3. Bölüm Cehennem Ateşi

96 14 103
                                    

(lütfen oylama yapıp yorum yazmayı unutmayın, iyi okumalar ♡♡♡)

'Her gördüğün şeyin bir arka yüzü vardır ve genellikle o arka yüzleri hep doğruyu anlatır.'

Umut etmek, sadece iki kelime ama milyonlarca anlam barındıran o fiil...

Kimilerine göre umut hep vardır ama zaman geçtikçe biz farketmeden söner. Bir mum düşünün, çakmağınızla yaktığınız. O yanan ateş de umut olsun, mum ise siz. Zaman geçtikçe mum erimeye başlarken ateş hâlâ yanar. Mum dayanamaz hale gelir ama ateş direnir. Ta ki ateşe doğru bir rüzgar esene kadar. O rüzgar bütün olası kötülükler olsun diyelim. Ateş direnmeye ve yaşamaya devam etmeye çalışsa bile eninde sonunda söner.

Biz insanlarda böyleyiz işte. Bir umudumuz vardır, biz yıkılsak olsa bile o hep vardır ama yaşadığımız onca şeyden sonra artık dayanamayız ve ateş sönmeye başlar.

Geldiğim yerde herkesin başına kötü ve unutulmaz olaylar gelmişti. Luis 12 yıldır buradaydı ve belki ilk geldiğinde içindeki mum yalnız umutla yanmıştı. Yalnız başına günlerini ve aylarını geçirmişti. Zamanla kardeş edinmişti ama onlar için fedakarlıklar yaparak kendi canını yakmıştı.

O mum devrilmişti ve bütün ruhunu yerle bir etmiş koca bir yangın çıkartmıştı. Şimdi ona umut her zaman vardır diyebilir miydik? Ben diyebilirdim ama içimdeki ateş hafif rüzgarla sönmeye başladığı için sessiz kalıyordum.

Şimdi kapatın gözlerinizi ve o mumu elinize alın, bütün pencerelerinizi kapatın. Tek bir rüzgar bile girmesin içeri. Çakmağınızı sürtün ve o mumu yakın. Açın gözlerinizi ve sadece yanan ateşe odaklanın. Gözlerinizin içi o ateşle parlasın. Ateşin hızına yetişin ve onu takip edin. Rahatlama gelince elinizi uzatın, sıcaklığı hissedin. Ruhunuz ısınsın, umudunuz hep yanık kalsın. Ama sakın umudunuzu kaybedip de mumu üflemeyin. Çünkü sönen her umudun tekrardan yanması oldukça zaman alır...

"Off, işkence gibi"

Elimde bir çıpa ile toprağı kazıyordum ve toprak yüzüme çarpıyordu. Luis benim boş durmayacağımı söylediği için bir iş seçecektim. Ben kolay olduğunu düşündüğüm için Isaac ile bahçe işine girmiştim. O kadar küçük tohumlar vardı ki bazıları kayboluyordu.

Birkaç santimlik yaklaşık bir karış büyüklüğünde minik bir çukur kazdım ve 6-7 tohumu içine attım. Yere oturup toprakları elimle tutup çukuru dolduracakken aniden hapşurdum ve toprak parçaları ağzıma girdi. "Öğğ, eğk... toprağın tadı iğrenç" dediğimde canından bezdirdiğim Issac güldü.

"Hadi ya! Biz 7/24 toprak yiyorduk. Ama söylediğin iyi oldu, bir daha ki sefere hapşururken toprak yemeyiz" dediğinde alay ettiğini anlamam on saniye falan sürdü. Kaşlarımı çatıp ona bakınca yine güldü ve eliyle alnına vurdu.

"Ömrümü bitirdin Malia!" Oflayarak tekrardan çukuru kapatmaya başladım.

Buraya geleli bir hafta olmuştu ve çok alışmıştım. Ben de şaşırıyordum ama ister istemez alışıyordum onlara. Hava sıcaktı ve ben terden ölüyordum. Elimle yüzümü sildiğimde yüzümün halini bile bilmiyordum.

En az on kere elimle yüzümü silmiştim. Saçlarımı yukarıdan dağınık topuz yapmıştım ama bazı tutamları yüzüme çarpıyordu. Saç tutamlarımı üfleyerek atmaya çalışıyordum. "Al bakalım" Isaac bana elinde bir şey uzattı biraz dik durduğumda bana yine birkaç tohum verdiğini gördüm.

Derin nefesler alarak tohumları elinden aldım. Bana sadece gülüyordu. Biraz yardım edebilirdi. Burada tecrübeli olan oydu ben değildim. Yeni atanmış bir çıraktım daha.

LABİRENT; Cehennemin Merkezi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin