21. Bölüm

172 20 11
                                    

"'Küçük Sinclair! Dinle beni! Benim gitmem gerekiyor. Belki ileride Kromer dolayısıyla ya da başka nedenle bana ihtiyaç duyacaksın. O zaman beni çağırdın mı, artık öyle bir at üzerinde ya da trene atlayıp gelemem. O zaman kendi içine kulak verecek, kendi içini dinleyeceksin. O zaman göreceksin ki, ben içindeyim senin. Anlıyor musun? Bir şey daha: Bayan Eva dedi ki, günün birinde seni kötü durumda görürsem, senin için bana emanet ettiği öpücüğü sana vermeliymişim... Gözlerini kapa, Sinclair!'

Dediğini yapıp gözlerimi kapadım. Demian'ım hala biraz kanlı dudaklarıma hafif bir öpücük kondurduğunu hissettim. Ardından uyudum.

Sabahleyin gelip uyandırdılar, yaralarımın sarılacağını söylediler. İyice uyanınca, hemen başımı çevirip bitişiğimdeki yatağı aradım. Şimdiye kadar görmediğim yabancı biri yatıyordu içinde.

Yaralarımın sarılması canımı acıttı. O zamandan bu yana bütün olup bitenler canımı acıttı hep. Ama bazen anahtarı ele geçirip büsbütün kendi içime, karanlık aynada yazgısal görüntülerin uyukladığı yere inmeyegöreyim, siyah aynanın üzerine eğilmem yetiyor, kendi hayalimi görüyorum içinde; hayal şimdi tümüyle ona benziyor, ona, dostum ve yol göstericim Demian'a." son cümleyi de okuduktan sonra Baekhyun'a okuyarak bitirdiğim kitabın kapağını kapattım ve kitabı yatağının yanındaki komodine koydum.

Baekhyun hala uyanmamıştı. Benim uyanmamın üzerinden yaklaşık on gün geçmişti ancak Baekhyun hala komada yatıyor ve günden güne yüzü daha da soluyor, bedeni daha da inceliyordu.

Eğildim ve yanağına hafif bir buse kondurdum. "Hatırladın mı bu kitabı?" eski anılarımızı hatırlayınca hafifçe gülümsedim. "Nintendomu ağaçta patlattığın gün okuduğun kitap." saçlarını hafifçe okşadım. "Hatırlıyor musun, o gün kulaklarımın artık senin olduğunu işan etmiştin ve hatta sözleşme imzalamıştık." kendi kendime gülümsemeye devam ettim.

Soğuk elini kavradım tek elimle ve baş parmağımla elinin üst tarafını okşadım. "Lütfen artık uyan." fısıldadım. "Sensiz bir günümü daha geçirecek gücüm kalmadı."

Ben Baekhyun'a aşıktım. Ondan nefret ettiğimi savunurken, ona kötülük yaparken bile kalbimi susturmaya çalışıyor, ondan nefret ettiğime kendimi inandırmaya çalışıyordum. Düşman olduğumuzu savunurken bile içimde bir ses duyulmayacak kadar kısık olsa da hala onu sevdiğimi, ona deliler gibi aşık olduğumu söylüyordu bana.

Öyle ya, hastalandığında Sehun'un ısrarlarına rağmen değil, içimdeki sesin yakarışları yüzünden gitmiştim evine. Yapabileceğim en güzel çorbayı yapmışken son anda düşman olduğumuzu kendime hatırlatıp koymuştum acıyı içine. Küvete ılık su koyma hazırlığı yaparken son anda kararımı değiştirip suyu buz gibi yapmıştım.

Kendimizden geçecek kadar sarhoş olup seviştiğimiz o gece sonuna kadar zevk almıştım. Onunla birleşmek beni yeniden hayata döndürmüştü adeta. Güzelliğini, tadını yeniden hatırlamış ve o gece sabah olmasın istemiştim.

Kapıma zil zurna sarhoş bir halde dayanıp kendisini öldürmem için yalvardığı gece kollarımın arasına yığıldığında onu kendi yatağıma taşımıştım ve yatağımdaki varlığını seyrederken içten içe evimdeki eksiğin tamamlandığını düşünmüştüm.

Kaza geçirip Kore'ye döndüğümüzde bana bir anne şefkatiyle bakarken anlamıştım ki artık biz birbirimizi öldürmek isteyen iki düşman değildik. Biz birbirine hasret, hikayesi yarım kalan ve birbirini özleyen iki eski dost, iki eski sevgiliydik.

Düşmanlar birbiriyle sevişmezdi. Düşmanlar karşısındaki incinince ona yardım etmezdi ve karşı tarafın aldığı yarada kendisinin de canı yanmazdı. Düşmanlık bu değildi. Biz düşman değildik, biz düşman rolü yapmaya çalışmıştık.

DRAGON'S TEETHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin