım duvara biri Nursen Yıldırım'ın şiirini yazmıştı ve şiirin altına şairin ismini düşmemişti. Gerçekten sinirlendiğim tek nokta bu. Yoksa duvarı karalamasına sinirlenmedim(!) Yerden turuncu bir kiremit parçası alıp şairin ismini altına düştüm ve iki saate yakın yine o duvarı izledim.
Eve döndüğümde hava kararmıştı. Babamı mutfakta bulmayı beklemiyordum ama tamda öyle oldu. Babam mutfaktaydı ve harika soğan ve salça kokusu geliyordu. Bu kokuyu herkes sever. Çantamı özgürlüğüne bırakıp mutfağa yöneldim. Babamın yanağına küçük bir öpücük kondurup hazırladığı salatadan bir domates alıp ağzıma attım. "Yeni oyun kartını görmek ister misin?" dedi babam. Bunun ne anlama geldiğini biliyordum ve Zehra koşuşumu yaparak salona gittim. Gördüğüm manzara karşısında sevinçten ellerimi yumruk yapıp ağzıma sokarak babama doğru yöneldim. Sarılmak için üzerine atladığımda o çoktan kollarını açmıştı. Babalar hisseder. "Sen gerçek bir kahramansın ve dünyanın en iyi babasısın. Gerçi diğer babaları tanımıyorum ama senden iyisi olmadığına eminim. Çok teşekkür ediyorum Çetin Bey." Deyip kollarımı boynundan çektim ve onu kolundan sürükleyerek mutfağa görütmeye başladım. "Bir an önce yemek yeyip şu oyunun hakkını verelim diyorum." Büşra ile olmadığım kadar arkadaştım babamla. Babamlayken gerçekten yaşıyordum.
Yemeğimizi hızlı hızlı yiyip konsolun başına geçtik. İşte Fifa 15 karşımda. Fifa 15'i sırf Beşiktaş'ta bu sürümde olduğu için istediğimi çok iyi biliyordu babam. Kendi kalesine gol atarak beni kandırmış olsa da ben kazandım. Mutfağı toplama işini babama yığarak odama çıktım. Saçma bir gün daha geçirdim demek üzereyken az öce babamla yaptığım maç aklıma geldi ve yüzümü kocaman bir gülümseme kapladı. Odamın camını açtım ve yatağıma yattım. Komidinin üzerinden kulaklıklarımı alıp Teoman Kum Saatini açtım. Bu adam gerçekten işini iyi yapıyor.
Kendimi bir anda fırçamı almış odamın duvarlarına resim çizerken buldum. Büyük bir saat çiziyorum bu sefer. Odamın duvarlarında yok denecek kadar az yer kalmış olmasına rağmen önceki çizdiğim resimlerin üzerine siyah boyayla büyük bir saat çiziyorum. Akrebi ve yelkovanı olmayan, zaman kavramına aykırı bir saat. Zaman kavramına aykırı yaşamak isteyen Zehra'nın zamanı..
***
Dün gece mutlu uyuduğum için her ne kadar okula gidecek olsam da mutlu uyandım. Bu hiç hayra alamet değil ama neyse. Üzerime siyah kısa kollu düz salaş bir tişört ve altıma koyu kotumu giyip siyah uzun saçlarımı özgür bırakarak odamdan çıktım. Küçüklüğümden beri gelenek edindiğim şeyi yaparak merdivenleri oturarak indim. Babam buzdolabının üzerine bir not bırakmıştı. "Halletmem gereken işler var. Kahvaltını etmeden çıkma. Zeytin çekirdeklerini çöpe atma sakın. Eve döndüğümden kaç tane yediğini sayacağım. En az iki tane bak unutma. Seni seviyorum şebeleğim." En az iki zeytin tamam baba diye içimden geçirdim ve bıçakla zeytinleri kesip içinden çekirdeklerini çıkarıp tabağın kenarına bıraktım. Zeytinleri çöpe atmayı unutmadım tabi. Bunu anlamayacağını düşünüyorum.
Erken kalkmış olmama rağmen yine geç kalmıştım ve ben yine koşuyordum. Kaldırım taşı yine arkamdan bana küfret diye bağırıyordu. Duymamazlıktan gelerek hızlı adımlarla yürümeye devam ettim. Otobüs durağına geldiğimde kalabalık olmadığı için şükürler ediyordum. Otobüs geldiğinde kalabalığı yararak arkalara doğru ilerlemeye başladım. Bir sigara paketinin yanında duracağımı bilsem asla arka tarafa ilerlemezdim. Adam sigara kokusunu parfüm olarak üzerine sıkmış. Ah hayır. Biraz daha dikkatli soluduğumda gerçekten harika bir parfüm kokusu gelmeye başladı. Büşralaşma Zehra. Sadece otobüsteki her hangi bir sigara paketi o. Kafamı koluma yaslayarak kendimi Teoman'ın ritmine kaptırmıştım ki bir dürtülmeyle irkildim. Kulaklığımın tekini çıkarıp sigara paketine hayırdır ne istedin bakışımı attım. "Bu kadar bencil olma da o şarkının sesini biraz aç" dedi. Rahatsız edici derecede yüksek sesle dinlediğim için rahatsız olduğunu düşünüp sesi biraz kıstım. "Sabah sabah bu nasıl salaklık kızım. Sesini biraz daha aç dedim zor bir şey mi?" derken o, ben olayı yeni anlıyordum. Kulağımdan çıkardığım kulaklığı alıp kendi kulağına yerleştirdi ve telefonumu elimden çekip sesini biraz daha açtı. İlginç bir sigara paketi. "Bana salak deme ve sen ne hakla benim kulaklığımı kendi pis kulağına takıyorsun?" diye çemkirmeme karşılık sadece sağ elinin işaret parmağıyla sus işareti yaptı. Benim gibi kafasını koluna yaslayıp gözlerini kapattı ve kendini Teoman'a bıraktı.
Okula geldiğimde hiç bir şey söylemeden kulaklığımı kulağından çekip arka kapıya yöneldim. Telefonumun cebimde titrediğini hissettiğimde açıp genel mesaja baktım.
Kimden: Fineas
Sevgili Förb bugün okula gelmiyorum. Öyle bir hasta numarası yaptım ki ben bile inandım. Yokluğumda kendini harap etme olur mu?
Kime: Fineas
Tm.
Yaklaşık iki dakika sonra depresyona giren Büşra'nın hayata söven mesajıyla telefonumun titreyeceğini bildiğim için ekranı izlemeye başladım. Ve Büşra konusunda asla yanılmadığımı bir kez daha anladım.
Kimden: Fineas
Lanet olası bi tm yüzünden o çocuğa geri dönüp tekrar ayrıldım kızım ben ve sen her seferinde tm deyip bana o iğrenç günlerimi hatırlatıyorsun. Zalımsın Förb. Çok zalımsın.
Evet Büşra bunu gerçekten yapmıştı. Eski sevgilisine ayrılmak istediğini bir mesajla bildirdiğinde çocuk ona tm demişti. Büşra'da gururuna yediremeyip çocuğa tekrar dönüp onu aldatmıştı. Gerçekten acımasız.
Kime: Fineas
Tm. Zalımım.
Deyip telefonumu arka cebime soktum ve Zehra koşuşumu yaparak okula ilerlemeye başladım. Öğretmen zili çalmadan binaya girdiğim için ellerimi yumruk yapıp ağzıma soktum.
Büşrasız iğrenç bir gün geçirmiştim. Bunu gidip yalnızlık parkında kutlamaya karar verdim. Parka girip ağaçların arasından bankıma doğru ilerlemeye başladım. Bankta oturan kişiyi gördüğümde "OHA" demeye engel olamadım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARMUT
Fiksi UmumYorgunum. Gelme! Dik bir yokuşsun sen, çok sigara içiyorum güzelim ben. Gelme.. Nursen Yıldırım.