15. Bölüm Sorunlu Operasyon

50 7 8
                                    

(Yorum yazıp oylama yapmayı unutmayın... iyi okumalar ♡♡♡)

'Hayata devam edebilmek için, geçmişi unutmak gerekir...'

Malia'nın anlatımıyla

Her şeyin bir bedeli ve sonu olurdu. Çok doğru, çok acılı bir cümle. Bize de aynı şey geçerliydi. Yaptıklarımızın bedelini ödememiz yetmiyormuş gibi üstüne üstlük sona yaklaşıyorduk. Gerçek bir sona... bir yok oluşa, ölüme, kurtuluşa.

Ne yapacaktık peki, ne hissedecektik? Korku, üzüntü, telaş, merak, pişmanlık veya öfke mi? Bazen imkansız gibi geliyor ama olanlardan sonra hepsini aynı anda hissediyordum.

Korkuyordum mesela, Luis'e zarar vermelerinden, ölmesinden, acı çekmesinden köpek gibi korkuyordum.

Üzülüyordum, bu olanlara, yaşadıklarımıza, arkamızda bıraktıklarımıza, gerçekten çok üzülüyordum.

Telaşlıydım, ya başaramazsak ya ölürsek, ya Luis'i zamanında bulamazsak...

Merak ediyordum, şuan ne yapıyordu? Yaşıyor muydu? Acı çekiyor muydu? Neredeydi? Nasıldı? Hâlâ tesiste miydi? Kurtulmuş muydu? Ona ne yapmışlardı?

Pişmandım, neden bilmiyorum ama içimde o kadar tedirginlik olmasına rağmen tesisten kaçtığım için pişmandım. Normalde kendimle bu konuda gurur duymam gerekiyordu. Sonuçta herkes 30-40 metre yükseklikten maymun gibi demirden demire atlayamazdı ama ben planı bozmuştum. Luis'in geleceğini bildiğim, hissettiğim hâlde kaçmıştım. Nedense pişmandım ve bu pişmanlığım en çokta öfkeme sıçrıyordu.

Öfkeliydim... o şerefsiz adamların sırf kendi çıkarları için bizi kullanmalarına, acı çektirmelerine, bizi öldürmeye çalışmalarına hiç olmadığı kadar öfkeliydim. Ben sadece bir yemdim. Beni öldürmeleri gerekiyordu, sonuçta Chris'i öldüren bendim. Ama onlar sanki Luis'i öldürmeye çalışıyorlardı. Luis'e karşı başka garezleri vardı. Ondan ne istiyorlardı bilmiyordum ama onu bulacaktık. Eğer ona zarar vermişlerse de hepsinin kafasına sıkacaktım.

Çünkü Luis benim için bunu yapardı.

Hem şuan emirleri o vermiyordu, istediğimiz tehlikeye balıklama atlar ister boğulur ister yüzerdik.

Şuan tesis binasının hemen yanında duruyorduk. Kalplerimiz kaburgamıza sertçe vuruyor stresimize stres katıyordu. Ellerimizde silahlar vardı. Köyde bir sürü alet edevart aldıkları gibi hançer-kılıçtan başka silahlarda almışlardı. Frost silah yapımında iyi biriydi. Demirleri ezip eriterek kurşun yapmıştı. Keşke aramızda düşmanlık olmasaydı. O konuda da hâlâ pişmanlık duyuyordum.

Ellerimizde siyah el yapımı tabancalar bellerimizde de hançerler vardı. Luis'in bana verdiği hançeri ona zarar verenlerin üstünde kullanmak için sabırsızlanıyordum.

Lucas tabancanın şarjörünü çıkartıp baktı ve geri takıp düzeltirken "Planımız ne Issac?" diye sordu.

Issac çantasından çıkardığı son çanakla su içiyordu. Çanağı dudaklarından çekti ve elinin tersiyle silip "Ölmeyin yeter" dedi.

Sonra ekledi. "Madem bir katliamın ortasındayız sadece onlar değil bizde savaşacağız. Önünüze gelenin kafasına, koluna, bacağına sıkın! Onlar bizim kardeşlerimizi öldürdü, mantıkla değil duygularınızla hareket edin! Unutmayın bu bir hakkı müdafaa, siz öldürmezsiniz onlar sizi öldürür. Savaşarak ve kardeşlerimizin intikamını alarak ölün ama sakın acımayın. Onlar size acımayacak! Kılıçsa kılıç silahsa silah ağızlarına sıçıp geleceksiniz meydana"

İçimde tuhaf bir gurur vardı. Issac eskisi gibi değildi. Öfkeliydi, gaddardı, liderlik onu daha güçlü ve sert yapmıştı. Sadece öldürmek, intikam almak, Luis'i bulmak istiyordu. Normalde bu kötü bir şeydi. Ama biz yapmazsak onlar yapacaktı. Onlar bizi öldürecekti. Issac son kelimesine kadar haklıydı. Bu bir hakkı müdafaa idi. Onların kanı dökülmezse bizim kanımız dökülecekti ve biz fazlasıyla kan dökmüştük.

LABİRENT; Cehennemin Merkezi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin