2. Bölüm Umutsuzluk

136 19 110
                                    

(lütfen oylama yapıp yorum yazmayı unutmayın iyi okumalar♡♡♡)

"Her yolun bir çıkışı olmaz ama her çıkışın bir yolu olur"

Galiba fazlasıyla günah işlemiştim. Buraya düşmeden ki hayatımda ne yaptım bilmiyorum ama cehenneme girmeyi hakedecek kadar kötü şeyler yaptığımdan emindim. Yoksa Tanrı niye cezalandırsın ki beni?

Bu ölüm kokan yerdeki tek kızdım ve bu berbat bir şeydi. Onlarla ne konuşacağımı bile bilmiyordum. Bana kız kardeşleriy mişim gibi davranıyorlardı. Oysaki ilk başlarda nefret edermiş ve öfkelilermiş gibi bakıyorlardı. Eğer burada yalnız kalmaktan korkmasaydım hepsinden nefret ederdim. Özellikle Luis'den.

Bana hem öldürecekmiş gibi bakan, hemde beni koruyan o cani liderden. Lider diyordum ama hiçbir özelliğini taşımıyordu. Hangi lider arkadaşını öldürürdü! Rydan'ı zorunlu olarak öldürmüştü. Haklı sebepleri vardı ama bu onu bir katil olmaktan arındırmıyordu. Önce çocuğun kolunu kesmişti sonra da canının çok acıdığını bildiği için onu öldürmüştü. Bir yandan kötü bir yandan iyi biriydi, tam olarak nötrdü.

Ona nasıl davranacağımı bile bilmiyordum. Öfkeli mi olmalıydım yoksa anlayışlı mı? Galiba ikisinin ortalarındaydım. 1 gün geçmişti ama hâlâ köye gelmemişti. Nereye gitmişti? Ormanın içine girip neden daha gelmemişti? Başına bir şey mi gelmişti? Arkadaşını öldürdüğü için intihar eder miydi? Meraklı biriydim. Bu merakım ise her geçen saniye artıyordu.

Onu düşündüğüm için önümdeki tahtadan tabaktaki bezelyeler ile oynuyor yemek yemiyordum. Demir çatalımla bezelyeleri deşiyordum. Çatalı bir tanesine sapladım ve ağzıma koydum. Güzeldi. Sıradan bir bezelyeydi işte. Hem güzel olmasa bile yerdim. Çünkü bu durumdayken yiyecek seçme hakkım yoktu.

Leo önüme çanaktan bir bardakla bir şey koydu. Kafamı bardağa çevirdiğimde beyaz bir sıvı gördüm. Ayran mı yapmışlardı? İnek yoktu. Süt yoktu. Yoğurt yapacak maya yoktu. Nasıl yapmışlardı? Gizli bir yerde hayvan mı besliyorlardı?

Ayranı nasıl yapmışlardı hiçbir fikrim yoktu ama buz gibi ayranı elime alıp içtiğimde ferahladım. Mis gibi olmuştu. Ama nasıl olmuştu? Daha burada yeniydim ve sorularımın cevaplarını verebilecek birini bulamamıştım. Ben konuşmuyordum ama diğerleri her şey normalmiş gibi kahkaha atıyorlardı. Hep mi böyle oluyordu?

Bakışlarım onlara döndüğünde umursamaz ifadem önce Stewart'ı buldu. Bana endişeli bir şekilde bakıyordu. Gözlerimi devirdim ve bezelyeme geri döndüm. "İyi misin?" Başımı salladım. Nasıl olabilirdim? O da ben geldikten sonra gelmişti ama hemen alışmıştı. Erkek olduğu için miydi?

Bu seferde Teo'ya baktım. Yüzünde yalandan bir gülümseme vardı. Eliyle saçını karıştırdı ve çatalını bir bezelyeye saplayarak havaya kaldırıp bana doğrulttu.

"Nerede olduğunu biliyorum, eğer görmek istersen..." başımı hızla salladım. Doğrulttuğu çatal öylesine havadaydı ama ben uzanıp bezelyeyi ağzıma almıştım. "Evet... görmek istiyorum" dediğimde kolunu indirdi ve kafasını omzuna yatırdı, bu kadar hızlı kabul etmeme şaşırmıştı. Ayağa kalktığımda biri kolumdan tuttu.

"Bence bu iyi bir tercih değil. Luis'i başından beri tanırım. Eğer gözden uzaklara gittiyse kendisini ve rüzgârı dinlemek için gitmiştir. Bu onun sinirini bizden çıkartmaması için sürekli yaptığı bir şey. Sakinleşince buraya gelecektir. O zaman konuşursun."

Somurtarak Carl'ı reddettim. "Sevdiği bir arkadaşını öldürdü ne sakinleşmesinden bahsediyorsun? Sence sakinleşir mi? Aptal mısın sen? Kimse düşünmüyor mu? 1 gün oldu, daha ortada yok. Yalnız başına mı yas tutacak? Tek başına ne yapabilir? Ben kafayı yerdim şahsen" hızlı konuşmayı alışkanlık haline getirmiştim ama sesimi yükselttiğimin farkında değildim.

LABİRENT; Cehennemin Merkezi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin