Eli dursa ayakları durmuyordu. Tırnaklarını kemirmekten tüketmiş tırnak etlerini yemeye başlamıştı. Sağ ayağını olduğu yerde sürekli aşağı yukarı istemsizce sallıyordu. Günlerdir doğru dürüst uyuyamamış sadece içtiği filtre kahvelerle ayakta dolaşmıştı. Sonunda büyük gün gelip çatmıştı.
Gözünün önünden film şeridi gibi hiç durmadan geçen anıları , perdeleri kapanmayan sessiz bir sinema gibiydi. Hem çarçabuk sonucu öğrenmek için can atıyor, hemde duyacaklarından ödü kopuyordu.
Erinç bey'i görmesi, rahatlatmak yerine bütün sinir kaslarını daha da germişti.
"Zeynep Hanım nasılsınız görüşmeyeli?"
"Heyecanlıyım açıkçası. Sonucu öğrendikten sonra umarım daha iyi olacağım."
Hemen öğrenip gitmek istiyordu. Geçen her dakika sanki kaplumbağa hızında ilerleyen ve bir türlü bitmek bilmeyen süresiz bir yol gibiydi. Erinç bey'in bir hayli düşünceli olduğunu gözlemlemişti. Alnının üzerinde biriken terler ve göz çevresindeki yeşilli mavili damarların belirginliğinden bir terslik olduğunun farkındaydı. Bu önyargılarına rağmen duymak istediği cümleleri söylemesi umuduyla can kulağıyla pür dikkat dinlemeye koyuldu. Erinç Bey üzerinde hissettiği bu psikolojik baskısıyı ortadan kaldırmak istercesine zaman kaybetmeden hemen sonucu açıklamaya başladı.
"Zeynep hanım, cesetten alınan numune ile elimizdeki numune,"
"Evet elinizdeki numune..."
"Nasıl söylemeliyim bilemiyorum."
"Söyleyin artık lütfen."
"Cesetten alınan numune, elimizdeki numune ile birebir eşleşti. Sonuç pozitif..."
Zeynep şaşkınlıkla;
"Pozitif derken?"
"Maalesef ceset Kemal Arın'a ait. Bu da demek oluyor ki diğer kaybolan sahte pasoportlu yabancı uyruklu yolcu kazadan kurtulan tek kişi. Çok üzgünüm."
"Ceset Kemal Arın'a ait" cümlesinden sonra Zeynep'te film kopmuştu. O an bu dünyada değildi sanki. Erinç bey'in her söylediği kelime kulaklarında yankı yapsada ne dediğini tam olarak anlamıyor duymuyordu. Ceset Kemal Arın'a ait olamazdı. Kemal'i ölmüş olamazdı. Yalan olmalıydı, belkide bir karışıklık vardı . Saliseler içinde beyninde dolanan milyon tane sorunun cevabını bilse de inanmak istemiyordu. Sanki biri kafasına balyoz indirmişti. O derece şaşkın ve de hissizdi. İçinde derinlerde bir yerde , ağırlınca parçalanan cam kırıkları vardı. Acısı kalbinin her köşesine kağıt çiziği gibi ince ince dokunuşlar yapıyor, kanattıkça dahada acı veriyordu. Ne bağırabilir ne de çare bulunabilinirdi derdine.
O gün aslında öldüğünü öğrendiği sadece Kemal değildi; Kendisi de o gün o saatte can vermişti...***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİRAZ AĞACI 🍒
Ficción General"Tarihi Eminönü Camii'nin, büyüleyici minarelerinin avlusundaki güvercinlere minik elleriyle buğday veren çocukların masumluğu, namaz kılmak için şadırvan etrafında toplanan bastonlu amcaların aldığı abdestlerle birleşiyor, ruhunu arındırıyordu. İn...