Karısı mı?
Gerçi, karısı olması oldukça doğaldı. Üremeseydi şu an Jeongguk yanımda oturamazdı.
Barmen bir kâğıt ve mürekkep çıkarmış. Cebinden çıkardığı kalem benzeri ince uzun şeyi mürekkebe batırdıktan sonra kâğıdın üzerine bir şey yazmıştı. (Kâğıt diyordum fakat b şey tam olarak kâğıda da benzemiyordu. Önceden derslerde de hiç böyle bir şey görmemiştim.)
"O yazdığın kâğıdın adı ne, daha önce hiç görmemiştim." Dedi Jeongguk.
"Bu kasabaya özgün bir şey olduğunu söyleyebilirim." Demişti barmen. Bir şey dememiş, kâğıdı alıp yola çıkmıştık.
"Birilerine mi sormalıyız adresi?" Dediğim anda kağıttaki mürekkep akmış, yerine nasıl gideceğimize ait bilgiler çıkmıştı. Jeongguk korkudan elinden kâğıdı düşürdüğünde, kâğıt havada kalmıştı. Şaşkınlığım git gide artmıştı.
"Ödüm bokuma karıştı." Dediğinde başımı sallamış, havada duran kâğıdı alıp Jeongguk'un elini tuttuktan sonra kâğıtta yazana göre ilerlemeye başlamıştım.
Kapıttaki bütün yazılar akıp, kâğıt uçarak gittiğinde geldiğimizi anlamıştım. Önümüzde oldukça büyük bir ev vardı.
"Burası sanırım." Dediğimde Jeongguk başını sallamıştı. Derin bir nefes alarak kapıya vurdum. İki dakika kadar sonra kapı açıldı. İçinden perişan halde bir kadın çıktı.
İkimizde saygı gereği önünde eğilmiştik.
"Kime bakmıştınız?" Dedi kadın bizi süzdükten sonra.
"Şey, Jeon Jungkook'un karısı siz misiniz?" Diye direkt lafa girmişti Jeongguk. Kadın ilk başta şaşırmış, sonra ise başını eğmiş kapıyı sonuna kadar açarak içeri girmemiz için izin vermişti. Ayakkabılarımızı çıkarmış, kadının gösterdiği yere koyarak koridorda yürümeye başlamıştık.
"Buradan lütfen." Dedi kadın. Böylece gösterdiği yere girdik, Kore'deki tarihi evlere benziyordu içerisi. Salonun kapısı veya duvarları yoktu. Merdiven bile buradaydı.
Yan yana olan iki mindere oturmuştuk.
"Çay ister misiniz?" Dediğinde, başımı sallamıştım. Böylece kadın mutfağa gitmişti. Normalde çay çok sevmezdim fakat hem çok acıkmıştım hem de çok susamıştım. Jeongguk'un da aynı şekilde olduğunu biliyordum. Nehirden su içebilirdik ya da barda bir şeyler içebilirdik fakat o telaş ile aklıma bile gelmemişti. Birkaç dakika sonra kadın elinde bir tepsiyle gelmişti. Şansımıza yanına yemişte koymuştu.
Saygısızlık olmasına rağmen hemen çayı elime almış, birazını içmiştim. Sıcaktı fakat o an gerçekten hiç umurumda olmamıştı.
"Susamış olmalısınız." Dedi kadın tebessüm ederek. Başımı salladım ve çayı geri tepsiye koydum.
"Konuyu çok fazla uzatmak ve vaktinizi çalmak istemiyorum. Yakın zamanda ne olduğunu biliyoruz ve bazı sebeplerden ötürü Jungkook'un şu an nerede olduğunu, ya da nerelerde olabileceğine dair bilgi edinmemiz lazım. Bizi size yönlendirdiler." Dedim.
Kadın başını salladı. "Bütün kasabada o olay yaşandıktan sonra, samurayların yaşadığı yere gitmişti. Onları öldürmek için. Park Jimin ve Min yoongi onu takip etmişlerdi. Nereye gittiğini biliyor olmalılar." Dediğinde başımı sallamıştım.
Çalan kapıyla kadın özür dileyerek ayağa kalkmış, ardından kapıya doğru gitmişti.
"Jimin ve Yoongi demek..." Dedim elimi çeneme koyarken. İçeri giren çocuğu gördüğümde bayağı şaşırmıştım çünkü Jeongguk'a çok benziyordu. Adam oldukça endişeli görünüyordu. Bizi bile fark etmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vincent | taekook ✓
FanfictionKim Taehyung ve Jeon Jeongguk, kaderin kırmızı ipleri ile birbirine bağlanmış kişilerdi. !Olağanüstü olaylar !Rahatsız edici olabilecek sahneler tamamlandı Mantık hatası bulundurur (üşenmediğim herhangi bir zaman) düzenlenecektir.