BÖLÜM 45

53 8 0
                                    

Aklı karmakarışıktı. Nelere sebep olduğunun bir hayatı nasıl olumsuz etkilediğinin farkındalığı ve ağırlığı yine  içini kaplamıştı. Kemal'in başına her ne geldiyse tek suçlusu kendinden başkası değildi. İçinden; belki o kavgayı etmeseydi, Kemal o uçağa hiç binmeyecek bu musibetlerin hiçbiri yaşanmayacaktı diye geçirdi. Bu sırada sütlü kahve rengine çalan trençkotunun cebinden yükselen telefonun sesiyle daldığı derin düşüncelerden bir anlığına sıyrıldı.
"Alo Zeynep."
"Evet canım."
"Saat öğleni geçiyor uyadırmamışsın.Nerelerdesin?"
"Kıyamadım uyandırmaya çok güzel uyuyordun.

Dışarıda birkaç işim var onları halletmek için çıkmıştım. Sen takıl kafana göre."
"Yapabileceğim birşey varmı yanına geleyim mi?"
"Yok hayır Kemalciğim sağol."
"Ne zamana dönersin?"
"Büyük ihtimal akşamı bulur dönmem.  Eşref'in mamasını vermeyi unutma."
"Tamam veririm merak etme. Öptüm seni."
"Bende öpüyorum..."
Zeynep telefonu kapatır kapatmaz daha fazla oyalanmadan öğle tatilinin bitimine yetişmek için Merkez Karakolu'na doğru yol aldı.

Polis Merkezi'nin önünde elinde uzun namlulu silahıyla bekleyen geniş omuzlu iri kıyım polis memuruna doğru biraz yavaş, birazda çekingen adımlarla yaklaştı. O kadar sabit duruyordu ki yalnışlıkla çarpsa düşenin kendisi olacağından emindi. Çakı gibi duruyor tabirini sonuna kadar hakediyordu. Yaşının fazla olmamasına rağmen yüzüne yerleştirdiği sert mizacı onu olduğundan daha olgun göstermişti.
"Merhaba,  memur bey."
"Merhaba buyrun."
"Ben, bu karakola bağlı olarak çalışan "Çetin Aloğlu" ile görüşmek için gelmiştim."
"Ne için görüşeceksiniz? Biz yardımcı olmaya çalışalım."
"Kendisinin bildiği bir konuyla ilgili özel olarak görüşmem gerekiyor."
"O zaman bekleyeceksiniz biraz. Şu an dışarıda görevli."
"Tahmini ne kadar beklerim acaba?"
"Bir iki saati bulur. Nöbet değişiminde gelir."
"Anladım, ben beklerim burada."
"Siz bilirsiniz."

Polisin taviz vermez, şüpheci tavrı Zeynep'i korkutsada vazgeçmeye niyeti yoktu. Madem bu kadar belayı Kemal'in başına o açmıştı, açtığı gibi kapatmalıydı. Karakolun önündeki banka oturup beklemeye başladı. Sürekli gelen geçenlere bakıyor, her gördüğü üniformalı polisi "Acaba Çetin Aloğlu bu olabilir mi?" diye süzüyordu. Karakola giren çıkan belli değildi. Zabıtanın getirdiği  meyve satan seyyar satıcıdan, fırfırikli pazen eteğini lastik terliklerinin topuğuna sürte sürte gelen çingeneye kadar her yaştan her cinsten insanı bu kısa bekleme süresi içinde gözlemleme fırsatı yakalamıştı. Çingene yanında boy boy getirdiği küçük çocuklarla önlü arkalı yürüyordu. Ağzında çiğnediği sakızın şapırtısı aralarındaki mesafeye rağmen gayet net dıyuluyordu. Çocuklarınında ondan kalır yanı yoktu. Dördünününde ayakları yalınayaktı. Tam emin olamasada hırsızlıktan dolayı karakola getirildiklerini düşündü. Balat'tan hakimdi bu tarz vukuatlara. Genelde tokatçılık yada bir mağazanın içinden aşırtılan eşyalar için şikâyet edilirlerdi. Tabi tüm bunlar Zeynep'in o anda aklına gelen ilk ihtimallerdi.  Bu sırada otoparka hızla yaklaşan polis arabasından inen memurlar iri cüsseli siyah takım elbiseli iki tane adamı, bileklerinden zor görünen çelik kelepçeyle yaka paça içeri alıyordu. İçinden binbir türlü felaket senaryoları geçiriyordu. İşledikleri suç kesin adam öldürme  yada yaralamadır diye düşünüyordu. Mafya deyince aklına izlediği filmler ve Al Pacino gelmişti. İzlerken keyif aldığı adamların gerçek boyutlu hallerinden pek haz etmediği açıktı.
Kapıdaki görevli memurun tahmini tutmuştu. Saat tam üçte kalabalık çevik kuvvet polis münübüsü eşliğinde iki polis ekip arabası sirenlerini durdurarak sırayla merkezin önüne ağır ağır giriş yapmaya başladı. Bütün polislerin inip içeriye girmelerini bekledikten sonra, ayağa kalktı. Oturmaktan uyuşan bacakları, yeni doğmuş bir geyik gibi ayakta durmasını bir anlığına zorlaştırsada karıncalanmasına aldırış etmeden yürümeye koyuldu. Kapının önündeki görevli memurun değiştiğini de bu vesileyle anlamıştı. Yine yeniden derdini kısaca anlatıktan sonra içeri girdi.  Binanın içini, dışının aksine geniş görmek şaşırttı. İlk gördüğü görevliye yönelerek söze girdi.
"İyi günler memur bey."
"İyi günler."
"Çetin Aloğlu ile görüşmek istemiştimde."
"Ne hakkında görüşmek istediniz?"
"Bir yakınımla ilgili tuttuğu zabıt hakkında bilgi almak için görüşmek istiyordum."
"Bir saniye bekleyin."
Telefonun tuşlarına basan memur karşı tarafa  kısaca durumu izah ettikten sonra telefonu kapattı.
"Kimliğinizi yada ehliyetinizi alabilirmiyim."
"Tabi."
Telaş içinde çantasınından çıkardığı kimliği uzattı.
Kimliği inceleyen memur hem  Zeynep'i süzüyor hemde bilgileri okuyordu.
"Zeynep Özkan."
"Evet memur bey."
" Zeynep hanım "Gbt" incelemesi yaptıktan sonra yönlendireceğim."
Biraz beklettikten sonra  sonunda yönlendirdi.
"Asansörle 3. kata çıkabilirsiniz."
"Teşekkürler.  İyi nöbetler."
Üçüncü kata gelen Zeynep, asansörün açılmasıyla derin bir nefes aldı. Sonunda görüşebileceğini umuyordu. Burada da elinde dosya kağıdı ile gördüğü ilk polis memurunu durdurdu.
"Çetin bey ile görüşecektimde nerede bulabilirim kendisini?"
"Buyrun ta kendisiyim."
Bu cümleyi duymasıyla adeta dört ayağının üstüne düştüğünü hissetti.
"Çetin bey,Ben Zeynep"
"Evet Zeynep hanım, benimle ne hakkında görüşecektiniz? "
"Mümkünse erkek arkadaşım için tuttuğunuz zabıt hakkında detaylı bilgi almak istiyorum."
Memur ketum bir ifadeyle;
"Zabıt tutulduktan sonra  kendisine  zaten bildirilmiştir .Kaldı ki erkek arkadaşım diyorsunuz kendiside size durumu gayet tabi izah edebilir. Bunun için buraya kadar gelmenize gerek yoktu."
Aslında memur kapalı bir kutu gibi gayet net ve kısa verdiği cevaplarla Zeynebe farkettirmeden ağzını arıyordu. Polis ve savcıların ifade almakta kullandıkları gizli metodlardan biriydi bu.

KİRAZ AĞACI 🍒Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin