Üzerimde kontrolu olan her ne varsa, onları yatıştırmak ve kontrol altına almak benim için zor. Kontrolu elden vermemeye çalışıyorum. İpleri hep elimde tutmaya, duyguları tarafından yönetilen biri olmamaya çalışıyorum. Çalışıyorum buradaki anahtar kelime. Kimse neden böyle olduğumu anlamıyor, empati kuramıyorlar, beni kalpsizin teki olarak görüyorlar. Ama ben zaten geçmişte bu hataya bir kez düşmüştüm. Duygularım beni ele geçirmişti ve kontrolü başka birinin ellerine hiç düşünmeden bırakmıştım. Bu da benim sonum olmuştu. Hayatımın en büyük hatasıydı diyemem, yine de bir hataydı.
Boyaların rastgele bir şekilde sıçratıldığı, karmakarışık bir tuvaldim ben. Taşıdığım tüm renkler, attığım her adımla, yaptığım her hatayla beraber işlenmişti üzerime. Çoğunlukla kırmızı vardı, çünkü fazlasıyla kan akıtmıştım. İnsanları kendi çıkarlarım için kırmıştım ve bundan pişman da olmamıştım. Muhtemelen hiç olmayacaktım da. Yıllar önce benim de kanım akıtılmıştı, ben de kullanılmış, kırılmıştım. Ben bir canavardım. Elleri kanla kaplı, yıllar önce en değer verdiği insanı o kanlı elleriyle yerin altına gömmüş bir canavardım. Yine de bilemiyorum. Göğüsümdeki boşluğun sebebi kalbimi onunla beraber gömmüş olmam mı, yoksa kalbimin tekrar birleşemeyecek kadar küçük parçalara ayrılmış olması mı bilemiyorum.
Çoğu zaman geçmişi düşünmem, hatta anılarımda kaybolmam. Duygusal biri değilim, hiç de olmadım. Fakat bazen, geçmişle ilgili karşıma çıkan her hangi bir şey beni kafamın içine hapsediyordu. Tıpkı şu an ellerimde tuttuğum kolye gibi.
"Hala uyumadın mı?" Jaeyun odaya girdiğinde bakışları anında beni buldu. Heeseung'ın Sunoo'dan almış olduğu notlarla beraber kütüphanede ders çalışmaya karar vermiş, onu beklemeden uyumamı söylemişti. Dizinin bir karış üzerinde biter siyah bol şortu ve siyah bol tişörtüyle çoktan yatmaya hazır görünüyordu.
"Uyku tutmadı."
Jaeyun başka bir şey demeden yatağa, hemen yanıma oturdu. "O ne?" diye sordu meraklı bir şekilde. Kolyeyi avucumda saklamayı bıraktım ve ona doğru gösterdim. Elimden alıp incelemeye koyuldu. "Çok güzel görünüyor."
"Öyle." dedim kaşlarımı çatarak. Kolyeyi ilk aldığım zamanlarda fazla beğenmiştim ama şimdi gözümde öylesine basit, neredeyse milyon dolar olmasına rağmen öyle sıradan ve dandik geliyordu ki gözüme.
"Kimin bu?" Aslında uğur böceği şeklindeki kolye ucunu çevirse arkasında yazan ismi görebilirdi. Ben ona söylemeden bunu anlamış gibi kolye ucunu çevirdi. Hajoon yazısı yıllar boyunca hiç silinmemişti. Ne tuhaf. Oysa artık ne sesini, ne yüzünü, ne de bana hissettirdiği güzel duyguları hatırlıyordum. Sadece saf öfke, nefret ve kırgınlık doluydum. İhanete uğramış hissediyordum. "Eski sevgilin mi?"
"Hmm."
Jaeyun kolyeyi komidinin üzerine bıraktı ve ardından bana döndü. "Bunu konuşmak ister misin?" diye sordu. Kafamı olumsuz anlamda salladığımda, yüz ifadesi değişti. Ne hissettiğini ve düşündüğünü anlayamıyordum. Ki bu rahatsız ediciydi. "Sana bir teklifim var."
"Neymiş o?" diye sordum.
"Bir oyun oynayacağız. İkimiz de birbirimize, her gün kendimizle ilgili bir şey anlatacağız." dedi. "Sen bugün bana Hajoon ile olanları anlatacaksın, ben de sana bilekliğimin hikayesini." Sol bileğini havaya kaldırarak bilekliğini gösterdi. Sadeydi, hiç bir abartısı yoktu. İncecik, sarı bir demir parçasının üzerine 'carpe diem' yazıyordu sadece.
"Bunu anlatmam, ya da bu oyunu oynamamız ne işe yarayacak?"
"Birbirimizi daha iyi tanıyacağız, Sunghoon." dedi gözlerini devirerek. "Söz veriyorum, sana Jay'e bile anlatmadığım şeyleri anlatacağım. İzci sözü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
d!e for you' jakehoon [on hold]
FanfictionPark Sunghoon acımasızdı. Elleri sayısız kez kana bulanmıştı ve bu onun pişmanlık duyduğu bir şey değildi. Zayıf olanın avlandığı bu dünyada Sunghoon, avcı olmayı tercih etmişti. Çoğu zaman bir kalbinin olduğundan bile şüphe eder, eliyle göğüsünün...