Gülüşmelerin ve yapmacık saygının arttığı gecede onlardan biri olmak beni zorluyordu ama rolümü üstlenmeliydim. Üstlenmeliydim ki döktüğüm kanların içinde yüzerken pişmanlığın kırıntısı olmamalıydı.
"Çağatay'ı neden getirdin?"
Annem kolumu eline almış sıkarken gülümseyerek önce içkisini içtiği bardağa daha sonra da ona baktım. Bu hareketim onu şüpheye düşürmüş olmalı ki o da benim bardağıma baktı. Aramızda ki sessizlik sürerken, Çağatay arkamdan gelmiş annemin elini kolumdan çekmişti, alnımdan öpüp beni kendisine yaslarken dudaklarımın kıvrılmasını engelleyemedim. Şeytani gülüşümü gören annem korkuyla gözlerini açtı ama geç kalmıştı.
Bir kaç saat öncesi...
"Her şeyi anlayacak." Çağatay'ın endişeli sesiyle dudaklarım kıvrıldı.
"Zati anlamasını istiyorum." Dişlerimi gösteren tehlikeli gülümsemem yüzüme yayıldı. "Hiçbir zaman kölesi olmadığımı anladığında ki surat ifadesini merak ediyorum." İstemsizce kıkırdadım. "Eceli olduğumu anladığında da çok geç olacak."
"Planın işe yarayacağından nasıl bu kadar eminsin?" Arabanın arkasına bavulları yerleştirirken üzerimdeki elbiseyle tezatlık kuruyordum. "Sonuçta daha önce ki işe yaramadı." Utanmadan söylediği şeylerin beni üzmesini bekliyordu, gözlerinden bunu görmüştüm ama bunu ona göstermedim ve belli etmedim.
"Çünkü o zaman önemsediğim biri vardı."
Kendi silahıyla onu vurduğumda, benden hızlı davranamadığı için hüzünle kaplanmasını izledim. Bu içimde ki şeytanları eğlendirirken beni de eğlendirmesine izin verdim. Ona bu gece ki yüzüm bu olacaktı. Öldüğümde beni iyi hatırlarsa hayatının her bölümünde beni hatırlardı. Lakin her zamankinden kötü Duru Yüksel olursam beni hatırlamazdı.
Bir şey demeden aramızdaki sessiz savaşla beraber arabaya bindik. Yol boyu ne onun, ne de benim ağzımı bıçak açmıştı, radyoda çalan Erkin Koray haricinde bir ses yoktu. Şarkının anlamı ağır olsa da umursamamaya çalışarak gözlerimi sabit tuttum ve kafamı ona bir kere bile çevirmedim.
Şarkının bitişinde mekana geldiğimizde yine konuşmadan arabadan inmiştik. Düşündüğüm gibi çatıda, katların gözüken pencereleri dahil, yerde bile annemin adamları kol geziyordu. Çağatay'ın koluna girip gülümseyerek biraz da olsa eğilmesini sağladım.
"Sadece gülümse ve sakın bir şey içme."
Cevap veremeden içeri girdiğimizde ışıklar bize döndü. Flaşlarla beraber çekilen fotoğraflarımızla bu gece gerçekten öleceğimi anlamıştım. Annemin bana ne kadar güvenmediğini buradan görebiliyordum. Geçen gece ki gibi bir olay yaşanırsa kaçma ihtimalimi ve kurtulma ihtimalimi sıfıra indirmek istiyordu.
Fakat o da burada yanılmıştı. Artık kaçacak tek yerim toprağın altıydı.
"Duru Hanım, Çağatay Bey'le ilişkiniz ne zamandan beri devam ediyor?"
"Aras Bulut'un ölümü hakkında ne düşünüyorsunuz, kısa süre önce sizin sevgilinizdi?"
"Çağatay Bey, Duru Hanım'la ilişkiniz ne zamandır sürüyor?"
İkimizde sadece gülümseyerek salona ilerlerken sorulan sorulara cevap vermedik. Yüzümdeki gülümsemenin solmasına ne kadar izin vermesem de adının zikredilmesi hem gözlerimin dolmasına hem de intikam ateşimin harlanmasına sebep olmuştu.
"Ah, canım kızım Duru ve müstakbel damadım Çağatay . Hoş geldiniz." Annem salonun ortasında bizi insanlara tanıtırken yüzündeki gülümsemesinden ne kadar sinirli olduğunu ben anlayabiliyordum fakat dışarıdakilerin anlaması imkansızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI' +16|Tamamlandı.
Teen Fiction'DİKKAT KÜFÜR, ARGO VE CİNSELLİK VARDIR' Aras'ın yıllarca gördüğü o iğrenç insanların hepsi kötüydü, cehennemin en dibinde yanacaklarına yemin edebilirdi, gözlerinde ki o karanlık o kadar fazlaydı ki insanı ürkütürdü. Uzun bir süre içersinde o kara...