Karan arabaya doğru soğukkanlı adımlarla ilerledi. İhtiyacı olan her şeyi sırt çantasına özenle yerleştirmiş, heyecanla tezinin notlarını almak için hazırlanmıştı. Ön koltuğun kapısını açıp arabaya bindi ve çantasını arka koltuğa attı. Arabaya sinsice sızan parfüm kokusundan rahatsız olduğu Çağıl'ın kısılan gözlerinden belli oluyordu. Karan'a bakmamak için fazlaca çaba sarf etmişti. Öfkesi hala diriydi. Hiç konuşmadan paketinden bir sigara çıkarıp yaktığında bu sefer Karan rahatsız oldu ve yüzünü buruşturarak camı açtı. ''Sen sigara kullanmıyor muydun?'' diye sordu Çağıl, Karan'ın rahatsızlığını gözlemlemişti.
''Araba kokusuyla birleşince midem bulanıyor.'' Çağıl ne yapsaydı? Pek umurunda olmamıştı bu durum. Tezini yazmak istiyorsa katlanması gereken bazı şeyler olacaktı elbet. Arabayı sürmeye başladığında ikisi de oldukça gergin ve mesafelilerdi birbirilerine karşı. Dillerini bıçak açmıyordu çünkü ne zaman ikisinden biri konuşmaya başlasa diğeri savunmaya geçme ihtiyacı hissediyordu. Aralarındaki bu görünmez engeli henüz aşmayı başaramamışlardı, o yüzden sessizlik en iyisiydi.
Çağıl kafası allak bullak bir şekide yolu izlerken Karan radyoyu açtı. Çağıl'a göre kuru gürültü olan 90'lar pop, Karan'ı oldukça neşelendirmişe benziyordu fakat Çağıl 'benim arabam, benim kurallarım!' diyerek kanalı değiştirdi. ''Ben bunu dinlemek istemiyorum!'' Bunun karşılığında Kıvırcık, Çağıl'ın açmış olduğu klasik müziğe tepki gösterdi. ''E ben de bunu dinlemek istemiyorum!''. Tekrar 90'lar pop açtığında, Çağıl tekrar değiştirdi. Sonra Karan, sonra Çağıl derken ortaya çıkan gümbürtünün arasında rastgele bir ilahi kanalı denk geldi. ''Bunu dinleyelim o zaman!'' sesi yükselen Çağıl'ı aynı tonda yanıtladı Karan ''Senin istediğini dinlemekten iyidir!'' İlahi eşliğinde arabayı süren Çağıl, Karan'ın yanında olduğu her saniye daha da sinirleniyor, bu kızın inatçı tavırları karşısında dişlerini sıkıp bir yerleri yumruklamak istiyordu. ''İyi, ben severim zaten ilahi!''
''Tamam o zaman, dinle!'' dedi Karan sesi de açarak.
Evini mi döşesin, Berkan ile rakı balık keyfi mi yapsın yoksa şu sinir bozucu ve bir o kadar da ukala kızın aptal tezine malzeme mi olsun kararsız kalmıştı doğrusu! Bu akşam seçenekleri gereğinden fazlaydı. ''Ne kadar sürecek senin şimdi benimle işin?'' diye sordu Karan'a birkaç saatten fazla olmamasını ümit ederek.
Karan istifini bozmadan cevapladı, bir yandan da yolu izliyordu. ''İki ay.''
İki ay mı? Bu fazlaydı. Ne yapacaktı bu kız iki ay boyunca Çağıl ile? ''Saçmalama, bir tez yazması o kadar da uzun sürmüyor. Ne olduysa anlatırım sen de yazarsın, biter gider!'' dedi gergin bir ses tonuyla.
İşte şimdi Karan'ın damarına basmayı başarmıştı Çağıl. ''Çok biliyorsan vereyim kağıdı kalemi, sen kendi kendine yazarsın! Ne sanıyorsun, kolay mı o kadar?''
Çağıl başını şöyle bir çevirip sabır çekti. Şeytanları tepesinde toplanmış çatallarıyla dürtüyor, arabayı şarampolden aşağı yuvarlamasını söylüyordu adeta. ''Karan...'' dedi vurgulayarak ve ekledi. ''Bak benim başımda bir sürü iş var. Ben sürekli seninle uğraşamam, haberin olsun!''
Karan ve Çağıl'ın fikirleri hiç uyuşmamasına karşın şeytanları aynı kafandandı anlaşılan. Karan'ın içinden arabanın kapısını açıp kendini yola öylece atmak geliyordu. ''Ben de çok hevesli değilim zaten sana Çağıl.''
Büyük yalan... ''Şu tez bitsin mezun olayım başka bir şey istemiyorum.''
Bungalov'a ulaştıklarında nakliye ekibi toparlanmış ayrılmak üzereydi. Karan daha sıradan bir yere gelmeyi bekliyordu. Çok da aşina olmadığı bir yerde böyle aksi bir adamın evinde tez uğruna başına belaları toplamamayı umarak arabanın kapısını açtı. Çağıl bagajdan akşam yemeği için aldığı malzemeleri çıkarttı ve bir poşet de Karan'a uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KENDİNE İYİ BAK SEVGİLİM
Romance* Karan, hemen yanında oturan Çağıl'ın gözlerinin içine dolu dolu baktı. Şöminenin ateşinin loş ışığı yüzlerini aydınlattıkça sakladıkları duyguları da gün yüzüne çıkarıyordu. Çağıl kendini suçlu hissediyordu. Karan'ın bakışlarından kaçmaya çalışsa...