Açık kalan pencereden giren güneş ışığı gözlerimi açmam için beni zorluyordu. Başım o kadar çok ağrıyordu ki şakaklarımın zonkladığını hissedebiliyordum. İçerisi buz gibi olmuştu. Gözlerim o kadar çok şişmişti ki zorlasam da açamıyordum. Yavaşça doğrulup sol elimi pencereyi kapatmak üzere uzattım.
Anca ayılabilmiştim. Odanın buz gibi soğuğu yüzüme çarpıyorken üşüyen kollarımı örtebilmek için yerden aldığım hırkayı üzerime geçirdim.Bir süre evin sessizliğini dinledikten sonra perdesi açık duran cama takıldı gözüm. Dışarıya takılı kaldım. Gökyüzünde özgürce uçan kuşları izledim biraz. Caddeden gelip geçen arabaları, balkonda çamaşır asan teyzeyi, gelip geçen bulutları...
Ve daha sonra camdaki yansımama takıldı gözlerim.
Aniden son bulmayacak bir hiçliğin ortasında olduğumun farkına vardım. Yaşadığım şeyi zaman ne kadar geride bırakırsa bıraksın ben bırakamayacaktım ve bir parçam daima mutsuz kalacaktı. Bu hayatta atlatması imkansız şeylerden biriydi geride kalan olmak. Ne yapacağımı asla bilemeyecektim. O olmadan bir günümün nasıl geçeceğini bilmediğim gibi şuan ne yapacağımı da bilemez bir haldeydim. Odanın ortasına mıhlanmış bir şekilde kaç dakika bekledim. Ne bir tepki veriyor ne de hareket edebiliyordum. Neredeyse hiçbir şey düşünemiyordum. Neredeyse...Camdaki yansımama uzun uzun baktıktan sonraya lavaboya doğru ilerledim. Bakışlarımı aynadan mümkün olduğunca kaçırarak elimi yüzümü yıkmaya çalıştım. İçinde bulunduğum bedene katlanamazken yansımasına nasıl katlanacaktım?
Ev tıpkı onun bıraktığı gibi kalmıştı. Salondaki o rahat koltuğun hemen kenarındaki sehpada bir baş ucu kitabı, koltuğun üzerinde en sevdiği yumuşacık pikesi. Perdeler de hafif aralık kalmıştı. Nasıl geçecekti bilmiyorum ama dakikaların, saatleri, günlerin, hemen şuanda geçmesini diledim. Geçmesini ve geçen zamanın acılarımın ilacı olmasını...
Salondaki koltuğun üzerine bıraktığım telefonumu elime aldığımda kapanmış olduğunu gördüm ve şarja taktım. Annem bu sabah da çok fazla aramış ve mesaj bırakmıştı. Onun haricinde beni arayan tek kişi en yakın arkadaşım Berkan'dı. Annemin neler söyleyeceğini az çok tahmin edebiliyordum. İyi olduğuma ve arayacağıma dair bir mesaj bırakıp Berkan'ı aradım. Telefonu açmasını ağrıyan gözlerimi ovuşturarak sabırla beklemiştim. Çok geçmeden Berkan telefonu açtı. Sesi endişeli geliyordu. '' Çağıl, neredesin?''
Derin bir nefes aldıktan sonra saatlerdir çıkmayan sesimi zorlayarak konuşmaya çalıştım. Boğazımda hafif bir ağrı var gibiydi. ''Evdeyim.'' Bu sessiz ve kısa yanıtımdan sonra ikimiz de bir süre konuşmamıştık. Sessizliği bozan taraf ben olmamıştım. ''Yanına geleceğim birazdan.''
Buna çok ihtiyacım olsa da şuan en iyisinin yalnız kalmam olduğunu düşünüyordum. İtiraz edecektim ki dana ben lafa gireli bir milisaniye olmadan Berkan sözümü kesti. ''Boşa itiraz etme geleceğim. Kaç yıllık dostunum ben senin. Yanında olmaya hakkım var.''
Kanepede yığılı bir şekilde tavanı izleyerek Berkan'ın kısa nutuğunu dinledikten sonra vedalaşıp telefonu kapattım. Yaşadıklarım ve hissetiklerim bir kaç saatlik konuşmayla geçecek şeyler değildi. Bunu Berkan da biliyordu ama ne dersem diyeyim yanıma gelme fikrinden vazgeçmeyecekti.Kanepeye uzanıp tavanı izlemeye ve bir şey düşünüp ağlamamaya çalışarak birkaç dakika geçirdim. Soluk almam zorlaşmaya başladığında aniden kanepeden kahve yapmak üzere kalktım. Duvarlara bakmamaya çalışarak evin içinde hareket halinde olmak beni zora sokuyordu. Öyle ki yatak odasındaki fotoğraf dolu duvara sırtımı dönerek uyumak beni hiç ummadığım kadar etkilemişti. Şu koca hayatımda hiçbir zaman onun yüzünü görmeye bu kadar büyük bir tahammülsüzlük beslememiştim.
Birkaç saniye mutfak tezgahına dayalı bir şekilde sessizce bekledim. Evim asla bu kadar sessiz olmamıştı. Ocağa koyduğum su kaynamadan önce, alınması benim için çok zor olan bir karar almıştım. Onu yanımda görmeyi çok isterken bile, unutmaya mecbur bırakmıştı beni hayat. Köşedeki sehpaya doğru geri geri giden adımlarla ilerledim. Sehpanın üzerindeki çerçeveyi elime aldım. Bakmak istemesem bile Nükhet'in gülen gözleri beni buna zorlamıştı. Boğazıma bir günde inen düğümlerin sayısı çok fazla gelmişti. Gözlerim bilmem kaçıncı kez buğulandı. İşte o an o fotoğraftan başka sarılacak hiçbir şeyimin kalmadığını fark ettim.
Küçücük ev bana o kadar büyük ve soğuk geliyordu ki kendimi kaybolmuş bir çocuk gibi hissediyordum. Evim sandığım yerdeydim ama evimden çok fazla uzaktaydım. Hayat böyleydi işte, en mutlu olduğunuzu düşündüğünüz zamanlarda bile sizi aniden alaşağı ederdi.
Aldığım kararı hatırladıktan sonra ağlamayı bırakmayı denedim. gördüğüm bütün fotoğrafları kaldıracaktım ama şu elimdeki fotoğraf kalacaktı. Çünkü kendimi tanıyordum. Bir süre sonra onu özlediğim kadar fotoğraflarımızı da özleyecek ve tekrar sarılacak küçük bir sebep arayacaktım. Bu fotoğraf kalmalıydı. Onu sehpanın üzerine koydum ve duvardaki çerçeveleri tek tek kaldırdım. Çerçeveler o kadar uzun süre kalmıştı ki duvarda güneş izleri olmuştu. Fotoğrafları oradan alsam bile bana her zaman onu hatırlatacak güneş izleri... Evi mi boyamalıydım? Taşınmalı mıydım? Şuan evden çıkıp buraya en uzak yere mi gitmeliydim?
Yatak odasına girdiğimde işim daha da zorlaştı. Fotoğrafların her biri bana anılarımızı hatırlatıyordu. O fotoğrafları çektiğimiz günlerde neler yaşadığımızı bir bir hatırlıyordum. Bir zamanlar gülerek çektiğim fotoğraflara ağlayarak bakıyordum. Hayatım boyunca canımın bu kadar çok yanacağını sanmamıştım.
Fotoğraflarla dolu karton kutuyu yatağın altına yerleştirdim ve göz yaşlarımı silerek kalktım. Hava nispet yapıyormuş gibi güneşliydi. O gün ilk kez güneşten bu kadar nefret ettim. Onun teninde parlamayacaktı asla ve mavi gözlerini bir daha güneşin altında parlarken izleyemeyecektim. Tahminen ne zaman kabullenirdim bu durumu?
Ocağın altını kapattım ve kahvemi hazırlayıp taşıması ağır gelen vücudumu tekrar tezgaha dayadım. Onsuz ilk kahvemi içiyordum. Evde sigara içmeme kızardı, sigara yakmıştım ve kimsenin beni balkona postalamaması bana bir kez daha onsuzluğu en acı yerinden tattırdı.
Ben iki saat daha öylece oturup duvarları izledikten sonra kapının zili çaldı. Biraz bekledim. Açmak istemiyor, yalnız kalmanın canımı acıtmasını izlemeye devam edeceğim dakikalara dönmeyi umuyordum. Ama Berkan'dı bu. Açmayacağımı biliyordu. Sabrım zedelenene kadar parmağını zilde tutu. Ayaklarımı sürüyerek kapıya doğru ilerledim ve delikten baktım. Hala parmağı zildeydi ve yüzündeki ifade bana kapıyı açmadığım için sabrının tükenmek üzre olduğunu söylüyordu.
Kapıyı açtım ve içeri girmesi için kenara çekildim. Bana öylece bir süre baktı. Neler hissettiğimi anladığını düşünüyordu. Bilirsiniz ya, sadece düşünüyordu. Böyle bir şey yaşamanın ne demek olduğunu tam olarak bilmiyordu.
İçeri girdiğinde ilk fark ettiği şey duvardaki boşluklardı. Eve daha önce de gelmişti ve o boşlukları nelerin doldurduğunu biliyordu.Ben koltuğa oturduktan sonra o da yanıma geçti. İkimiz de tek bir kelime edememiştik çünkü ne dememiz gerektiğini bilmiyorduk. Donuk bakışlarımı öylece duvara sabitledim. Bütün bunların kötü bir kabus olmasını istedim. Saatler ilerledikçe duyan herkes baş sağlığı dilemek için beni arıyordu. Gelen her arama bana kaybettiğim şeyi hatırlattığından telefonumu sessize alıp yerimde öylece oturmaya devam etmiştim.
Berkan elini omzuma koyduğunda başımı gayri ihtiyari bir şekilde ona çevirip hislerimi saklamaya çaba etmeden öylece baktım. Gözlerimin doluşunu umursamadım. Sadece olanlara inanmak bile istemiyordum.
Berkan beni kendine çektiğinde ilk kez birinin omzunda ağlamanın verdiği acizlik hissini idrak ettim. Oldukça tatsızdı. Berkan bir süre burada kalacağını söylediğinde biraz olsun rahatlamıştım. Yalnız kalmak daha acı bir gerçekti ve ben bu gerçekle başa çıkmayı henüz bilmiyordum. 'Keşke,' diye geçirdim içimden. 'Keşke aramıza soğukluk girseydi ve ayrılsaydık. Keşke biz ayrılsaydık ama o yaşasaydı.'

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KENDİNE İYİ BAK SEVGİLİM
Romance* Karan, hemen yanında oturan Çağıl'ın gözlerinin içine dolu dolu baktı. Şöminenin ateşinin loş ışığı yüzlerini aydınlattıkça sakladıkları duyguları da gün yüzüne çıkarıyordu. Çağıl kendini suçlu hissediyordu. Karan'ın bakışlarından kaçmaya çalışsa...