BÖLÜM 56

59 10 0
                                    

En sevdiği oyuncağını kaybeden bir çocuk gibi ağlıyor, hıçkırıklarının biri bitmeden diğeri başlıyordu. Hemen eve gidip yüzleşmek istiyordu. Ali'nin kendisine, belkide en başından beri yalan söylediği ihtimali üzerinde duruyordu şimidi de.

Herşeyi hatırladığı halde hatırlamıyorum diyerek hayatına girdiğini ve kandırdığını düşünmeye başlamıştı. Koşar adım halde hızlıca ana caddeye çıktı. Dalgınlığının ve aceleciliğinin cabası uzun acı çalan kornayla bozuldu. Az kalsın araba çarpıyordu ki, son anda şoförün ani fren yapmasıyla ezilmekten kılpayı kurtulmuştu.
"Dikkat etsene be kadın! Deli gibi atladın yolun ortasına başımı belayamı sokmak istiyorsun?"
"Pardon özür dilerim."
"Pardon deyip özür dilemekle bitmiyor küçük hanım!!! Beni bulun zaten hep. Allah Allah!"
Adam içindeki tüm siniri kustuktan sonra arabasına binerek yoluna tekrar devam etti. Zeynep ise insanların meraklı bakışlarına aldırmadan ilk gördüğü taksiye el edip Balat'a gitmek istediğini söyledi.

Eve varır varmaz kapıyı uzunca çaldı. Çantasında anahtarı olmasına rağmen hışımla çaldığı kapı sonunda açılmıştı. Sevgilisi Zeynep'in bu telâşlı haline şaşırmıştı.
"Hoşgeldin. Hızlı hızlı vurunca korktum."
Zeynep'in sessiz kızgın bakışlarına anlam veremiyordu. Endişelenmeye de başlamıştı.
"Zeynep iyimisin?"
"Hiç iyi değilim... Hemde hiç."
"Ağlıyorsun sen ne oldu canım?"

Zeynep'e o an söylenen her kelime batıyordu. Kandırıldığına o kadar ikna olmuştu ki, karşısındaki ne söylerse söylesin ne yaparsa yapsın asla inanmaya niyeti yoktu.  Her durumda yaptığı gibi aynı inatçılıkta bildiğini okumaya devam ediyordu.
"Bana canım deme!"
"Meraklanıyorum ama neden kızgınsın, ne oldu biri birşey mi yaptı?"
"Niye yalan söyledin bana?"
"Ne yalan söylemesi? Neden bahsediyorsun?"
"Sen gayet iyi biliyorsun... Seninle ilgili her şeyi öğrendim."
"Gerçekten ne demek istediğini anlamıyorum."

Zeynep yarım ağız yapmacık bir gülümsemeyle saldırısını sürdürüyordu.
"Tabii anlamazsın işine gelmiyor. Başından beri anlamadın zaten."
"Allah aşkına neler olup bittiğini söylermisin. Sadece geçmiş karşıma suçluyorsun beni. Söylede ne yaptığımı bileyim."
Sevdiği kadının,  bu halde konuşmasına anlam veremiyor ve şaşırıyordu. Herşey güzel giderken yolundayken, düne kadar elele gözgöze aşklarını yaşıyorken ne olmuştu da bu kadar değişmişti diye meraklanıyordu.
"Hâlâ utanmadan oynamaya devam ediyorsun. Yazıklar olsun sana."
En sonunda kendiside  sinirlenmeye başlamıştı.
"Anlamıyorum Zeynep. Ne zaman oynadığımı gördün? Ne olduğunu bile söylemeden suçlayarak bana haksızlık yapman akıl alır gibi değil."
"Hayır, Ali bey. Düne kadar hatta dünden öncesinde de sana söylemediğim çok şey vardı."
" O zaman neydi söylemediğin açıkla artık."
Zeynep daha fazla dayanamadı. Öğrendiklerini bir bir sıralamaya başladı.
"Kemal; ikiz kardeşin yani. Benim biricik sevgilim o uçak kazasında ölmüş."
"Bir dakika kardeşim mi dedin?"
"Evet doğru duydun kardeşin."

Duydukları karşısında şaşırma sırası Ali'deydi.
"Ne kardeşi? Ne ölmesi kimden bahsediyorsun?"
Zeynep tekrar ağlamaya başlamış sesinide iyiden iyiye yükseltmişti.
"O gün seni görüp Kemal'e benzettiğimde adın soyadın dışında hiçbirşey bilmediğini söylemiştin."
"Evet. Çünkü adım soyadım dışında hiçbir şey bilmiyordum ve hatırlamıyordum. Ki hâlâ da hatırlamıyorum."
"Kaza geçirdiğinde seni kaldırdıkları hastaneye gittim. Darp sonucu aldığın darbeyle hafıza kaybı oluştuğunu söylediler.Yani sadece kaza geçirmemişsin. Darp edildiğini neden gizledin benden?"
"Bir dakika sen benden hastane adını ısrarla bu yüzden mi istedin?"
"Evet bu yüzden istedim."
"Peki bana hastaneye gittiğini neden söylemedin?"
"Çünkü tüm saf halimle sana yardım etmek istediğimden söylemedim. Belki o geceye ait hatırlamana yardımcı olacak bir ipucu bulurum ümidiyle çırpındım hep. Ta ki darp raporunu tutan polis memurunun senin, "Çocuk Esirgeme Kurumu" çıkışlı olduğunu söylediği ana kadar. Daha sonrasıda zaten çorap söküğü gibi geldi. Soruyorum şimdi sana; madem geçmişini hatırlamıyorsun, hastaneden çıktıktan sonra neden merak etmedin kim olduğunu nerede yaşadığını ne yaptığını? Geçici hafıza kaybına sığınarak kendine yol çizmek daha kolay geldi değil mi? Hoş zaten bende görmüşüm seni. Saf gibi Kemal sanıp sana evimi, hayatımı en önemlisi kalbimi açmışım. Gerek duymadın tabi."

Şok olma sırası şimdi Ali'deydi. Duyduklarına inanamıyordu. Titreyen ses tonuyla zarzor cevap vermeye çalışıyordu.
"Ben, ben gerçekten bilmiyordum. O gün beni hastaneden apartopar çıkardılar. Çünkü yanımda kimseler yoktu. Ne arayan ne soran nede hastanede kaldığım süre boyunca masraflarımı karşılayacak biri olmadığından üzerimde bulunan kurumuş kan lekeli beyaz gömlek ve kot pantolonu elime tutuşturdukları gibi karga tulumba attılar. Ne olduğunu anlamadan kendimi sokakta buldum. Polise gitmediğimi mi sanıyorsun gittim, ama nafile kapıdan kovuldum. Kılığıma bakıp içeri bile alma gereksinimi duymadılar. Azarlayıp gönderdiler. Birkaç gün sokakta kaldım. Ta ki Eminönü'nde seni götürdüğüm kafede çalışan arkadaşla karşılaşana kadar. Sen ise geçmiş karşıma daha beni dinlemeden suçlayıp günahımı alıyorsun. Hangi gün sordun bu olanları da anlatmadım? Sadece Kemal'sin sen deyip durdun. Seni kandırmak isteseydim emin ol en başından beri Kemal'im derdim. Ne hafıza kaybından ne hastaneye kaldırıldığımdan ne de adımdan haberin olurdu."
Ali'nin üzerine çöken ağırlık başını döndürmüştü. Eliyle yaptığı anlık refleks sayesinde tam yere düşmek üzereyken masanın köşesine son anda tutunmayı başardı. Bir yandan Zeynep bir yandan Ali karşılıklı ağlıyorlardı.
"Demek benim kardeşim var? Öyle mi?" Soğukluğunu koruyan Zeynep burnunu çekerek ketum bir ses tonuyla acımasızca konuşmaya devam etti.
"Evet. Tek yumurta ikizin. Korunmaya alındığınız "Bahçelievler Çocuk Esirgeme Kurumu'ndan" siz altı aylıkken evlat edinilen bir kardeşin var."
Ali duyduklarının etkisiyle paramparçaydı.
"Peki öldüğünü nasıl öğrendin?"
"Bugün öğrendiğim dna sonucundan."
"Ne dna'sı?"
Ali son duyduklarıyla bir kez daha yıkıldı. Biraz durup düşündükten sonra ondada taşlar yerine oturmaya başladı.
"Şimdi anladım. Demek beni dna örneği alınması için hastaneye götürdün. Halbuki bana psikoloğun istediği yeni testler olduğunu söylemiştin. Asıl yalanı sen bana söylemişsin Zeynep!"
"Yalan söylemeye mecburdum. Sonuçlar çıkmadan, açığa kavuşmadan bir şey söyleyemezdim."
"Zeynep sana yemin ederim ki kim olduğumu hatırlıyor olsaydım bugün burada olmazdım. İlk beni görüp ikna etmeye çalışan sen değilmişsin gibi konuşma ne olur. Tanımadığım etmediğim kardeşim üzerinden nasıl bir çıkarım olabilirdi? Aklın mantığın el veriyor mu?. Senin bana gülerek ışıl ışıl parlayan gözlerinle baktığın o günden beri içimde uçuşan kelebeklerin ömrü uzadı. Çok sevdim seni. Bir çiçek gibi büyüttüm içimde. Hatta büyüdümde. Seninle yeniden hayata tutundum. Kim olduğumu hatırlamak için inan Allah'a defalarca dualar ettim. Tam ümidimi kestim dediğim anda karşıma çıktın. Yol gösterdin. Hayatımda ilk defa, benimde elimden tutan bana destek olan birileri varmış diyebildim sayende.
"Bunları konuşmanın bir anlamı yok artık Ali. Şimdi öğrendin işte."
"Haklısın bencede anlamı yok. Hele de nefretle bakan o gözlerini gördükten sonra artık hiç birşeyin anlamı yok."
"En kısa zamanda toparlan ve terket evimi. Yüzünü dahi görmek istemiyorum. Birdaha da karşıma çıkma sakın. Bu evi beni herşeyi unut anladın mı ?"
"Anladım..."
"Şimdi gidiyorum. Döndüğümde umarım gitmiş olursun."

Ali kapının çarpılmasıyla birlikte haykırarak ağlamaya başladı. Bir bebeğin çaresizliği ve muhtaçlığı içindeydi. Bir kardeşi olduğunu ögrendiğine mi, kimsesiz olarak büyüdüğüne mi, kardeşini daha görmeden kaybettiğine mi yoksa aşık olduğu kadının ona inanmayarak terkedip gitmesine mi yanmalıydı? Bilmiyordu. Bütün bu düşünceler kalbini sıkıştırıyor elle sıkılan çamaşır gibi can damarlarını buruyordu. Tüm bu olanlardan haberi olmaması, aksine en son öğrenen kişi olmasına rağmen suçlu ve yalancı damgası alnına bir pul gibi yapıştırılmıştı. Halbuki pul kadar değeri yoktu. Yaşamak onun için; ilk defa sevildiğini gördüğü bu huzurlu küçük evde, Zeynebi ile sıcak bir çorba içmek demekti. Film izlerken film yerine Zeynep'i izlemekti aşk. Ama meğerse Zeynep'i onu Kemal diye sevmişti. Meğerse gözlerinin içine Ali olduğu için değil; ikizi Kemal zannettiği için aşk dolu bakmıştı. Hiç tanımadığı ama kendisine tıpatıp benzeyen kardeşinin yerine koymuştu. Hızla banyoya yöneldi. Işığı açıp lavabonun üstünde asılı duran aynanın karşısında uzun uzun izlemeye başladı yüzünü. Hayatı boyunca belkide ilk defa yüz hatlarını bu kadar dikkatli inceliyordu. Kemerli burnuna, ince dudaklarına hafif çıkık elmacık kemiklerine bakarak deli misali kendi kendine konuşuyor hiç tanımadığı halde içini cız ettiren ikizi karşısındaymışcasına dertleşiyordu.
"Demek sensin kardeşim. Kaderimizde aynı gün doğmak gibi aynı kadına aşık olmakta varmış. Tuhaf duygular içindeyim şuan. Bir bilsen neler yaşadığımı neler hissettiğimi. Kimbilir belki hissediyorsundur. Bir keresinde İkizlerin aynı hisleri paylaştığını duymuştum. "Biri ağlarsa diğeri de ağlamaya başlarmış, biri gülerse diğeride gülermiş."diyorlarlardı. Peki soruyorum şimdi sana Kemal; kardeşim, ikizlerden biri ölürse diğeri yaşayabilir mi?"

                                    ***

KİRAZ AĞACI 🍒Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin