BÖLÜM 29

50 9 0
                                    

-1 YIL SONRA-

Muradiye, Arın Tekstil'i avukatları aracılığı ile başkasına devretmek zorunda kalmıştı.İşi tek başına yürütmesi imkansızdı.  Geçen  bir yıl ona on yıl gibi gelmiş, ömründen ömür götürmüştü. Saçlarındaki tek tük kırçıllar, bir yıl içinde pamuktan daha beyaza bürünmüş, bünyeside yüreği gibi zayıf ve dirayetsizleşmişti. Yurt dışında yaşayan oğlu Nazım, onu bir süreliğine yanına alsada evinden anılarından ayrı kalmak daha da koymuş tekrar gerisin geri Türkiye'ye dönmüştü.

Baharın habercisi çiçekleri tek yaşam kaynağı idi. Her sabah erkenden kalkıyor maşrapasını suyla doldurup bahçedeki yerini alıyordu. Morlu beyazlı ortancaları, yediveren gülleri ve hanımellerini her sabah güneş vurmadan suluyordu .Bahçesi yeniden tıpkı eski günlerde olduğu gibi  küçük bir botanik bahçesine dönmüştü . Hergün olduğu gibi bugünde günün ilk ışıkları ile uyandı. Haseki küpesi, ezan çiçeği ve gül hatmi çiçeklerinin tohumlarını ekmek için önce hafif gölge bir yer seçti. Yanmış gübre ile beraber kazıdığı ve iyice işleyerek incelttiği toprağa tohumları serptikten sonra iri tohumlar için toprakta çizgiler açtı. Tohumları bu çizgilere seyrekçe serpip itinayla örttü. Muradiyeyi rahatlatan tek şey  toprakla haşır neşir olmaktı. Toprağa her dokunuşunda kendisini kocasına daha yakın hissediyordu. Televizyon açmaz, gazete okumaz olmuştu. Eskiden her sabah kahvaltı yaparken Nazif'in okuduğu gazeteleri o işe gittikten sonra açar tek tek okurdu. Şimdi artık dünyadan bihaberdi. Nazif onun hayat arkadaşı, eşi, sırdaşıydı. Küçük yaşta görücü usulü evlenmelerine rağmen birbirlerine daha ilk günden kanları kaynamış bir yastıkta huzurla yılları devirmişlerdi.  Birbirlerine hep destek olmuşlardı. Nazif o kadar ince ve centilmendi ki, her pazar sabah kahvaltısını hazırlar, Muradiyesinin en sevdiği tulum peynirli maydonozlu omletten yapar bahçeden kopardığı kırmızı gülü küçük domates kavanozuna suyla koyup o uyurken yatak odasına tepsi içinde getirirdi. Romatizmalarına iyi geldiğini düşündüklerinden sahil kenarı yürüyüşlerini aksatmazlar termal suların olduğu yerlere dinlenmeye giderlerdi.Beraberce yaptıkları bir hobileride kayıt oldukları "Musiki Cemiyeti'ydi." "Üsküdar Musiki Cemiyeti'nin" Korosuna dahil olmuşlardı. Koronun aylık verdiği şarkılara evde çalışırlar, toplantı günlerinde güle oynaya şarkılarını gözlerinin içine baka baka söylerlerdi. Şimdi onsuzluğa alışmak Muradiye'ye çok zor geliyordu. Sanki bir iş seyahatine gitmiş de geri dönecekmiş gibi hissediyordu hâlâ. Günler, haftalar derken böyle böyle aylar, yıllar geçiyordu.

Suphi' de  sağolsun onu yalnız bırakmıyor, on beş günde bir ziyaret ediyordu. Bugünde o ziyaret günlerinden biriydi. Dış demir kapıda kendisinden önce nidasını duyurarak geldiğini yine belli etmişti.
"Benim güzel manolyam, benim güzel Muradiye teyzem nasılmış?"
Muradiye topraklı elleriyle selam vererek karşıladı.
"Suphi, hoşgeldin yavrum."
"Hoşbuldum Muradiye teyze."
"Nasılsın oğlum?"
"İyiyim sen nasılsın görüşmeyeli?"
"İyiyim be çocuğum ne olsun aynı. Sabah kalk çiçekleri sula, günlük yemek yap akşam tekrar geri yat. Nasıl olsun başka. Ömrü geçiriyorum işte.Asıl sen anlat bakalım ne var ne yok?"
"Bende işler güçlerle uğraşmacaya devam. Bayağı yoğunuz. Ne yalan söyleyeyim buraya her gelişimde özeniyorum sana. Çalış, her sabah erkenden kalk, birde İstanbul'un lanet trafiğini çek. Bir an  evvel emekli olsamda şöyle çiçeklerle uğraşsam senin gibi."
"Ah! öyle deme yaşlanınca görürüm seni. Birgün kolun ağrıyacak öteki gün bacağın, birgün tansiyonun çıkacak öteki gün şekerin düşecek. Gençliğinin kıymetini bil. Her gününü dolu dolu yaşa yavrum. Bak bugün varız yarın yokuz."
"Haklısın Muradiye teyze."
Suphi, Muradiye'ye  bir yıl boyunca, her gelişinde  Kemal'den haber var mı diye sormuştu fakat artık sormuyordu. Araştırmalar sonuç  vermemiş, yabancı uyruklu diğer yolcunun yakınlarına hâlâ ulaşılamamış dna testi yapılamamış ve  görülen iki mahkemeden Havayolu Şirketi hakkında usulsüzlükle ilgili cezalar çıkmıştı sadece. Giden gittiği, olan olduğu ile kalmıştı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşıdıkları davaları ise hâlâ devam ediyordu. Belirsizliğin devam etmesi ve bir türlü sonuca ulaşılamaması Kemal'in yaşıyor olma ümitlerini gün be gün azaltıyordu. Çok büyük bir talihsizlikti Kemal'in durumu. Kan bağı olmadığı için yapılamayan dna bir yana aksi gibi diğer kayıp yolcunun kaçak olması ve yakınlarının geçen bir sene içinde başvuru yapmaması çözülemez düğümler atmıştı adeta. Bu kadar olumsuzluğa, şanssızlığa ve mahkemenin aleyhlerinde çıkardığı sonuca rağmen inat eden Muradiye, hakkını sonuna kadar arayacağına yemin etmişti.
Beraber balkona çıkardıkları masada demlenmiş bergamot aromalı çay eşliğinde güzelce kahvaltı etmeye başladılar. Suphi her gelişinde olduğu gibi bu gelişindede eli boş gelmemiş çeşit çeşit kuruvasan, ay çöreği ve kurabiyelerden getirmişti. Muradiye dilinde dağılan bol margarinli kıyır kıyır kurabiyeleri hem yiyor hem eleştiriyordu.
"Tadı güzelde mahlepini fazla kaçırmışlar. Kesene bereket evladım."
"Afiyet olsun Muradiye teyzem. Senin yaptığın keklerin böreklerin kurrabiyelerin eline su dökemezler tabii."
"Estağfirullah onun için demedim .Alışkanlık damak tadı diyelim."
Suphi Muradiye'yi  annesinden ayırmıyor hayır dualarını alıyordu . Hakikatli dostu Kemal'in  ve Nazif amcanın geride bıraktığı yegâne ve tek değerine sahip çıkmak boynunun borcu olmuştu. Söz vermişti kendi kendine. Her ne olursa olsun yakınından ayırmayacaktı.
Bir süre daha muhabbet edip çaylarını içtikten sonra Suphi kalkmak için toparlandı.
"Muradiye teyzeciğim ellerine sağlık tekrar. Herşey çok güzeldi kalkayım artık işler beni bekler."
"Afiyet olsun yavrum . Kalk kalmasına da  artık tek gelme bir an evvel bir hanım kız getir bana. Yaşın geldi seninde."
Suphi utanmıştı. Yüzü kızararak;
"O da olur inşallah.Kısmet bakalım.Önce şu işlerimi, düzenimi hâl yoluna koyayım onunda sırası gelir elbet."
"Annene çok selam söyle, Allah razı olsun geldiğin için."
"Baş üstüne söylerim Muradiye teyzem. Tabi geleceğim lafımı olur sen benim ikinci annemsin. Ver elini öpeyim."
Muradiye'nin gözleri dolu dolu olmuştu. Suphi'ye her baktığında Kemal'e bakıyormuş gibi oluyordu. Kemal'in yıllar boyu tek can arkadaşı olmuştu. Bazı günlerde çat kapı gelirler çay demletirlerdi. Kemal sevdiği haşhaşlı çörekten alır, sohbet şamata eşliğinde güle oynaya yer içerlerdi. Şimdi Suphi'de yalnız kalmıştı. Muradiye içinden onu yalnız bırakmadığı ve vefa borcunu katbekat ödeyen Suphi'ye dualar ediyordu. Vedalaştıktan sonra ağır adımlarla  bahçe kapısından çıkıp el sallayarak uzaklaştı. Muradiye'de yine çiçekleriyle başbaşa kaldı.

***

KİRAZ AĞACI 🍒Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin