15. Arap atı ve ihanet daniskası.

3.7K 456 403
                                    

selammm

normalde bölüm atmayacaktım çünkü aşırı yorgunum ve eve geç geliyorum ama bu hikayeden güzel tepkiler geldiğinden, kitabın okuyucularına değer diyerekten zorda olsa yazdım...

çokçaaaa yorum görürsem, pazar günü molamın arasına bir yb sıkıştırırımmm.

iyi okumalar. :)



Heyecandan iki büklüm yerimde kıvrılıyordum. Elbette sizler bu çekiyor olduğum sancıyı, şeytan suratlı herifin beni öptüğünden halden hallere girdiğimi sanıyorsanız, kısmen haklısınız. O konuya daha sonrasında derinlemesine anlatacağım. Çünkü bildiğiniz üzere bir akşam yemeği senfonimiz vardı ve sarayının geneli yemeği sandalyesi olan bir masada yeme konusunda bir hayli geri de kalmış, benim büzüşmekten ağrıyan bacaklarıma bir de yemek esnasında put gibi şekil almamla ve asil yeni bir eş çabamla, buna tam olarak yarım saat önce olmaya karar vermiştim, bir hayli zorlanıyordum.

Tam karşımda kaynanam olan kraliçemiz vardı. Yanımda saygıdeğer Medusa. Masanın başında ise ana kraliçe yer alıyordu. Israrla kafasında iki katlı bir saç peruğu kullanıyor, yanaklarına gençliğin iksiri olan pembe allıklardan kullanıyordu. İnsanın gözü bir zamandan sonra bu görüntüye bağışıklık kazanıyor ve sevimli gelmeye başlıyordu.

Önümde de bir ziyafet yer alıyordu. Çok açtım ve zihnime saniyede on kez falan uğrayan sıcak, buraya dikkat, ıslak olan dudakların baskısı geliyor ve daha da yemek yemeye başlıyordum. Bir şeyle meşgul olmam şarttı.

Ama kendimi nasıl kaybetmişsem masada, bana bakan üç çift benzer gözün ifadesiyle höpürdeterek yemeğe başladığım yahniyi yavaşça çiğnemeye başladım. Böyle eğilip yerken, birdenbire ağır çekimle kaşığımı ağzımdan çıkarıp kenara bıraktım ve gülümseyerek üzerimde olan ilgili bakışlara sevimli görünmeye çalıştım. Tahmin ederseniz ki onun yüzüne hiç bakmıyordum, kesinlikle bakamadığımdan değil, iştahım kaçmasın diye yani.

"Ay parçası gibi maşallah, iştahı da pek yerinde." Dedi Ana Kraliçe. Bana öylesine tatlı gülümsüyordu ki, bir başkası bana bunu söylese hakaret olarak algılardım. Ama bu tonton kadına karşı aşırı bir ilgim oluşmaya başladı.

Utanarak kafamı eğdim ve "Affederseniz, stresliyken biraz fazla yemek yerim de" diyerek kaşığımı kenara bıraktım. Tüm iştahım kaçtı ya da artık doyduğumu hissettim. Ama tatlı mı tatlı olan teyze, "Yok canım, çok güzel yiyorsun. Ben yaşlandığım için tüm bu güzel şeylerden mahrum kaldığım için üzülüyorum," diyerek konuyu kendisine bağlamıştı.

Çok iyi bilirdim bu tipleri. Konuyu senden açar ama hemen sonra kendi sorunlarını anlatmaya başlardılar. Yeter ki dertlerini dinleyecek birilerini bulsunlar.

Ona istediğini vererek, "Çok zor cidden de" dedim bir hüzünle. "Sizin yaşınızdakiler çoktan mezarı boylarken siz baya gençsiniz. Bunun sırrını bana da söylemelisiniz," dedim biraz olsun morali yerine gelsin de beni ve lokmalarımı salsın diye. Çünkü karnım tok olsa da sofrada gözüme çarpan pasta tam ağzıma layık bir iştahla parıldıyordu önümde.

Ana Kraliçe tam dayaklık olan laflarıma şuh bir kahkaha attı. "Ne kadar şakacı bir çocuk değil mi Kraliçem," dediğinde, kaynanam olacak mendebur suratlı bana ters ters bakıyor, ama kendi kaynanasına dönerek başını eğiyor ve saygıyla gülümsüyordu. "Evet majesteleri." Diyor ve bana bakıyordu. "Saray için fazla şakacı."

Azrail bana ufaktan ve ufuktan göz kırpıyordu.

Kaynanamdan öğreneceğim çok şey vardı muhakkak ama onun ürkünç bakışlarını asla ama asla ben kendi evlatlarımın eşlerine yapmayacaktım orası kesindi. Ve bir dakika! Evlatlarım... ben ve eşimden olan minik pandalar. Aman Tanrım! Bir öpücükle resmen kandırılmış ve evli olduğumu kabullenmiştim.

prince of my dreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin