Berkan beni eve bıraktığında vakit kaybetmeden üzerimdekilerden kurtulup duşa girdim. Hayatım ne çabuk değişmişti? Birden bire hayattan nefret eden birine dönüşmüştüm. Yapayalnız hissetmenin ve boşlukta süzülmenin ne demek olduğunu en acılı yoldan öğrenmiştim. Ölümün soğuk tarafıyla yüzleştikten sonra gelecek hakkında plan kurmayı da bırakmıştım. Hiçbir şey yapasım gelmiyordu. Yeni yerler görme, yeni insanlar tanıma, yeni deneyimler edinme fikirleri artık bana çok uzaktı. Tek düşünebildiğim şey kaybettiklerim ve kaybetmenin verdiği acı olmuştu.
Sıcak suyun vücudumda süzülüşünü hissettim.
Aynaya bakmayalı uzun bir süre olmuştu ve evdeki tüm aynaları kaldırmıştım. Elimi yüzüme götürdüm. Sakallarım çok uzamıştı ama kesmeyi düşünmüyordum. Umursamıyordum da...
Duşta işim bitince pencerelerden birini açtım ve kahve yapmaya koyuldum. Ayılmaya ihtiyacım vardı. Uykusuzluktan düşüp bayılacak hale gelmediğim sürece uyumayı başaramıyordum.
Düşünmeyi nasıl durdurabilirdim? Kafamdaki sesleri nasıl susturabilirdim? Gözlerimi kapayıp kahvemi yudumladım.
Bir süre her şeyin karanlık olması beni çok rahatlattı fakat bunu uzun bir süre yaparsam kendimi cenaze gününde buluyordum. Sonra tekrar aynı döngü...
Annem, sahi ya annem gelecekti yarın akşam.
Oturduğum yerden kalktım ve üzerime kalın bir şeyler geçirip balkona geçtim. Güneş doğmak üzereydi. Eskiden ne zaman güneşin doğuşunu izlesem içime bir umut doğardı ama bunu yapmayı bırakalı da uzun bir zaman olmuştu. Güneşin doğuşunu izlemeyi bırak, gündüzleri güneş görmemek için uyuyordum sürekli. Etrafın sakinliğini dinledim bir süre... Kuşlar yalnızlığıma şarkılarıyla eşlik ediyorlardı.
Nasıl aşacaksın onu düşünmeyi?
Güneş doğduğunda kahvem de bitmişti. İçeri girdim ve etrafa göz gezdirdim. Annem bu dağınıklığı gördüğünde deliye dönebilirdi. Uyku bastırmadan önce dağınıklığı kabaca yok edip evi biraz süpürdüm. Gerçi o ne olursa olsun evde detaylı bir temizlik yapacaktı ama olsun. İşlerim biter bitmez kendimi yatağa postaladım. Her zamanki gibi bir buçuk saatlik tavan izleme ritüelinden sonra uyuyakalmışım...***
Zilin ard arda çalmasıyla eşekten düşmüş gibi uyandım. Üstüme başıma ayaküstü çeki düzen verip kapıyı anneme açtım. Onu bu kadar uzun beklettiğim için çok sinirli olduğu gözlerindeki alevlerden okunuyordu. ''Oğlum iki saattir seni haberdar etmek için arıyorum, açmıyorsun. Yirmi dakikadır da kapı çalıyorum. Çilingir çağıracaktım az kalsın valla... Ne bu hal böyle?''
''Uyuyordum anne ya duymamışım kusura bakma... '' diye kestirip attım. ''Yine gece uyumadın değil mi?'' diye azarladı beni içeri geçerken.
Bundan fazlası olmuştu, yanıtlamadım. Elindeki minik bavulu içeri taşımasına yardım edip kapıyı kapadım. Uzunca sarıldıktan sonra anneme bir yorgunluk kahvesi yapmak için mutfağa yöneldim. Annem halimi hatırımı soruyor, bense onu kısaca geçiştiriyordum. Şirket onu gün geçtikçe daha çok yoruyordu ve hisseleri devralmamın zamanı geldiğini hissetmiştim. Fakat nasıl yapacaktım bu psikolojideyken, bilmiyordum. Babamın ben küçükken ölümünden sonra annem bana hem anne hem baba olmuştu. Babamın yokluğunu hiçbir zaman hissettirmemişti bana. Saat neredeyse dokuza yaklaşıyordu. Biraz daha oturduktan sonra yüksek ihtimalle uyuyacaktı. Muhabbeti kısa tutup odamı anneme hazırladım. 1+1 evin dezavantajları...
Annem hislerimi az çok anlayıp üzücü konuları açmıyordu benim için. Daha çok işten, arkadaşlarından, evde ne kadar yalnız olduğundan bahsediyordu. Yanına taşınmam konusunda ısrarcıydı. Hele ki Nükhet'ten sonra.***
Saat sabah sekiz gibi annemin seslenmesiyle uyandım. Annem uyuduktan sonra elimde kitapla uyuyakalmışım. Lavaboya gittiğimde annemin aynayı yerine koyduğunu gördüm. Gözlerim aynadaki yansımama çarptığında kendimi tuhaf hissettim. Yabancı birine bakıyor gibiydim. Sakallarım tahmin ettiğimden daha çok uzamış, yeşil gözlerimin altı uyksuzulktan çökmüş ve morarmış, kilo kaybetmem sebebiyle yüzüm çökmüştü. Sahiden bu kadar bitik mi görünüyordum? Saçlarım da uzamıştı... Yüzüme su çarpıp çıktım. Annem hazır ve nazır beni bekliyordu. ''Hayırdır anne bir yere mi gidiyorsun?'' Annem şöylece bana bakıp neşeli bir tavırla yanıtladı beni. ''BİZ gidiyoruz, kahvaltıya. Hadi giyin seni bekliyorum.'' Karşımdaki Berkan olsaydı çoktan yüzümü buruşturup itiraz etmiştim. Fakat anneme itiraz edemezdim çünkü uzun bir süre sonra görüşmüştük ve onu üzmek istemiyordum. Altıma en rahat eşofmanımı geçirdim. Üzerime siyah bir kapşonlu alıp şişme montumu geçirdim ve cüzdan, telefon, araba anahtarı üçlüsünü cebime koyup çıktım odadan.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KENDİNE İYİ BAK SEVGİLİM
Romance* Karan, hemen yanında oturan Çağıl'ın gözlerinin içine dolu dolu baktı. Şöminenin ateşinin loş ışığı yüzlerini aydınlattıkça sakladıkları duyguları da gün yüzüne çıkarıyordu. Çağıl kendini suçlu hissediyordu. Karan'ın bakışlarından kaçmaya çalışsa...