episode 10 ;

1.1K 137 351
                                    

Hayatımda ilk kez böylesine her şeyi yıkıp dökmeye, herkesi tüketmeye yetecek kadar kavurucu bir hiddet hissediyordum. Böylesine bir sinir akımını neden yaşıyordum onu bile bilmiyordum ama kanım kaynıyor, kör edici kızgınlık mantıklı düşünmemi engelliyordu.

"Her şey yolunda mı?" diye sordu Jaeyun koluma dokunarak. "Ordan çıktığımızdan beri tuhaf davranıyorsun ve gergin gözüküyorsun."

"Seni ilgilendirmez." diye çıkıştığımda Jaeyun kafasını bıkmışcasına iki yana salladı. Çoktan evin önüne gelmiştik çünkü ben yemeği iptal etmiştim.

"Ruh hastası." dedi arabadan inmeden hemen önce. Öfkeyle araba koltuğunu yumruklamaya başladım.

"Jaeyunie sana ruh hastası derken o kadar haklı ki." Herkes arabadan inmiş olsa da Heeseung hala ön koltukta oturuyor, dikiz aynasından bana bakıyordu. "Sorun nedir?"

"İhaleyi aldığım italyanların kulağına gitmiş." diye yanıtladım. Heeseung'ın gözleri şaşkınlıkla büyüdü ve belli belirsiz ağzından küfürler döküldü. İhaleyi aldığımı bilen sadece beş kişi olduğu göz önünde bulundurulursa, Heeseung tek bir cümleyle ne demeye çalıştığımı gayet iyi anlıyordu. Ona en büyük problemimizin bu olmadığını söylemek istiyordum. 'Daha büyük dertlerimiz var, Heeseung. Jaeyun bir Castelli ve bu konuda ne yapacağımı bilmiyorum' demek istiyordum ama Euijoo'nun net bir şekilde aramızda bilgi sızdıran biri olduğunu iddia etmesi beni düşündürüyordu. Artık birine bir şey söylemeden iki kez düşünmem gerekiyordu.

"Öyleyse Karanlık Kardeşlik ile çatışmaya hazırlanmamız gerekiyor değil mi?"

"Karanlık Kardeşlik sikimde bile değil. Kafayı uyuşturucuyla bozmuş bir avuç aptaldan oluşuyorlar sadece. Benim derdim bilgiyi uçuran kişi."

"Eh, çok fazla seçeneğimiz yok sonuçta. İstersen her birini gizli bir şekilde izleyebilirim." dedi Heeseung omzunu silkerek.

"Sen onları izlerken, seni kim izleyecek Heeseung?" Heeseung'ın yüzündeki gülümseme dondu. Kaşları anında çatıldı. Beni tanıyordu, beni çok iyi tanıyordu. Tek bir cümleyle ne kastettiğimi en iyi o anlardı zaten. Neden böylesine öfkeli olduğumu da biliyordu. Açık bir şekilde tek şüphelim vardı.

"Benden şüpheleniyorsun demek." Beni dikiz aynasından izlemeyi bırakıp direkt bana döndü. Sinirlerinin bozulduğu belliydi. Eli yumruk halini almış, çenesini sıkıyordu.

"Öyle bir şey söylemedim."

"Sen hiç bir zaman düşündüğün şeyleri söylemezsin zaten."

"Eh, madem düşündüğüm şeyleri söylememi istiyorsun, söyleyeyimx Her zaman bir gölge gibi peşimdesin, Heeseung. Attığım her adımdan haberdarsın. Elimdeki tüm dosyalara ve iletişim bilgilerine erişimi olan tek kişi sensin. Akıcı bir şekilde italyanca konuşman da işin cabası."

"Ben italyanım, seni aptal, elbette akıcı bir şekilde italyanca konuşacağım." Heeseung yüksek bir sesle konuştu. "Tüm bu aptalca sebepler yüzünden benden şühpelendiğine inanamıyorum."

"Heeseung, emin ol benim yerimde olsan sen de istemeden benden şüphelenirdin."

"Hayır, seni ahmak. Sen benim arkadaşımsın, Sunghoon. En yakın arkadaşımsın. Bu lanet olası dünyada güvendiğim tek insansın. Ben de senin için öyleyim diye düşünüyordum. Fakat belli ki değilim."

d!e for you' jakehoon [on hold] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin