BÖLÜM 14

53 12 0
                                    

Evin bahçesinden yükselen  mis gibi kokular mahallenin sınırlarını aşmış tüm semte yayılmıştı. Pirzolanın löp etleri biber ve domatesinde  közlenmesiyle  şaha kalkmıştı.  Mangal kömürünün közlerinden çıkan minik alevler Nazif'in gözlerini kıstırıyordu. Bir eliyle elindeki gazete kağıdını ileri geri savuruyor bir yandanda göz ucuyla masada eksik var mı yok mu diye kontrol ediyordu.
"Muradiye tuzluk karabiberlik eksik."
"Getireceğim telaş yapma."
"Eksik birşey olmasın çocuk hayatında ilk defa kız arkadaşını getiriyor."
"Ay Nazif kayınpeder olmaya pek meraklısın."
"Bak şimdi! dediğin laf mı Muradiye."
-"Sana da birşey söylenmiyor. İyice yaşlandın cevap verir oldun her dediğime. Neyse boşver şimdi dediğimi tarif et bakayım nasıl güzel mi ?"
"Kim güzel mi?"
"Zeynep ayol kim olacak. Esmer mi, sarışın mı? Senin görmüşlüğün vardı."
"Aman Muradiye bende ciddi bir laf ediyorsun sandım. Esmermiş, sarışınmış hiç önemli değil. Mühim olan huyu güzel olsun. Düzgün kibar güzelce bir kızdı. En son istifa ettikten sonra eşyalarını toplarken görmüştüm."
"Vallahi Kemal beğendiyse kesin çok güzeldir."
"Muradiyeciğim benden kayınpeder olur mu  bilmem ama; senden iyi kaynana olacak belli oldu.

Nazif ve Muradiye'nin neredeyse kırk yılı devirdikleri mutlu  bir evlilikleri vardı. Birbirlerini birgün olsun kırmamış hep çok sevmiş ve saymışlardı. Evlilikleri görücü usulü olmasına rağmen ilk nişanlandıkları andan itibaren birbirlerine kanları kaynamış ve bağlanmışlardı. Şakalaşmayı atışmayı çok severler küçük tartışmalara girseler bile çok uzatmaz hemen gönül alırlardı. İlk evlendikleri dönemde sadece bir göz oda ile bir yatakları vardı. Çok zor şartlar altında oradan buradan toplanan yardımlarla yarım yamalak evlerini düzmüşler tek çeşit yemek yiyerek geçinmeye çabalamışlardı. Bol mesai yapmaları ve sabretmeleriyle birlikte atölyelerindeki işlerinde iyi gitmesi sayesinde şimdiki rahatlıklarına kavuşabilmişlerdi.
Tam gülüştükleri esnada zilin çalmasıyla sohbeti alel acele kesip kapıyı açmak için hole geçtiler. Eşiğin önünde yanyana duran Kemal ve Zeynebi bekletmeden, ''Hoşgeldiniz çocuklar'' diyerek içeri buyur ettiler. İlk cevap veren Kemal oldu.
"Hoşbulduk sağolun. Nasılsın yengeciğim"
"Sizi gördük daha iyi olduk oğlum."
Muradiye, Zeynep'e dönerek onunda halini hatrını sordu.
"Hanım kızım sende hoşgeldin tekrar."
Zeynep çok heyecanlıydı. Bu içten ve sıcak karşılamaya rağmen yarı çekingen bir edayla karşılık verdi.
"Hoşbuldum teşekkürler."
"Haydi geçin oturun  içeri. Bizde birazdan geliriz yanınıza."
Önlü arkalı  oturma odasına doğru ilerlediler. Zeynep Nazif beyi ilk kez aile ortamında görmenin tuhaflığıyla ortama alışmaya çalışıyordu. Etrafına bakınıyor dikkatini çeken bütün detayları dikkatlice izliyordu. Cam boyasından yapılmış lale motifli cam vitrinin içine özenle dizilmiş sedefli somon pembesi fincanları ve altlarına çapraz şekilde serilmiş ekru renkli ince dantellerin motiflerini beğenmişti.Türk filmlerinde izlediği eski evlere benzetmişti. Evin eşyalarındn kapı kulplarına kadar herşey eski ve nostaljikti. Muradiye'yi ilk kez görmesine rağmen onada içi ısınmış tedirginliği bir nebzede olsa azalmıştı. Kemal'de Zeynep'in ilk izlenimi merak ediyordu. Zeynep'e doğru dönerek;
"Nasıl buldun evimizi?"
"Çok tatlı vintage bir ev."
"Hım... Modacı hanım demek vintage buldunuz."
"Of takılma zaten heyecanlıyım."
"Rahat ol .Dayımı zaten tanıyorsun .Yengemde ondan farksızdır hatta daha komiktir diyebilirim.Hemen kaynaşırsınız merak etme"
Dayısı ve yengesi o esnada sanki konuşmalarını duymuşlar gibi hemen seslendiler.
"Evet gençler sofra hazır soğumadan başlayalım.  Zeynep ve Kemal'de  sohbetlerini yarım keserek özenle kurulmuş sofraya yerleşmek üzere ayağa kalktılar. Masa gayet sade bir o kadarda şıktı. Şaşadan ve gösterişten uzak bu sıcacık sofra Zeynebin çok hoşuna gitmişti. İnce patiskadan örtünün üzerine kumaş boyasıyla çizilmiş lale motifleri ustalıkla resmedilmişti. Lalenin kenarlarındaki parlak sim detayları güzel olan masa örtüsünü daha da güzelleştirmişti. O anda Muradiye 'ye motifleri kimin yaptığını sormak istesede sormaktan vazgeçmişti. Örtünün üzerine itinayla ve zarafet kuralına göre dizilen çatal kaşık bıçak takımı ve çiçek desenli porselen yemek takımı sofrayı dengeli bir şekilde tamamlamıştı.
Muradiye'de bir yandan servis yapıyor bir yandanda göz ucuyla Zeynebi inceliyordu. Çok beğenmişti. Umduğundan daha güzel ve kibar bulmuştu. Kızın çekingenliğini biraz olsun atabilmesi adına tekrar ortaya laf attı.
Ekmekleride bastık azıcık. Kızım istersen ısıltılmamışta var."
"Teşekkür ederim efendim."
"Efendim de ne ?  'Muradiye yenge' de bana."
"Peki Muradiye yenge."
Sofrayı süzen Kemal takılmak üzere  yengesine dönerek;
"Vallahi sofrada bi kuş sütü eksik. Her akşam böyle görmeye alışkın olmayınca içerledim doğrusu."
"Bak sen hergeleye nasılda dalıma basıyor."
Zeynep daha fazla dayanamamış kıkır kıkır gülmeye başlamıştı.
"Bence yengeni zorlama Kemalciğim, birazdan terlik konvoyu gelmeye başlar."
"Tamam tamam sustum... siz hanımların işinede karışılmıyor zaten."
"Görüyorsun ya kızım bunlar hep böyle uğraşırlar benimle işte. "
Zeynep hayran hayran izliyordu.Yemekte kahkahalar ve  muhabbetlerin ardı arkası kesilmiyordu. Sonradan iyice açılan Zeynepte ortama alışmış, hatta yemek yenildikten sonra mutfakta Muradiye yengenin sofrayı toplamasına yardım bile etmişti.
Nazif'inde keyfi gayet yerindeydi. Zeynep'i zaten disiplini ve özverili çalışmasından dolayı beğeniyor ve takdir ediyordu. Yeğeniyle olan gönül bağını ilk duyduğunda çok sevinmiş ve Kemal'i herzaman olduğu gibi bu konudada desteklemişti. Yemekten sonra adeti olan kahve faslına geçilmesi için ortaya laf atmıştı.
"Eee, bunun üstüne şöyle güzel kallavi köpüklü bir Türk kahvesi içeriz değil mi?
Zeynep, Nazif bey'in bu isteğini duyar duymaz istem dışı bir şekilde bir anda Muradiye'ye bakarak;
"İsterseniz ben  yapabilirim." diyerek teklifte bulundu.
"Yap tabi Zeynepciğim. Senin elinden içelim."
"Nazif amca kahven nasıl olsun?"
"Orta alayım kızım."
"Kemal sen nasıl içersin?"
Kemal imalı bir şekilde gülerek;
"Bilmiyorsun sanki."
Zeynep 'in  yanakları  bu cevapla tekrar kızarmıştı. Hatasını fark eden Kemal  boğazını temizleyip ciddi bir şekilde 'sade olsun', diyerek konuşma faslını kapattı.
Zeynep çok mutluydu. Bu samimi aile ortamında kendini hiç olmadığı kadar huzurlu hissetmişti. Bakır cezveyi dört fincan suyla doldurduktan sonra  Muradiye yengenin gösterdiği kırmızı puantiyeli cam kavanozdan dibek kahvesini kaşık kaşık dökmeye başladı. Geldiğinde vitrinde gördüğü fincanlar şuan elindeydi. Çocukluğundaki plastik fosforlu yeşil  oyuncak fincanları geldi aklına. Dadısı  Maria' ya  kahve  yapar karşılıklı içerlerdi. Şimdi evcilik oynamıyordu. Sahici bir evde sıcacık insanların yanında  güzel saatler geçirmenin ve onlara kahve yapmanın  tadını çıkarıyordu.Kahve sunumunu yaptıktan sonra tekrar yerine oturan Zeynep bir yandan kahvesini yudumluyor bir yandan Kemal'i, Nazif dayıyla tavla oynarken uzun uzun izliyordu. Zarları tutuşunu, oyun kitlendiğinde kalkan tek kaşını , kirli sakalını sıvazlayışını, her detayı. O Kemal'i izlerken Muradiye'ninde kendisini izlediğinin farkında değildi. Daha fazla dayanamayan Muradiye pat diye sorusunu soruverdi;
"Çok mu seviyorsun?"
Bu soruyu beklemeyen Zeynep;
"Anlamadım Muradiye teyze?"diyerek soruyu tekrar ettirmişti.
"Kemal'i diyorum. Çok seviyorsun değil mi?"
"Evet çok seviyorum."
"O da seni çok seviyor kızım. Allah hakkınızda hayırlısını nasip etsin ."
"Amin inşallah."
Muradiye aldığı bu cevapla hız kesmiyor, biraz daha bilgi almak ve Zeynep'in neler düşündüğünü öğrenmek istiyordu. Biricik yeğeni Kemal'in daha önceki gönül ilişkilerinde olduğu gibi tekrar üzülmesini hayal kırıklığına uğramasını istemiyordu. Kemali iyi tanıyor ve belli etmesede ne denli duygusal olduğunu bir ayrılığı daha kaldıramayacağını  iyi biliyordu.
"Yanlış anlamazsan kızım bir sorum daha var. İleriye dönük planlarınız var mı? varsa neler?"
Zeynep, arka arkaya gelen sorularla sorguya çekilir gibi hissetsede ses çıkarmıyor renk vermiyordu. Sonuçta Kemal'in ailesiydiler ve merak etmeleri kadar doğal birşey yoktu diye düşünüyordu.
"Birlikteliğimiz daha çok yeni. Birbirimizi anca tanıyoruz.  Ama  şuan herşey iyi gidiyor."
"Biliyormusun, Kemal  daha önce hiç bir kız arkadaşını bu eve getirmedi. Sende birşey gördü ki bizimle tanıştırma gereği duydu. Kemal esaslı bir çocuktur kızım. Yeğenimiz, oğlumuz diye demiyorum. Yanlış anlama sakın."
Yok  Muradiye teyze neden yanlış anlayayım."
"Kendi evladımın yapmadığını yaptı. Bırakmadı bizi. Annesi babası bildi. Sadece biz onu değil, o da bizi sahiplendi."
Zeynep Muradiye'nin iyiden iyiye hüzünlendiğinin farkındaydı. Kendi oğlu ile aralarının açık olduğu ortadaydı. Yinede ne olduğunu merak ediyordu.
"Çocuğunuz nerede?"
"Yurt dışında. Dönerim diye gitti. İşleri büyüttü büyütüncede yerleşmeye karar verdi. Rusyalı bir  gelinim var.Daha yüzünü görmedim bile. Derdim uzakta olmaları değil, unutmaları, yokmuşuz gibi davranmaları insana koyuyor. Evlât nihayetinde özlüyorsun.  Arada sırada gelse  elimizi öpse ölümlü dünya diyorum.  Ama ne şanslıyım ki Kemal gibi  bir oğlum daha var çok şükür. Annesi babası öldükten sonra bizi ana baba bildi. Kendi oğlumun yapmadığı fedakarlığı yaptı."
Tekrar araya giren Zeynep;
"Bahsetmişti bana. Trafik kazasında Kemal  beş yaşındayken vefat etmişler."
"Evet kızım. O gün bugündür bizimle."
"Bence Kemal' de sizin kadar şanslı. Aynısını ona da dedim. Sizin gibi mükemmel bir aileye sahip.
"Sağolasın kızım çok incesin."
"Bunlar gerçek düşüncelerim emin olabilirsiniz."
İki kadında bu sohbet sonunda karşılıklı çok duygulanmıştı. Zeynep Kemal'in hikâyesini ilk onun ağzından dinlediğinde bile ağlamaklı olmuştu. Daha ufacıkken anne babasını kaybetmesini çok travmatik bulmuştu. Fakat şanslıydı ki ona öz anne ve babasını aratmayacak iyilikte iki insanın himayesindeydi. Kendisi öz anne ve babanın yanında büyümüştü de ne olmuştu sanki. Meselenin doğurmak olmadığı anne ve baba kutsallığının genlerle sınırlı olmadığının bir örneğiydi Kemal.
O sırada dayısı tavlasını bitiren ve Pencüse çıkan sonuçla koltuktaki yerine dönen Kemal, dayısına dönerek meşhur kestane hikayesini anlatmasını istedi.
Bu istekle sazı eline alan Nazif, ortama önce gevrek bir gülümseme yayıp sonra iştahlı birşekilde anlatmaya koyuldu. Herkes pür dikkat dinliyordu.
"Kemal çok küçüktü Zeynep kızım. Yedi yaşında ya var ya yoktu. O zamanlar tabi sobalar daha eski. Bazen yayvan eski alüminyum bi tencerede, bazende sobanın üzerinde çizili kestaneleri kavururduk. O akşamda yine kestaneleri hazırlayıp suda güzelce beklettikten sonra kavurmak için sobaya koyduk. Bir de ne görelim! Bizim haylaz oğlan maşayla aldığı kestaneleri sobanın içine atıyor teker teker.Bağırmamla  birlikte bir sıçrayışı var görecektin. Ne yapıyorsun? diye sorunca, sobayı yakıyorum dayı demez mi.Oğlum yanıyor zaten soba, o kestaneleri  yiyecektik dedim . Kerata ne cevap verse beğenirsin?Ha yedikten sonra kabukları atmışız, ha şimdi atmışız farketmez ki, sen yedikten sonra atıyorsun ben yemeden attım sobaya. Hem içi doluyken daha çok yanar demesin mi..."
Zeynep başta olmak üzere hepsi bir ağızdan bu hikayeye kahkahalarla gülmüş, güzel anıyı tekrar hatırlamanın verdiği neşeyle kestane kavurmaya başlamışlardı. Demin ki duygusallıktan eser kalmamış ortam bir nebzede olsa neşelenmişti. Saat akşam onbire geldiğinde daha da geç olmadan kalkmaya karar verdiler.
Zeynep kapıda tokalaşırken tekrar ikisinede teşekkür etti.
"Bu akşam için çok sağolun. Ellerinize emeklerinize sağlık."
"Lafı mı olur kızım.  Asıl biz teşekkür ederiz geldiğin için,  yine bekleriz."
Teker teker önce ellerinden  daha sonra yanaklarından öperek vedalaştı. Kemal dayısına dönerek;
"Zeynep'i bırakıp geleceğim, beni beklemeyin yatın dayıcığım" diyerek kapıyı çekti.
Arabaya binip yolu yarıladıktan sonra akşamla ilgili sorusunu sordu Kemal. 
"Nasıl buldun dayımla yengemi? "
"Nasıl mı? Tabiki harikalar. Hele yengen dediğindende şeker bir kadın."
"Evet öyledir, eksik olmasın.  Dayımda o yüzden uğraşmayı pek sever. Sıkı sıkıya bağlıdırlar birbirlerine."
"Enerjilerinden belli oluyor. Ağzımı aradı siz tavla oynarken ."
"Ne sordu?" 
"Seninle ilişkimizin ciddiyetini. Daha önce hiç kız arkadaşını  getirmemişsin aferin sana."
"Vay yengeme bak sen. Bütün herşeyi sermiş çarşaf gibi. Sana demiştim. Daha önce kimseyle tanışmadılar diye.
"Gerçekten mi?"
"Evet, gerçekten.  İlişkilerim oldu illaki, ama hiçbir zaman sonunu getiremedim. Sen son ol istiyorum Zeynep..."
Zeynep duyduğu bu sözlerle ihya oluyordu. Kemal'in vitesin üzerinde olan elini sıkıca tuttu. Yol boyunca bir an bile ayırmadılar. Apartmanın önüne geldiklerinde araba iyice yavaşlamıştı. Emniyet kemerini çıkaran Zeynep yavaştanda çantasını koluna takmaya hazırlanıyordu.
"Gelsene yukarı birazda bende otururuz."
Kemal bu teklifi beklemiyordu. Anlık gelişmesi hoşuna gitsede çalışma mecburiyeti onu engelliyordu.
"Hayatım eve geçmem lazım. Yarın önemli bir toplantım var. Ön hazırlığını yapmadım bile.Daha sonra gelsem telafi etsek olur mu?"
Bu cevabın üstüne Zeynep'in yüzü asılmıştı. O kadar duygusal ve aşk dolu sözlerin üstüne sevgilisinden bu şekilde  bir red beklemiyordu.
"Pardon! önceliğinin her zaman işin olduğunu unutuyorum. Senin hayatında işin artı ben varım ne de olsa."
"Alınganlığın üstünde yine."
"Alıngan olduğum falan yok, yarım saat başbaşa kalırız düşüncesiyle yukarı gel diyorum toplantım var diyorsun. Sanki sabaha kadar gitme demişim gibi. Ayrıca bu yaptığında ilk değil her seferinde reddediliyorum. Ya ofiste olman gerekiyor, ya çalışman gerekiyor, ya hazırlanman gerekiyor."
Kemal'de Zeynep'in bu çıkışlarına ve empati kuramayışına anlam veremiyordu. Sonuçta birlikte olduğu insanın hangi pozisyonda olduğunu bilen biri olarak daha ılımlı davranması gerektiğini düşünüyordu.
"Anlayışlı olman lazım birtanem. İşle ilgili sorumluluklarımın ne denli çok  olduğunu biliyorsun. Seni ne kadar sevdiğimide."
"Evet biliyorum. Ama  benim hayatımda öncelik herzaman sen olduğundan  bir an sinirleniyorum."
"Haydi ama geceyi zehir etme."
"Peki öyle diyorsan öyle olsun.  Tutmayım seni daha fazla . Bu akşam için  teşekkür ederim. İyi geceler."
"Asıl ben teşekkür ederim eşlik ettiğin için. Sanada iyi geceler..."
Güzel başlayan geceleri ikisi adına da keyifsizce son bulmuştu. Zeynep yine hemen alınganlığını konuşturmuş ve konuyu gereksizce uzatmıştı. Kemal ise yine her zaman yaptığı gibi hem derdini anlatma telaşesine girmiş hemde gönül almak için çıkış yolu aramıştı.

                                        ***

KİRAZ AĞACI 🍒Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin