episode 5 ;

1K 145 508
                                    

Baader Meinhof. Yaşadığım şey buydu. Algıda seçiçilik anlamına gelen bu fenomen, öncesinde farkında olmadığınız biri ya da bir şeyin,  farkettiğiniz andan itibaren sürekli karşınıza çıkmasına, dikkatinizi çekmesine deniyor. Son üç gündür Jaeyun'un sağ bileğindeki dövmesinin sürekli gözüme girmesinin başka bir açıklaması yoktu. Ellerini yıkadığında, üzerini değiştirdiğinde, yemek yediğinde ve başka bir sürü şey yaptığında dövmesi bana 'ben burdayım' diye bağırıyordu. Jaeyun dövmesini gördüğüm gün elini kibar bir gülümsemeyle geri çekmişti ve hiç bir açıklama yapmamıştı. Bana bir açıklama yapmak zorunluluğu yoktu gerçi. Yine de aklımda bir sürü farklı düşünce dönüyordu. Ne olduğu, başına neler geldiğ gibi bir sürü şey düşünüyordum. Jaeyun'un bir ailesi yoktu, bir arkadaşı var mı bunu da bilmiyordum. Her ne yaşadıysa, umarım ki tek başına atlatmak zorunda kalmamıştır.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu Jaeyun neşeli bir şekilde çalışma odama dalarak. Normalde buraya pek uğramazdı ama canı sıkılmış olacak ki aniden ortaya çıkmıştı.

"Çalışıyorum. Bir sorun mu var?" Jaeyun kafasını hızlı hızlı iki yana sallayarak odanın ortasına doğru geldi ve Heeseung'ın karşısındaki sandalyeye oturmak yerine, çalışma masasının etrafından dolanarak yanımda dikildi."Neden oturmuyorsun?"

"Çünkü senin yanında sandalye yok."

Heeseung çaktırmamaya çalışarak güldü ama bakışlarımı görünce elindeki kağıtları incelemeye geri döndü. Jaeyun'a döndüm ve son bir haftadaki bu yapışkan tavırlarının sebebini anlamak istermişcesine yüzünü inceledim. Onunla bir kaç kez şehre inmiştim, sayısız kez yürüyüşe çıkmıştım, saatlerce süren konuşmalar yapmıştım ve artık zeytin sevmesi dışında da bir sürü bilgiye sahiptim onun hakkında. Kendisini benim yanımda rahat hissettiği için mi bu kadar yapışkan biri haline gelmişti acaba?

"Ne bu?" diye sordu üzerinde hala daha anlamaya çalıştığım bir cümle yazan kağıdı okumaya çalışarak.

"Bir not." dedim. "Fakat ne anlama geldiğini çözemiyorum."

Kağıdı rahatça okuyabilmesi için masanının üzerine bıraktım. Jaeyun cümleyi incelerken elimi saçlarımın arasından geçirdim. Dün kulüplerden birisine daha saldırı yapılmıştı ve saldırıda adamlarımız yaralanmıştı. Duvarların her birine üzerinde ne anlama geldiğini bir türlü çözemediğim cümlelerin yazılı olduğu kağıtlar yapıştırılmıştı. Daejung amcaya bir kaç gündür ulaşamıyorduk, yazı latinceydi. Kahrolmuş çeviri programları da işe yaramıyordu. Bir an aklıma Jaeyun'un Daejung amcayla olan latince konuşması geldi.

"Omne ignotum videtur perfectum." dedi Jaeyun akıcı bir şekilde cümleyi okuyarak. "Hmm, sanırım bu bir Edgar Allan Poe alıntısı."

"Ne dedin?" diye sordu Heeseung hevesle. Dün geceden beri kaydettiğimiz ilk ilerleme sayılırdı bu.

"Edgar Allan Poe. Çoğunlukla gizem ve macabre üzerine öyküler yazmış bir amerikan edebiyatçı. " dedi Jaeyun.

"Macabre ne be?" dedi Heeseung çatık kaşlarıyla. Jaeyun açıklamak için dudaklarını araladığında Heeseung elini kaldırarak onu durdurdu. "Nefesini boşa harcama. Açıklasan bile en fazla beş dakika aklımda tutabilirim. Kağıtta ne yazıyor?"

Jaeyun cümlenin latince halini tekrarladı. Ardından tek eliyle şakağını kaşıdı. "Bilinmeyen her şey mükemmel görünür anlamına geliyor." diye yanıtladı nihayet.

Heeseung çeviriyi üzeri mavi simlerle kaplı defterine not aldı. Gerçekten bu defteri her gördüğümde kaşlarım çatılıyordu. Heeseung'ın kişiliğine çok uzak bir tarzda defterdi.

d!e for you' jakehoon [on hold] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin