kıskançlık

32 2 3
                                    

"Hayatta gelmem."

"Ama çok eğlenceli olacak!"

"Okula daha yeni geldin amına koyayım, nasıl anında davet edildin?"

Jeongguk oflamış, kendini yatağıma atmıştı. Ailesi ve üvey ailem beklediğimizden çabuk yeniden anlaşmaya başlaması ile birlikte, Jeongguk bizim evimizde yatar kalkar olmuştu.

"Ben her türlü gideceğim." Dedi kısık bir sesle.

"Sarhoş olma." Dedim uyarır bir ses tonu ile.

"Eğer gelirsen bana sahip çıkabilirsin." Dedi yeniden gelmem için teklifte bulunurken.

"Neden Jimin ile Yoongi'yi davet etmiyorsun?"

"Onlar zaten davetli!"

Derin bir nefes vermiş, sıcaktan dolayı üzerimdeki tişörtü çıkarıp Jeongguk'un yanına yatmıştım. 

"Seni ilk defa tişörtün olmadan görüyorum, fakat bu bandaj da ne?" Dediğinde, tişörtümü çıkardığım ana küfürler etmeye başlamıştım. Jeongguk'a açıklayamazdım. İsmimi öğrenirse beni de öğrenirdi. Benden uzaklaşırdı, bunu kaldıramazdım. Jeongguk tarafından uzaklaştırılmayı kaldıramazdım.

Jeongguk hüzün akan gözleri ile (en yakın böyle anlatabilirim sanırım) bana bakmış, ben de ona baktığımda gözlerini bandajıma dikmişti.

"Eğer orada bir yaran varsa; yaraların seni çirkin yapmaz Taehyung."

Bir şey diyemedim, yalnızca elini üzerine kendi elimi koymakla yetindim. Jeongguk gülümsedi bu hareketime karşın.

"Seni hiçbir şey için zorlayamam, fakat benimle olmanı istiyorum. Ne olursa olsun, ben senin yanında olacağım. Bu yolda bana güven olur mu?"

"Tamam..." Dedim sessiz bir şekilde. Böylece hemen yerinden fırladı ve yataktan kalktı. Ne olduğunu anlamamış bir şekilde ona baktım.

"O halde, saat sekizdeki partiye gidiyoruz!" Dediğinde az önce yaşadığımız şey ile partinin alakasını çözmeye çalışıyordum. Bunu anlamış olacak ki, yatakta oturmayı başlamış benim dibime girdi ve gülümsedi.

"Nereye gidersem seni de yanımda götüreceğim, bundan sonra ayrılmak yok."

Dudağım büzülmüş, kaşlarımın ucu havaya kalkmıştı. Dayanamıyordum, beni bu kadar önemsemesine dayanamıyordum. Nasıl oluyordu, nasıl benim gibi birisine bu güzel gözlerle bakabiliyordu? Nasıl saçlarını her geriye atıp bana baktığında gözlerindeki o masum ışıltıyı görebiliyordum? Belliydi; ben Jeongguk'u sevgisini hak etmiyordum. Ne de olsa ne ailem ne de ben sevebilmiştim kendimi. Başkası -o kişi Jeongguk olsa bile- nasıl uzun bir süre beni sevebilecekti ki?

"Hadi kalk." dedi ve beni yerimden kaldırdı. Kendisi giyinik olduğundan ve sekize yalnıca bir saat kadar kalmış olduğundan dolabıma doğru ilerledi ve kendi kafasına göre bana bir şeyler çıkardı. Çıkardığı şeyler oldukça normaldi, -kendisi de çok sade giyinmişti, küçükken bile sevmezdi zaten süsü- nirvana oversize tişört, altına kargo bir pantolon ve büyük botlar. Ona baktım; o'da siyah oversize bir tişört altına ise bola kaçan bir pantolon giymişti. Pantolonun yandan bir sürü cebi vardı. Üstünde ise arkasında kaburga olan uzun bir deri ceket giymişti. Altında ise alakasız ama güzel duran converslerini giymişti. Bence onu özel kılan kısım her yerine takmış olduğu takılardı. Güzel görünüyordu.

Makyaj masasının önüne geçmiş, çekmecenin kulpunu tutmuştu. Ardından bana dönmüş, açmak için izin istemişti. İzin vermiş, takıları çıkarmasını beklemiştim.

"Burası tamamen sargı bezi dolu..." Dedi ve bana şaşırmış gözlerle baktı. Yerlerini değiştirdiğimi hatırlamıyordum.

"Orada olmaları gerekiyordu, alt çekmeceye-" Dediğimde alt çekmeceyi açtı ve bulduğu takılarla gülümsedi. Takılardan bazılarını çıkardı ve kıyafetlerin üstüne koydu.

vincent | taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin