CANHIRAŞ
"Korkma bana âşık olmaktan ya da çekipgitmekten. Çünkü kalbimdeki hiçbir cesedisahipsiz bırakmadım ben."
Nazım Hikmet
🫀
Bölüm 9: "Karlar Kraliçesinin Karanlığı."
Sakla kalbini. Kapat perdelerini, kimse görmesin onu. Görüp de istemesin azmış bir canavar gibi. Sakla ki kalbini, çürük dişlerin arasında aşk diye yenmesin.
Sakla kalbini...
Bir hafta geçmişti. Karan'ın evinden ayrılmış ve kendi evime dönmüştüm. Ne kadar hâlimden memnun da olsam, kendi evimi özlemediğimi söyleyemezdim. Onun evindeyken yüreğim her an ağzımdaydı. Ya heyecanlanıyor ya endişeleniyor ya da utanıyordum. Tüm duyguları zirvede yaşıyordum onunlayken ve bu, benim gibi bir kızın alışık olmadığı bir durumdu.
Yorulmamıştım; kendi sakinliğimi, dinginliğimi özlemiştim.
Yüzümdeki yaralardan yalnızca birkaç tanesi kalmışken ensemdeki yara geçmişti, bandajı çıkarmıştık. Yavaş yavaş iyileşiyordum. Daha da iyi olacaktım, bunu umut ediyordum.
O gece, Karan beni oturma odasında bir başıma bırakıp gittikten sonra sabaha kadar düşünmüştüm. Neden öyle bir tepki verdiğini, ben banyodan oturma odasına dönene kadarki süreçte ne olduğunu, ona neyi hatırlattığımı ve hatırlattığım şeyin niçin onu bu derece üzdüğünü... Hepsini enine boyuna düşünmüş, bir cevap bulamamıştım. Aklıma gelen yalnızca aile fotoğrafımızı görünce kendi ailesini özlemiş olabileceğiydi.
O günden sonra Karan bana hiç yakın davranmamıştı. Aynı ortamda da bulunmamıştık pek. Sabahları o kafeye giderken ben evde kalmış, Bahar'la vakit geçirmiştim. Yüzüme bakmasına bakıyordu da gözleri, gözlerimi her bulduğunda acıyla kıvranıyordu âdeta. Ağlasam, o da hüngür hüngür ağlayacakmış gibi titriyordu irisleri. Dokunsam yere yığılacakmış gibi güçsüzdü bedeni.
Ona ne olduğunu ve benden neden uzaklaştığını bilmiyordum.
Bahar, Karan'ın yılın belli bir bölümünde böyle olduğunu ve birkaç güne geçeceğini söylemişti. Ben de daha fazla üstüne gitmemiştim. Kendi evime geçtiğimden beri yüzünü bile görmüyordum zaten. Bahar gelip gidiyor, hâlimi hatırımı soruyor ve benimle vakit geçiriyordu. O, bana gerçek bir abla gibi davranıyordu.
Üzerime titreyişini iliklerime kadar hissediyordum.
"Çok düşünüyorsun, düşünme," diye kendime telkinde bulunarak doğruldum ve oturduğum taburede sırtımı dikleştirdim. Ilıyan sütümü soğumadan bitirmek için koca koca yudumlar alarak kupayı yeniden tezgâha bıraktım. Başımı Karan'ın pencerelerine çevirdiğimde pencere önündeki kasımpatıları görmemle yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı.
Ayaklanıp yanlarına gittim ve her zaman yanlarında bulundurduğum sulama kabıyla topraklarını sulamaya başladım. Bir yandan da yapraklarını seviyordum. "Güzellerim benim, çiçeklerim benim, bir tanelerim benim," diye mırıldandım. Eğilip ikisini de kokladım ve derin bir nefes çektim ciğerlerime. "Oh!"
Sulama kabını yeniden ikisinin ortasına bırakıp arkamı dönecektim ki kapımın iki defa tıklatılmasıyla yerimde kaldım. Kim gelmiş olabilirdi ki? Karan, evime geçtiğim dört günden bu yana bir kez olsun kapımı çalmamıştı. Başımı hafifçe yana doğru kırıp dudaklarımı büktüm ve kapıya ilerledim. Bir elimi kapı kulpuna koyup diğer elimi pervaza yerleştirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜVEYDA
Novela JuvenilBir acı ne kadar sürer? Hiç çocuk olamamış bir kalbin yası kaç günde biter?