29. İş birlikleri ve araya kaynayan savaşlar.

3.6K 429 492
                                    

SELAMMM BEN GELDİM, özlendik mi?

Çok garip bir bölümdü. Love bıraktım sonunda ama kaos alt yazısını bırakarak :)

iyi okumalar...



Sehun sabah okula normal saatinde gelmişti. Her zaman ders zilinden yirmi dakika önce gelmeye özen gösterir ve Jungkook ile vakit geçirmek için bu zamanı iyi değerlendirirdi. Özellikle Taehyung'un okulda olmaması onun da işine geliyordu. Daha rahat ve rakipsiz hissediyordu.

Ve Jungkook'a bu sabah sıcak çikolatalı poğaçalardan almıştı. Ona sıcak sıcak vermek istiyordu. Ancak okulunun daha birinci basamağında kapıda gördüğü kişi ona kaş göz yapmaya başlayınca tedirgin olamadan edemedi. Gözleri etrafı taradı. Son zamanlar da Yoongi dibinden ayrılmıyor ve o sinsi gözlerini suçlayıcı bir şekilde dikerek bakıyordu.

Şu anda onu yanına çağıran kişinin arkasından yavaşça ilerlerken dikkat çekmemek için uğraşıyordu. Jimin'in de aynı hassasiyetle yürüdüğü aşikardı. Tenha olan koridorlardan geçerek fen sınıfına girdiğinde ellerini göğsüne dolayarak içeriye Sehun'un girmesini ve kapatmasını bekledi.

Sehun kapıyı kapattığı gibi önüne dönerek Jimin'e ters bir bakış yolladı. "Senin sorunun ne? Neden beni çağırıyorsun? Biri bunu görürse yanlış anlayabilir." Dediğinde, Jimin sinirle güldü. Jungkook'un nesi bu kadar özeldi onun için, ona baktığında güzel hiçbir şey bulamıyordu çünkü.

"Jungkook mu mesela?" diyordu, ismini dilinde gevelerken. "Arkasından iş çevirdiğini anlarsa bu onu üzer ve seninle konuşmayı keser. Bu da senin zayıf kalbinin acımasına sebep olur değil mi? Yok sayılan bir prens için fazla duygusalsın. Annen bu konuda daha iyi."

Sehun ona bir tepki vererek koz vermek istemediğinde, "Beni neden çağırdığına dair bir cevap duyamadım halen senden?" diyerek onunla olan konuşma süresini olabildiğince azaltmak istiyordu.

Jimin avucunda sakladığı küçük ilaç şişesini Sehun'a uzatarak, "Bunu Jungkook'a içirmeni istiyorum yarışma günü. Fenalaşacak ve yarışmaya katılamayacak. Sende tıpkı havuz günü düştüğü gibi onu kurtarır ve kahramanı olursun." Dediğinde, Sehun onun bu uç isteklerine şaşkınlıkla bakıyordu.

"Bunu yapmayacağım," diyordu. "Bu bir insanın hayatını tehlikeye sokmak demek. Sen benden ne istediğinin farkında mısın?"

"Aptal olma, onu tehlikeye sokmayacak. Kan basıncının düşmesini sağlayarak bayılmasını sağlayacak. Bu birden olmayacağı için kimse senden şüphelenmez. Merak etme o gün orada Taehyung olmayacak. Yurtdışındaki ziyareti annenin dediği gibi uzun sürecek. Yarışmaya yetişemez anlayacağın."

Jimin'in gözlerindeki kararlığa bakarken Sehun bunda kendisinde de olmasını isterdi. Ama bunu yapabileceğini sanmıyordu. Kısa süreli sessizliği, Jimin'in müdahalesiyle sonlandı. "Kendine gel. Ne istiyorsun, Jungkook ondan hoşlanmaya başladı bile. Saraydaki durumlardan sen benden daha çok bilgilisin. Yakında ikisini gerdeğe sokarak mühürlenmelerini isteyecekler. Ona kavuşacağım derken çocuklarını sevmeye başlarsın artık. Unutma. Jungkook senin kaderindi. O sana verilmiş bir sözdü. Her şeyi Taehyung'a kaptırmak istediğinden emin misin?"

Sehun, Jungkook'a aşıktı. Bu saplantılı aşkın korkusundan ne yapacağını bilemezken ders zilinin çalmasına az kalmıştı. Jimin onun almaya gönüllü olmadığı şeyi onun gömleğinin cebine soktu ve gülerek sınıftan çıktı. "Sonra bana bunun için teşekkür edersin," dediğinde, Sehun daha şimdiden çok huzursuzdu.

Ancak bu yaşadığı huzursuzluk hissi çalmaya başlayan telefondan gelen haber kadar kötü değildi. Çünkü bu haberin altında annesinin çıkacağını çok iyi biliyordu.

prince of my dreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin