Tüm ailemin yaşadığı malikane şehir merkezine 1,5 saat uzaklıkta, yüzyıllardır aileme ait olan ormanın ortasında duruyordu. Bir evden çok korku filmlerinden fırlamış perili şatoyu andıran beş katlı yapı, görüntüsünün aksine gerçek bir yuva. Sayılı yatılı personel ve korumanın olduğu, sadece aileden olanların girip çıkabildiği bir yer. Ani saldırıları önlemek amacıyla ormanın geneline mayın döşenmiş olsa da gezmek ve keyifli zaman geçirmek için ideal olan güvenli alanları da var. Dediğim gibi burası bir yuva. Ailem; annem ve kardeşlerim, Daejung amca ve iki oğluyla paylaştığımız bir ortak alan. Burada misafir ağırlamayız, iş görüşmeleri yapmayız. İş görüşmeleri ve ortaklık anlaşmalarını genelde bir otelde ve ya şehirde bulunan göstermelik iki katlı evde yapılır.
Araba otobandan uzaklaşıp orman yoluna girdiğinde Jaeyun, yeşilliği büyülenmiş gibi izliyordu. Göklere kadar uzanan çam ağaçları, son baharın sonlarında olmamıza rağmen hala daha canlı renklerini koruyan yaban çiçekleri, ormanda yaşayan zararsız hayvanlar ve devasa mavi göl onu fazlasıyla etkilemiş görünüyordu. Araba malikenin karşısında durduğunda arabadan inmeden Jaeyun'a döndüm.
"Unutma, bu evliliğin babamın isteği üzerine olduğunu bilen sadece Daejung amca ve biz ikimiziz. Bu yüzden uçakta konuştuğumuz hikayeye sadık kal."
Jaeyun kafasını anladığını belirtircesine salladı ve Harua kapısını açtığında arabadan indi. Arabadan indikten sonra etrafı daha detaylı inceleme fırsatı bulmuştu. Geniş bahçeyi, annemin özenle yetiştirdiği çiçekleri ve bir kaç meyve ağacını neşeyle izledi. Bitkileri sevdiği aşikardı. Malikanenin etrafını sarmış eli silahlı, eğitimli korumaları görmezden gelse de, gerildiğini farkediyordum. Siyah sırt çantasının sapını sımsıkı tutuyordu.
"Hadi gel, önce ailemle tanış. Sonra sana ormanı gezdireceğim." dedim biraz rahatlamasını umarak. Elimi uzattığında zarif bir şekilde gülümseyerek elimi tuttu. Valizleri içeri taşımaları için Riki ve Harua'ya onların anlayacağı türden bir bakış attığımda kısa bir baş selamıyla beni anladıklarını belirttiler. İkisi de genç yaşlarına rağmen çevik ve zekilerdi. Ve benim kardeşlerim kadar güvendiğim sağ kollarımdı. Kapı biz daha çalmadan açıldı. Çocukluğumdan beri aşina olduğum bir yüz, çalışanların bir nevi rehberi olan yaşlı kadın ikimizi gülümseyerek karşıladı. "Hoş geldiniz, efendim." Saygılı bir şekilde eğildiğinde ben de onları bir baş selamıyla selamladım. Dikkatli ve büyünlenmiş bir şekilde Jaeyun'u süzüyorlardı. Jaeyun, saygıyla eğilerek onları selamladı. Yaşlı kadın eliyle salonu işaret ettiğinde Jaeyun'u çekiştirdim. Sırf onu görmek için salonda toplanmış aile fertlerimi gördüğünde birazcık geriledi. Neredeyse tüm hayatı boyunca tek başınaydı ve bir anda bu kadar insanın bulunduğu ev onu ürkütmüş olmalıydı. Güven verircesine elini sıktığımda, gergin bir gülümseme yerleşti suratına.
"Bu Jaeyun." dedim lafa nasıl gireceğimi bilemediğim için. "Onu sizinle daha önce tanıştırmayı çok isterdim ama biliyorsunuz ki, babamın sağlık durumuyla alakalı oldukça zor günler yaşıyorduk. Her şey çok ani yaşanmış gibi gözükse de Jaeyun ile bir süredir beraberiz."
"Selam." dedi Jaeyun zarif bir şekilde saygı göstermek için eğilerek.
"Jaeyun'a evlenme teklifi ettim ve artık bizimle yaşayacak. Buraya alışmasını ve hepinizle en kısa sürede kaynaşmasını istiyorum. Ona da bana duyduğunuz gibi saygı duymanızı istiyorum. O artık aileden."
Annem anında öne atılarak kocaman bir gülümsemeyle ona sarıldı. "Selam, tatlım. Aileye hoş geldin." Sarılmayı sonlandırıp biraz geri çekildiğinde, annemin kocaman gülümsemesi Jaeyun'a bulaşmıştı. Jaeyun, nazikçe kendini tanıtırken ilgiyle Jaeyun'u süzen gözleri neşeyle parlıyordu. Gözlerini Jaeyun'dan almayı başardığında umutla bana baktı. Sadece bir adım attım ve kollarımı ona sardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
d!e for you' jakehoon [on hold]
FanfictionPark Sunghoon acımasızdı. Elleri sayısız kez kana bulanmıştı ve bu onun pişmanlık duyduğu bir şey değildi. Zayıf olanın avlandığı bu dünyada Sunghoon, avcı olmayı tercih etmişti. Çoğu zaman bir kalbinin olduğundan bile şüphe eder, eliyle göğüsünün...