0.3

11.2K 466 77
                                    

Oy..

---

"Abi bu fiyata domates mi olur Allah aşkına?! Kilosu 23 TL!" Annemin gür sesi eşliğinde satıcı bir domatesi alıp elinde döndürdü ve övmeye başladı.

"Ablacım bunlar hakiki domates! Tarladan bizzat getirttim ama gelene kadar fiyatı çok çıkıyor, ne yapalım ekonomi mağduruyuz biz de!" diye devam eden sohbeti, yaslanmış olduğum pazar arabasından izliyordum. Annemin bel sorunları vardı ve her seferinde bu arabayı sürmek oldukça zordu. Üstelik bir çukura takıldı mı çıkarmak için arabayı kucaklamak, çok daha zordu.

Annem söylene söylene poşete domatesleri doldururken, cebimdeki telefon titreşti. Elimi atarak ekrana baktığımda -kilit ekranı bildirimlerini kapatmış olduğum için ekrandaki maNga afişi bana bakarak sırıtıyordu- parmak izini okutup gelen bildirime tıklamak yerine önce üstten baktım.

Önlem almak önemli sonuçta.

054**: Yapma Gökçe, bari burada beni gör. (13.15)

Evet bir de bu durum vardı. İki gündür aynı numara tarafından böyle mesajlar alıyordum ve kim olduğuna dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Anneme göz attığımda daha işi olduğunu görünce sohbete tıklayarak yanıt yazmaya başladım.

Gökçe: bu sıcakta kalabalık pazarda ter kokusu içerisinde sen ol da gör bak yazabiliyor musun

Gökçe: özellikle kindar bakışlı teyzeler varken (13.15)

Anında görüldü olan yazıyla gözlerimi devirirken o yanıt yazıyordu. Telefonun başında uyuyordu sanırım.

054**: Yine mi pazardasın?

Gökçe: kırk yıllık asker arkadaşı mıyız yani benim haberim neden yok

Gökçe: yine mi derken

Gökçe: şu an senin kim olduğunu düşündüm de.. (13.20)

054**: Kimmişim?

Gökçe: ulan puşt Melih yoksa sen misin (13.25)

054**: Melih mi? O kim? Seni rahatsız mı ediyor? (13.26)

Mesajları okurken gözlerimi kıstım ve o puştun bu kadar nazik yazamayacağını anlayıp telefonun ekranını kilitleyip cebime attım. Her kimse cidden benimle kafa buluyordu. Üniversite bir yıl önce bitmişti, eğer oradan biriyse yakardım çırasını.

Etrafa bakınca annemi göremeyip tedirgin oldum. Aldığı poşetler hala tezgahtaydı ve satıcı abi sürekli bana bakarak kaçıp kaçmayacağımı kontrol ediyordu. Şu an kendimi annesi ürünleri kasaya bırakıp başka bir şey almaya giderken annesinin arkasından bakan velet gibi hissediyordum.

Geçen tedirgin dolu bakışmaların ardından annem sonunda gelmiş ve parayı ödeyerek poşetleri arabaya koymuştu. Her hafta sürmekten kollarımın sızladığı dolu pazar arabasına bakarak ofladım. Çok ciddi söylüyorum bu alet işkenceden başka bir şey değildi. Hangi ara el arabasını bırakıp bu pazar arabalarına kalmıştık, bilmiyordum.

Sapını tuttuktan sonra ayağımla alt kısmını iteleyerek hafif çapraz halini alan arabayı sürerken annemin dakika başı durup birilerini sorması bana hiç yardımcı olmuyordu.

"Anne, bak, zaman geçti, teknoloji çok iyi, neden artık kapıya sipariş etmek yerine bu eziyeti görüyoruz?" Dediğimde yanımda yürüyen annem ters ters baktı bana.

"Onlar ne anlar, domatesin kırmızısından, salatalığın kütüründen, biberin acı olmayanından?" dediğinde arkamda sürüklediğim arabaya bakış attı. Kadın bana o kadar çok güveniyordu ki arabayı bırakıp bırakmayacağımdan emin değildi.

"Aman anne sen de anlamıyorsun ki zaten, geçen aldığın biber o kadar acıydı ki babam‐" dediğimde kızgın gözlerine bakıp sustum. Sanırım babamın o biberi yedikten sonra tuvaletten çıkamayıp hastaneye gitmesi detayına gerek yoktu.

Güneş hala tepedeydi ve kahrolası pazar bize oldukça uzaktı. Sırtımdan terler akarken soluk soluğaydım ve telefondan ha bire gelen mesajlar sinirimi bozuyordu.

En son korktuğum başıma gelmiş ve arabanın tekerleği çukura sıkışmıştı.

Ama ben demiştim eve sipariş edelim, diyerek ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.

"Görkem, oğlum çabuk gel de yardım et, yoksa bu araba eve gidene kadar bayılabilirim." diyen annemin sözleriyle arabayı kucaklamayı bırakıp uzaktan gelen abime baktım.

Teşekkür ederim Allah'ım. Zaten gördüğün gibi hiç sızlanmadım.

Benden üç yaş büyük olan abimin arabayı eve taşımasıyla sonunda eve varmıştık. Kendisi benim aksime üniversite sonrası part time iş bulmuştu ve şu an çalışıyordu. Birileri bir ben değildi yani.

Odama girip kapıyı kapattım ve camı açıp uzanmak istedim. Camın kulpunu çevirdikten sonra iki katlı olan bu evin, ikinci katına, üstelik benim odamın camına koyulan not kağıdına kaşlarımı çatarak baktım ve elime aldım.

'Sana nasıl ulaşılır bilmiyorum. Bari olan ulaşım yollarımı kapatma. Ben, Bay Nokta.'

---

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

---

Dediğim gibi arada düz yazı bölümleri de atarım ama sizi sıkacak kadar uzun olmaz.

Geleceğimiz Gökçe gibi olmaz inş. İşsiz falan ayy.

Sevgilerle*

HİÇ Mİ? | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin