SELAMMM, huhuhu ben geldim???
Öyle hastayım ki size anlatamam. Bu bölümü nasıl bir kafayla yazdım inanın bilmiyorum. Sadece yazmak için yazmamak için debelendim. Umarım seversiniz ve güzel yorumcular bırakırsınız. Tek tek hepsini okuyorum ve verdiğiniz tepkileri çok ama çok seviyorum 😘
Düzeltmeden atıyorum, kafam kaldırmıyor, sonra yazım hatalarına döneceğim. Şimdilik affınıza sığınırım.
İyi okumalar... ballarım.
Jimin göz yaşlarını silerken annesinin şu anda evde olmamasına seviniyordu. Kendisini bu kadar zayıf bir halde yakalamış olsaydı muhtemelen yine kendisini yetersiz ve güçsüz olduğu için aşağılamaya başlayacaktı.
Ama tüm bu yol ayrımına girerken kararlarını etkileyen oydu. Yarışmaları kazanmak zorundaydı. Yarışmalara katılması için ipotek bıraktığı evleri de bir sebepti. Ancak uzaktayken, kendi hayalleri için sandığı şeyi yaparken mutsuzdu.
Taehyung'u gerisinde bıraktığı için. Bunu bu kadar geç fark ettiği için. Onun daima yanında olacağına inandığı için.
Şimdi geri dönmesi için yalvarması bile onu geriye döndüremezdi. Söylenmiş onca güzel sözlerin altında yatan gerçeğe o da artık biliyordu ve bunu kabullenmek sandığı kadar kolay olmayacaktı ve canı sandığından çok yanacaktı.
Kanepeye uzanmış başını eve yayılan zil sesiyle doğrulttuğun da, yüzünde asılı kalan göz yaşlarını hızlıca sildi. Annesinin gelmesine imkan yoktu. Bugün geç geleceğini saatler önce arayıp söylemişti.
Gelenin o olmasını çok istiyordu. Belki de odur diye düşledi. Belki kendisine söylediği cümlelerden büyük bit pişmanlık duymuştur diye ümit ederek, yerinden sıçrayarak kalktı ve ağzı açık valizinin üstünden atlayarak geçti. Sanki kapısını çalan Taehyung'muş gibisinden bir tavırla kapıyı heyecanla açtığında kendisini büyük bir hayal kırıklığı karşıladı.
Sehun'un annesi açılan kapının ardından Jimin'in bu kıytırık sevincine tiksintiyle bakarken, izin istemeden Jimin'in omzundan itekleyerek içeriye geçti.
"Beni gördüğüne sevinmemişsin gibi görünüyorsun tatlım," diyerek, kendisinin yaşadığı eve göre daha küçük gelen daireye şöyle göz atıp halen kapatmadığı kapının önünde bekleyen çocuğa baktı. "Ne oldu, beni gördüğünden dolayı rahatsız görünüyorsun?"
"Açıkçası sizi bu saatte evime davet ettiğimi hiç hatırlamıyorum."
Kadın, Jimin'in sivri dilinin çok çocukça bularak içeriye doğru geçerken ortalığın dağınık olmasıyla oturacağı düzgün bir koltuk seçerken, Jimin kadına dehşetle izliyordu. Tüm derdinin arasında bu kadının kompleksleriyle uğraşmak istemiyordu. Kendisini bu kadar bu konuda umutlandırıp elinin boş olmasının sebebi oyken.
"Üzgünüm, size ikram edeceğim bir şeylerim yok evimde."
Kadın burada uzun süre kalmaya hevesli de değildi zaten. "Bana en güzel ikramın Taehyung ile birlikte olmandı. Ama bunu da yapamadığına göre, sanırım artık bir işe yarar tarafında kalmamış görünüyor." Diyordu ve Jimin bu kadının her şeyden haberinin olduğunu anlamakta gecikmedi.
Madem her şeyi biliyordu. Kendisini Taehyung'un yanına gönderirken, reddedileceğini de biliyor muydu? Onun evlenme teklifini kabul etmedi diye kendisinden uzak kaldığına inandırmışken, artık tek sebebinin bu olmadığını biliyor olmanın canını ne kadar yakıyor olduğundan da haberi var mıydı?
Şimdi içindeki hüznü, acıyı, öfkesine doğru silkelerken dik başlıydı. "Bu sözleri sarf edebilmek için mi geldiniz buralara kadar, keşke zahmet etmeseydiniz." Diyebilmişti kadına.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
prince of my dream
FanfictionKim Taehyung, ülkenin yakışıklı ve gözde veliaht prensi olarak, gelecekteki krallık görevlerini üstlenmeye hazırlanıyordu. Kralın ani hastalığıyla birlikte, Taehyung'un tahta geçişi hız kazandı ve bu durum, bir an önce evlenmesini gerektiriyordu. An...