CANHIRAŞ
Oy vermeyi ve satır arası yorum yapmayı unutmayın lütfen! Sizi seviyorum, keyifli okumalar. :)
🫀
"Kendimi bir balkondan aşağı daha rahat bırakabilirim, bir insana bırakmaktansa. Öyle çok korkuyorum insandan."
Sabahattin Ali
Bölüm 12: "Sancılar ve Sanrılar."
Öp. Sevgi bulaşıcıdır, öp ki dudak çizgilerinde sakladığın zehir bulaşsın dudaklarına. Aşk bir hastalıksa, bulaşsın ona da.
Öp...
Tüm perdelerim kapalıydı. Evimi yine ve yeniden karanlığa gömmüş, fonlarımı üç gündür açmamıştım. Dış kapının kilidine üç gündür dokunmuyor, bir saniyeliğine dahi olsa açmıyordum. Üç gündür ne güneş görmüş ne de gece ile gündüzün ayrımını yapabilmiştim. O kadar korkuyordum ki içimdeki korku yaptırıyordu tüm bunları bana. Eğer bir saniye dahi perdemi kenara çekecek olsam, peşimdeki her kimse gelip beni bulacaktı.
Evimin tüm ışıkları açıktı perdelerimin aksine. Girmediğim, kullanmadığım odalarımın bile ışıklarını açmış, kapılarını sonuna kadar aralamıştım.
Yemek yemiyor, kendime süt dahi ısıtmıyordum. Güçsüz düşmüştüm ama bunu düşünecek durumda değildim. Kendimi sona gelmiş, iki yıl öncesine dönmüş gibi hissediyordum. Annem ve babamı kaybettiğim günden beş ay sonra başlayan ve aylarca devam eden o lanetli günler... İki yıl öncesi... Benim kıyametim.
"Karya," diye mırıldandı Karan dış kapımın ardından. Kapının karşısındaki oturma odasında oturmuş, dizlerimi kendime çekmiş ve bacaklarıma sarılmıştım. İki defa tıklattı kapıya. "Karya, iyi misin? Dışarı çıkmamanı anlıyorum, tamam. Ama bana ses ver..." Sesi o kadar tükenmiş durumdaydı ki çenemin titremesine engel olamamıştım.
"İyiyim," dedim yalnızca, aklının bende kalmaması için.
"Çıkmayacak mısın dışarı? Üç gündür evine güneş girmiyor, sen dışarı çıkmıyorsun. Ne hâldesin, bilmiyorum." Başını kapıya yaslamış olacaktı ki tok bir ses kulaklarıma ulaşmıştı. "Yapma böyle. Beni ihtimallerle sınama."
"Yalnız kalmak istiyorum, Karan. L-lütfen," dedim titreyen sesimle. Ağlıyordum. "Beni merak etmeyin, iyiyim."
"İyi değilsin, çirkinsin, biliyorum," dedi Karan. "Gülmüyorsun, yine ağlıyorsun, biliyorum." Cümleleri daha çok ağlamama sebep oluyordu, ona da bunu yaşatmak istemiyordum. "Beni de al içeri, beraber ağlayalım, olmaz mı?"
Elimin tersiyle yanaklarımdaki yaşları sildim ve derin nefeslerimi dudaklarımdan bırakıp ayaklarımı kanepeden aşağı sarkıttım. Yine kanepeden güç alarak ayaklandığımda kapıya gidecek gücü kendimde bulamamıştım. Gözlerim kararmış, birkaç saniye önümü görememiştim. Kendime gelişimle beraber kapıya adımladım ve bir elimi sanki Karan'a dokunuyormuş gibi kapının üstüne konumladım.
"Sen ağlama," diye mırıldandım şefkatle.
"Sen ağlarken senden uzakta olamam," dedi Karan. Nefesinin titreyişini hissetmiştim kapının ardından. "Ama eğer gitmemi istersen... Giderim," diye tamamladığında cümlesini, elim benden habersizce kapının üzerindeki anahtara gitti, üç defa sola çevirdi. Yalnızca zincir kalmıştı. Zinciri açmadan kapıyı araladım ve o küçücük aralıktan Karan'ın gözlerine baktım.
Ne ben konuştum ne de o. Sustuk öylece.
Gözlerimin kızarıklığıyla buluşunca gözleri, 'neden' dercesine başını omzuna doğru düşürmüştü. Utançla eğdim başımı, iki yana salladım. Karan'ın eli kapının küçük aralığından içeri girdiğinde korkuyla yerimde sıçramış ve gözlerine çevirmiştim gözlerimi. O ise benim aksime oldukça sakindi. Avucunu yanağıma yasladı, yaşları yok etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜVEYDA
Teen FictionBir acı ne kadar sürer? Hiç çocuk olamamış bir kalbin yası kaç günde biter?