47. En dibindeyiz, bundan aşağısı yoktu.

2.8K 340 536
                                    

SELAM... KİMLER YB BEKLİYORDU BAKALIM:d

Vallaha buradan kendimi tebrik etmek istiyorum, bu kadar yoğun geçen bir güne rağmen yine bölüm attım diye. Çünkü neden attım diye sorun, siz çok güzelsiniz lan :) diğer bölümdeki yorumlarınız ve ilhamlarınızı yedim bitirdim, bu bölümde tepkilerinize aşık olursam, yarın gece yine buradayım.

İyi okumalar, bölüm sonu hayatta kalmaya çalışın.


Balkonun köşesine sıvışmış bir halde duruyordum. Sanırım dumura uğradım ve kafamın karıştığını fark edebiliyordum. Bunlarla umutlandırıcı şeyler umuyorken, gururum buna ihtimal vermiyordu? Bilmiyordum. Bu şekilde davranmaya hakkım vardı, yine de... beni huzursuz eden çok daha büyük şeyler varmış gibi kıpraşıyordum yerimde.

En önemlisi Taehyung o halde nereye gitmişti?

Kıskanç ve güvensiz yanım onun Jimin'e gittiğini söylerken, kalbim onun tam tersini söylüyordu. Bu kadar olan patırtıdan sonra gitmezdi. Eğer şerefsizin evladıysa gitsin bakalım, sonra onu kaç limeye ayırıyorum anlardı o zaman.

Tamam, tamam. İyiydim. Her şey yoluna girecekti. Güzel şeyleri manifestolar mısın Jungkook? Şu an da sarayda değilsin, kampa geldin, zengin bir kamp alanı. Birazdan vahşi bir hayvan gelecek ve seni yiyecekti. O hayvan Taehyung olsa iyi olurdu. Nedense gözümün önünden ayrılmaması daha iyiydi benim için. Değil mi acaba?

Ne istediğimi bilmiyordum. Şeytan diyor ki, bir şekilde boşan bu itten. Kurtul. Bir iş kur, ama nasıl kuracağım ki? Hoş, nafaka verirlerdi bunlar bana. O parayı da çatır çatır harcar sefasını sürerdim işte. Ama bir diğer yanım vardı ki; o da diyordu ki, asla ayrılma, bu iki adiyi asla yan yana getirme. Gerekirse ikisini zehirleyip öldür, sadakatsiz alfalara ibretlik bir drama çıkar. Bazen kendi hayatının başrolü olduğunu fark etmen gerekir.

Pekâlâ sanırım bipolar olma yolunda hızla ilerliyordum ve biri bana el atmazsa daha vahim sonuçlarda kendiliğinden üreyip gelecekti. Ama birinin gelmesini isterken, siz farkında değilsiniz ama ben düşünürken zırlıyordum bu arada. İçimde umutlandırıcı halay usulü bir motivasyon konuşması bile canımı yakıyordu o derece, işte o anda başımın üzerinde bir ağırlık hissettim. Işığımı kesen.

Usulca kafamı kaldırdım. Taehyung'un geldiğini düşündüm hemencecik. Ama onun yerine Sehun vardı. Hızlı hızlı nefesler alıyor, sanırım üzgün suratı beni daha da üzüyordu. Elin oğlu bile bana bakarak can çekişiyordu yani. Ben ne zaman mutlu olacaktım? Ve bir arkadaşın omzu bana iyi gelir miydi sahiden?

Çünkü benim daha ona bakıyor olmamla onun bana sarılması bir oldu. Üzgünüm ama sarılması iyi gelmişti. Bu yüzden ona sarıldığımda, "Ağlama Jungkook, yalvarırım," dediğinde, daha çok ağladım. Ağlamaktan artık geniz etimden akan mukusun haddi hesabı yoktu, öyle bir hale gelmiştim ki onlar akmayı durdurdu ama gözlerim asla. Hani göz yaşları bir müddet sonra kururdu, benim musluklar Tanrı'dan mı geliyordu? Ey yüce rabbim, daha ağlayacak hal mi vereceksin bana?

Ona sıkıca sarıldım ve kendimi iyi hissettiğimde çekildim.

"Bu saatte buraya gelebiliyor muydun?" dedim, tabi ki merakımdan değil onunla bu olayları konuşmak istemediğimden lafı geçiştiriyordum öncesinden. Ama o aşırı romantik bir şekilde, "Konu sen olduğun sürece benim halledemeyeceğim bir şey yok," dedi.

Bu sözler kendimi garip hissetmeme sebep olduğunda kafamı çevirdim. Birazcık utandım. Her ne olursa olsun, o sözde mahkukattan olma kafa sikici ve kalp bükücü kocamın kuzeniydi, doğru hissettirmiyordu bu yaklaşımları.

prince of my dreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin