CANHIRAŞ
"Bir gün sana, dünyada katlanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğreteceğim."
Yusuf Atılgan
🫀
Bölüm 7: "Yaşlı Adam ve Yorgun Kalbi."
Sar yaralarını. Her defasında yaptığın gibi yine kendin sar yaralarını. Başkasının merhametine bırakma teninin akıbetini. Sıkı sıkı sar.
Sar yaralarını...
Bazı anlar vardır hayatta, her şeyden vazgeçmişsinizdir ama bir yandan da tutunmak istersiniz sıkı sıkıya. Pes etmeyi yediremezsiniz kendinize. Hayalleriniz vardır çünkü. Yıllar boyu bir evlat gibi yetiştirdiğiniz, insanların acımasızlığından koruduğunuz, alaycı gülümsemelerden sakındığınız hayalleriniz... Ne kadar yolun sonuna gelmiş gibi hissetseniz, yüreğiniz yaşlı bir adam gibi soluk soluğa kalsa da her merdiven çıkışında içinizdeki umut, size devam etmeniz gerektiğini söyler.
Hayaller yüreğimizin eseri, zihnimizin esiridir çünkü. Kalbimiz bir sanatkâr gibi tasarlar, filizlendirir tüm hayallerimizi. İnce ince işler hepsini, yetiştirir birer birer. Okşar, öper, koklar. Zihnimizse hoyrat bir aşk gibi yıkar tüm hayallerimizi. İmkânsızlıklarla boğuşup durur. Her seferinde kalbimiz yeniden toparlar hayallerimizi yerden, yeniden inşa eder sapasağlam. Bu yüzdendir ne zaman vazgeçecek gibi olsak kendimize yediremeyişimiz vazgeçişi...
Hayatımız için emek versek de hayallerimiz üzerine düşünmek belki de en büyük emek işçiliğidir. Belki de bundandır hayallerimiz yıkıldığında, hayatımız son bulmuş gibi hissetmemiz.
Ben de hep böyle hissettim. Yarım kalmış, yarım bırakılmış gibi. Ne yazık ki ben hayallerimi insanların alaycı gülümsemelerinden, acımasızlıklarından koruyamadım. Ben hayallerimi, kendimden dahi koruyamadım. Her defasında yeni baştan başladım, pes etmeden 'bu sefer başaracağım' dedim. Yine, başaramadım.
Şimdiyse en çok inandığım, biraz olsun normal hissetmeye başladığım denememin hazin sonunu yaşıyordum, hem de çok acı bir şekilde. Bu sefer öyle çok inanmıştım ki başaracağıma ve diğer insanlar gibi bir ömrüm olacağına, hiçbir denememin yıkmadığı kadar yıkmıştı bu mağlubiyet beni.
Belki de daha fazla yara almamak için denemekten vazgeçmeli ve tüm hayatımı o kafesin içinde, hayal kırıklıklarımla beraber sürdürmeliydim.
"Gözlerini açıyor!"
"Şükürler olsun!"
"Bir tanem, iyi misin? Aç gözlerini, buradayız biz."
Düşüncelerimi bölen ve kulağımın içinde yankılanan boğuk seslerle ayıldığımı anlamam uzun sürmemişti. Göz kapaklarım, canlı canlı mezara gömülen bir insanın üzerindeki ölü toprağını atmak için debelenişi gibi açılmak adına büyük bir çaba sarf ediyordu. Gözlerimin üstündeki ağırlık şimdiden yormuştu beni.
Kirpiklerim tenimi okşamaya başladığında irislerim de puslu görüntüden kurtulmuş, net bir şekilde görür hâle gelmişti. Bahar baş ucumda, bir eli başımda, diğer eli elimin üstünde, bana bakıyordu. Merhamet dolu sesi yankılanıyordu zihnimin içinde. Gülümsüyordu bana dolu dolu ve kızarık gözleriyle.
"Şükürler olsun," diye mırıldandığında kuruyan dudaklarımı araladım.
"Bahar," diye ismini sayıklayabildim tüm gücümle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜVEYDA
Teen FictionBir acı ne kadar sürer? Hiç çocuk olamamış bir kalbin yası kaç günde biter?