Çağıl dağınık saçları, şiş gözleri ve bir gece öncesinde giydiği eşofmanı ile arabasının anahtarlarını alıp koşarak çıktı. Hayvancağız kim bilir ne haldeydi! Dünden beri aç ve susuz öylece bekliyordu. Üzerine alelade bir ceket almayı ihmal etmemişti. Baharın gelmesi havaların çok da ısındığı manasına gelmiyordu. O'nun için sıcak demek temmuz- ağustos ayları demekti.
Berkan verandaya çıkmış şaşkın gözlerle kendisini izlerken, Çağıl arabayı park ettiği yerden çıkardı ve taşlık yollardan yokuş aşağı sürmeye başladı. Yangın alarmı misali çalan telefonunu sessize alıp yan koltuğa fırlattı. Sabah sabah kimseyi çekemeyecekti. Radyodaki ilahi kanalını değiştirip sabahın sakinliğine uygun bir şey bulmak istedi fakat beceremeyince radyoyu da kapattı. Berkan'ın, kendisini üçüncü kez aradığını gördüğünde döndü. ''Köpeği unuttum annemin evinde geliyorum 1 saate falan.'' durumu kısaca açıklaması yetmiş de artmıştı.
***
Dakikalar sonra annesinin evine ulaştığında arabayı aceleyle park etti ve bahçe kapısına doğru koşmaya başladı. Ketçap, bahçe kapısındaki zilin çıkardığı ses ile birilerinin geldiğini fark edip ihtiyaçlarından yakınırcasına inim inim inlemeye başlamıştı bile. ''Kıyamam kuzum...'' diyerek koştu köpeğe Çağıl. ''Sen buralarda yalnız mı kaldın?''
Bahçe hortumunu alıp köpeğin su kabına biraz su doldurduğunda Ketçap dolmasını bekleyemeden akan suya adeta saldırmıştı. İhmalkarlık, bir canlı söz konusu olduğunda çok çok kötü bir şeydi gerçekten. Çağıl su içen köpeğin başını hafif hafif okşayarak özür diledi yumuşak bir ses tonuyla. Ketçap biraz daha kendine geldiğinde suyunu tamamen doldurdu ve evden biraz da mama getirip önüne koydu. ''Gelmişken bir şeyler alsam iyi olacak.'' diye düşündü. Önce Ketçap'ın eşyalarını mutfaktan bulduğu bir market torbasına tıkıp arabanın bagajına yerleştirdi. Unutmamak için önce bunu yapmıştı. Sonra tekrar mutfağa döndü ve bozulabilecek şeyleri de poşetlere doldurup arabanın bagajına yerleştirmek üzere kapının önüne koydu. Annesinin kitaplıklarına salla pati bir tavırla göz gezdirerek ilgisini çeken bir kaç parça kitap ve dolabında annesinin sakladığı birkaç parça kıyafeti de alıp arabanın bagajına döndü tekrar.
Tam Ketçap'ı arabaya yerleştirmek üzereyken 40'larında bir kadın yanaştı usulca. ''Merhaba...'' dedi çekinerek. ''Ben şurada oturuyorum. Anneninizin birkaç yıllık komşusuydum.'' diye yaklaşık 100 metre ötedeki müstakil, mavi bir evi işaret etti. Kadın yazlıkçı olmalıydı. ''Annenizin vefat ettiğini duydum. Başınız sağolsun.''
''Teşekkür ederim.'' diye yanıtladı Çağıl başını öne eğerek. ''Dostlar sağolsun.''
Kadın sadede gelmek üzere devam etti. ''Dün burada yürüyüş yapıyordum. Siyah bir arabadan ellisini geçmiş bir adam çıktı ve kapıyı çaldı.'' Çağıl önce idrak edememişti fakat kadını dinledikten kısa bir süre sonra anlayacaktı bu adamın mezarlıkta gördüğü adam olduğunu.
''Kapınızı çaldı ve açan olmayınca çıktı bahçe kapısından. Elinde bastonu vardı ve hafif kambur duruyordu.''
Çağıl soran gözlerle baktı kadına.
''Aysel ile aram iyidir fakat bana daha önce böyle bir adamdan bahsetmedi hiç.''
Çağıl tedirgin hissetmeye başlamıştı. ''Annemi neden ziyaret etmek istesin ki bu adam?''
Kadın büyük bir hevesle yanıtladı. ''Annenizi değil zaten, sizi sordu. Adamı kapıda yakaladım ve vefat ettiğini söyledim Aysel'in. O da bana oğluna yani size ulaşabileceğim bir numara olup olmadığını sordu.''

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KENDİNE İYİ BAK SEVGİLİM
Romantiek* Karan, hemen yanında oturan Çağıl'ın gözlerinin içine dolu dolu baktı. Şöminenin ateşinin loş ışığı yüzlerini aydınlattıkça sakladıkları duyguları da gün yüzüne çıkarıyordu. Çağıl kendini suçlu hissediyordu. Karan'ın bakışlarından kaçmaya çalışsa...