27. Okyanusun Kalbi Ağlıyor

13.9K 740 163
                                    

"Merhaba kardeşim. Duyduğuma göre Şırnak'taymışsın. Çok ayıp ettin, gidip de söylememişsin. Ama ben senin kadar kaba değilim. Havalimanındayım. Bir zahmet gelip al beni buradan. Bekliyoruuumm"  
Diyip suratıma telefonu kapatıı.

14 yaşımdaki, kara bir leke gibi zihnime yapışan anılarım geldi aklıma. Kaçtığım hayatı tekrardan yaşamak istemiyordum.
Sanırım her şey en başa dönüyordu...


________________________________



Gelmişti ve hayatıma yine ve yine dahil olmaya çalışıyordu. Ama bu sefer onun karşısında küçük kız çocuğu yoktu. Eskisi gibi beni bastıramayacak, emirlerinin kölesi yapamayacaktı.
Madem buraya gelmişti, o zaman olanlara da katlanacaktı.

Daha fazla göze batmamak için içeriye doğru yürüdüm. İçeride yemek yiyen arkadaşlarıma yapacağım açıklamayı düşünüyordum şahsen şuan.

Masaya yaklaştığımda bana dönen ilk göz Deniz'in ki oldu. Biraz merak ve endişeyle bakıyordu. Masaya gidip sandalyemin başında durdum ve bana dönmüş gözlere hitaben "Benim maalesef ki acil bir işim çıktı, gitmem gerek" diyerek elimi cüzdanıma attım ve bir miktar para çıkarttım. Hesabı onlara kitlemek ardından da kaçar gibi gitmek olmazdı. Bana ters bir davranıştı bu.

"Benim hesabımı şuradan ödersiniz. Dediğim gibi acil gitmem gerek kusura bakmayın." Dedim. Deniz de o sıra ayağa kalkmıştı. Boran ayaklanarak "Hacker hanımcığımcığım görmemiş olayım bak. Dert etme para mevzusunu, hem ben davet ettim sonuçta. Sen işini hallet de önemli bir şey yokdur inşallah?" Dedi. Kafamı sağa sola sallayarak çantamı omzuma taktım ve "Yok yok  önemli bir şey değil. Bu para konusunu da daha sonra konuşacağız,  unuttum değil" dedim. Deniz yanıma gelerek "Ben bırakayım seni gideceğin yere" dedi. Şuan onun Egemenle karşılaşma ihtimalini düşünmek dahi istemiyordum. İkisi çok zıt karakterlerdi ve birbirlerini öldürme olasılıkları yüzde ikibin  felandı. Özellikle Deniz'in bunu yapması resmen benim bu dünyadaki varlığımla aynı olasılıktaydı.

Hemen lafa atılarak "Yok giderim ben gerek yok. Hem taksi geçiyor şuradan." Dedim vaz geçmesini umarak. "Ben bırakırım dedim işte, ne diye taksiyle uğraşıyorsun Eftalya, hem saat 11.45 olmuş, biliyorsun gece gece güvenli olmuyor bu çevre." Diyerek bana söz hakkk bile tanımadan belimden hafifçe iterek çıkışa yönlendirdi.

Aha işte şimdi sıçmışko...

Bu çocukta katır inadı vardı sanırım, yoksa başka açıklaması olamaz. Ya laz'dı ya da katır.
Kapıdan dışarıya çıkarken sinirle "Laz'mısın sen?" Dedim. Anlamsız gözlerle bana bakarken "Evet de nerden çıktı bu. Yakışıklılığımdan bahsediyorsan ha o bana özel de" dedi övünerek. Baka kaldım bir kaç saniye, adamın memleketini tekte atmıştım anasını satayım. Şöyle bir bakınca da hiç laz havası yoktu ki bunda. Birde şiveli konuştuğunu düşününce gülmekten altıma işeyecek gibi oluyordum.

Biraz daha yürüyüp arabanın yanına geldik, o kapısını açmış binerken bende bindim arabaya. "Sendeki bu inadın başka açıklaması olamaz da ondan. Hem ne yakışıklılığı istersen bir göz doktoru numarası vereyim sanırım gözlerin bozuk" dedim gözlerimi devirerek. Bir gün bu yalandan çarpılacaktım ben ama allahtan hayırlısı.

Yandan bakarak -sanırım beni kalp krizinden öldürmeye çalışıyor- "Tövbe de bence. Çarpılacaksın yoksa" dedi sonra önüne dönüp arabayı otoparktan çıkardı.

Sinirden kafamı koltuğun kafa kısmına vurup ofladım. Şuan daha büyük sorunum vardı. Beni havalimanında bekleyen Egemen gibi.

"Eve gidiyorsun değil mi deniz kızı" dedi sağa sinyal verirken bana bakarak. Ah ah keşke eve gitseydim.

Grup Askeriye | Yarı Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin