BÖLÜM 40

58 8 0
                                    

Zeynep uzun zamandan beri uğramadığı pastahaneye gitmişti. Kemal'i bulduğu günden beri Feraye'ye haber vermek dışında birşey yapmamıştı. Hiçbirşeyi gözü görmüyordu. İşten güçten herşeyden bihaberdi. Tek odağı Kemal olmuştu. Ve onun hafızasını geri getirme gayesiyle hiç durmadan çabalıyordu. Özellikle pastahanenin daha sakin olduğu öğle ikindi arası bir saat dilimini seçmişti gitmek için. Tahmin ettiği gibi Feraye ablası ve dolu olan bir masa dışında kimseler yoktu. İçeri girer girmez koşa koşa sarılmıştı biricik dert ortağına.
"Feraye ablacığım seni ne çok özlemişim. İyi oldu buluştuğumuz."
"Vallahi al bendende o kadar. Özlettin kendini bir gittin pir gittin deli kız.

Feraye'de Zeynebi çok özlemişti. Ona belli etmemeye çalışsada gittiğinden beri yokluğunu  hissetmişti. Günün neredeyse yarısından fazlasını birlikte geçirmeye alışmıştı. Kendi kız kardeşi olsa belki bu kadar bile sevmezdi.
"Senden sonra baya bir bocaladık.Kafama göre eleman bulamadım. Biliyorsun hem ince eleyip sık dokuyan, hemde üzümünü yiyip bağını soranlardanım. Kolay olmadı. Neyseki şükür bir tane buldum."
"Nasıl beklentini karşılıyor mu bari? Seni memnun etmek zordur."
"Hadi ordan kızdırma beni."
"Şaka yapıyorum Feraye abla.
"Biliyorum deli kız. İyi, uyumlu şimdilik. En önemlisi temiz biri. Pasaklı olsaydı ertesi gün gelme derdim zaten."
"Seni de bir anda ortada bırakmış gibi oldum değil mi?"
"Getirme bakayım aklına öyle şeyler. Sen doğru olanı yaptın. Ayrıca sonuçta bir çalışandın. Profesyonelce bırakmak istediğini söyledin ve bıraktın. Başkaları gibi bugün işe başlayıp yarın haber bile vermeden gelmemezlik yapmadın en azından."
"Orhan falan nasıl?"
"Orhan, sen gittikten sonra iyice içine kapandı."
"Neden ki?"
"Nasıl neden? Anlamamış gibi konuşma! Sana olan ilgisi ayan beyan ortadaydı. Çocuğun sen gidince var olan umudu hepten tükenmiş oldu. Birkaç gün kafa izni verdim. Git dolaş gez kafanı dağıt gel dedim. Bir haftadır Nevşehir Peribacaları'nda."
"Ne diyebilirim ki abla. Üzüldüm açıkçası. Çok iyi bir dost, arkadaştı benim için. Daha fazlası olamazdı. Bunu biliyordu. Yani direk söylemesemde hep ima ettim ona. Yinede üzüldüm tabii."
"Toparlar elbet senlik birşey yok sonuçta. Gönül bu zorla olmaz ki. Hem bak iyikide olmamış Zeynep. Görüyormusun Allah'ın işini sana bağışlamış Kemal'i.Telefonda söylediğinde kulaklarıma inanamadım."
"Aynen öyle ablacığım.Birde beni düşün. Yaşadığım şok şaşkınlık sevinç hepsi o saniye içinde birbirine karıştı."
"Hatırladı mı azda olsa?"
"Hayır maalesef, hâlâ hatırlamadı."
"Peki ne yapacaksın şimdi? Hatırlamasını mı bekleyeceksiniz? Sonuçta yarında hatırlayabilir on yıl sonrada."
"Orası öyle tabii. Şuan ne yapacağımı açıkçası kafamda tam oturtamadım."
"Çocuğa hafızasını geçmişi yâd ederek yada gittiğiniz yerlere tekrar götürerek hatırlatmayı düşünmüyorsun öyle değil mi?"
"Üstüne çok gitmek istemiyorum. Zorlanıyor çünkü. Profesyonel yardım alabiliriz ilerleyen zamanlarda. Ama şuan hazır değil. Aslına bakarsan benim açımdanda zor. İçimde hem tatlı bir huzur hemde ne idüğü belirsiz bir huzursuzluk var."
"Neden huzursuzsun bakayım?"
"Kemal'in tekrar aşık olduğunu itiraf etmesi, ilgisi, sevgisi mutlu ediyor olsada bir yandada düşündürüyor."
"Nesi düşündürüyor bakayım? adamı tekrar aşık etmişin işte fenamı?"
"Bir insan nasıl bu kadar değişebilir; yani eski inatçı taviz vermeyen kuralcı Kemal'in esamesi okunmuyor, herşeyime evet diyen ne yaparsam yapayım ne söylersem söyleyim alttan alan yumuşak başlı bir Kemal karşımda duruyor. Dolayısıyla benimde şirazem kayıyor. Bu hali hoşuma gitsede zaman zaman yadırgıyorum."
"Zeynepciğim, bence hüsnü kuruntu yapıyorsun. Bilimsel araştırma yapan bir belgeselde izlemiştim. Uzman psikolog ve nörologlar hastalık yada kaza sonucunda hafızasını kaybeden insanların davranışlarında yer yer değişmelerin olabileceğini söylüyordu. Hatta yapılan incelemelerde hastaların hafızaları tekrar yerine gelip, kim olduklarını ve ne yaptıklarını hatırlasalar bile nasıl ve ne şekilde davrandıklarını hatırlamayabiliyorlarmış.. Hatta karısını döven bir adamı göstermişlerdi. Dayakçı koca düşerek kafasını vurduğu bir ev kazasında hafızasını kaybediyor ve mülayim bir adama dönüşüyor. Beynin nöronlarından falan bahsetmişlerdi.Karısı pek memnundu röportajda. Seninki de o hesap. Kendi ağzınla söylüyorsun. Çocuğun yaşadıkları hiç kolay değil . Her anlamda etkilemiş belli ki. Ona bebek gibi özen göster. Sakın sakın geçmişinde şöyleydin böyleydin deme."
"Bazen yapıyorum o hatayı. Ama artık yapmıyorum. Çok zorlanıyor, hatırlıyormusun dendiğinde üzülüyor. O sorsada kafasını karıştırmak istemiyorum."
"İlerleyen zamandan ziyade bence en yakın zamanda uzmandan yardım almanız en iyisi. Zaten doktor, kontrolünde soracaklarını sorar. Sende ona göre hareket edersin. Hem mülayim yumuşak başlı iyidir. İnatçıyla ömür geçmez kavga edersin yine. Bırak böyle yeni haliyle kalsın."
"İlahi Feraye abla! sen çok yaşa emi güldürdün beni."
"Öyle ama. Akıllı ol kafanı takma."
"Haklısın galiba uzmandan yardım almak gerekiyor.Senin bildiğin tanığın iyi bir doktor var mı?"
"Eski semtim Beyoğlu'nda vardı. Yılların profösörü ayrıca İstanbul Üniversitesi'nde akademisyendi. Şimdi yaşar mı bilmem."
"Adı neydi?"
"Selim Tarık Dalveren." O dönemde kırk yaşında vardı. Muayenehanesi Galatasaray Lisesi'nin karşı pasajının üçüncü katındaydı. Yalnız telefonu falan yok. Hoş bu devirde sabit telefon kalmadı. Ama yaşıyorsa muhakkak bilgi alabilirsin. Çok iyi bir hekimdi."
"Sen nereden tanıştın bu doktorla?"
"Uzun hikaye Zeynepciğim..."
"Anlatmak istersen dinlerim."
"Tabi anlatırım hem banada iyi gelir."

KİRAZ AĞACI 🍒Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin