18. Bölüm (OSH 1)

153 17 20
                                    

Özgür olmak, süzülmek midir gökyüzünde yoksa kafesin içine tıkılıp ötmesi ve belki de konuşması beklenen bir kuş olmak mıdır? Hangi durumda daha özgür hisseder bir kuş? Gözüne kestirdiği yemi kendisi avlarken mi yoksa sahibi tarafından hazır maması ve suyu önüne konduğunda mı?

Peki bir kuş ne zaman çaresiz hisseder? Kanatları kırıldığında mı yoksa özgürlüğü elinden alınıp bir kafesin içinde ona yaşam vadedildiğinde mi? Yoksa her ikisi de o kuşu çaresiz ve umutsuz mu hissettirir?

Kuşu seversiniz, sizin olsun istersiniz ve onu okşarsınız. Daha sonra ona daha güvenli bir yaşam sunabileceğiniz düşüncesiyle onu alır bir kafese koyarsınız. Kuş mutludur belki de, çünkü ona ihtiyacı olan her şeyi sağlarsınız. Ancak tek ihtiyacı olan şeyi, özgürlüğünü elinden aldığınız için belki de çok kızgındır size.

Ailemden belki de daha yakın gördüğüm, birlikte büyüyüp her şeyi birlikte deneyimlediğim biricik arkadaşlarımla dostluklarımı sona erdirmek bu hayatta yaptığım hem en yanlış hem de en zor şeydi.

Aylardır her şeyi onlar olmadan idare etmeye çalışıyordum ve kıymetlerini gün geçtikçe daha da iyi anlıyordum. Kendi kanatlarımı kendim kırmıştım belki de. Ancak onların kanatlarını kıran, kanatlarını kırmakla kalmayıp onların boynuna bir ip bağlayarak onları kafese hapseden kişilerle kan bağım olmasa da bir bağım olması... Onlara hayatlarındaki tüm acı ve zorlukları yaşatanların bizzat benim ailem olduğu gerçeği varken ben nasıl onların yüzüne bakardım? Nasıl eskisi gibi yüzlerine gülümser, evlerine gider ve onlardan sevgi dilenirdim?

Her şey Baekhyun'un bana ispiyoncu imasında bulunduğu akşam başlamıştı aslında. Ondan önce hiçbir şey bilmiyor ve tıpkı bir yabancı gibi safça yaşamımı devam ettiriyordum.

Baekhyun kalbimi kırmıştı. O gün kalbimi çok kırmıştı hem de. Çünkü ben onun en yakın arkadaşıydım. O benim en yakın arkadaşımdı ve yaptığı o ima... Ağzından çıkan her kelime canımı çok yakmıştı. Çünkü bugüne dek hiçbir şeyi hiç kimseye anlatmamıştım, anlatmazdım da. Baekhyun böyle düşündüğü için üzgündüm fakat bir yerde onu anlamaya da çalışıyordum. Ailesini kaybetmişti ve ailesinin yanında ailesi gibi gördüğü sevgilisini, en yakın arkadaşını ve güzel olan her sıfata yakıştırabileceği kişiyi, en çok güvendiği Park Chanyeol'ü kaybetmişti.

O yüzden onu terk eden bir diğer kişi olmamayı seçip kırgınlığımın geçmesi için kendime biraz süre tanımaya karar vermiştim fakat benim salak Baekhyun'umun kendisine dikkat etmeyip hastalanması bu süreci hızlandırmıştı.

Ağabeyimin Baekhyun'ların eski evi olan yeni evinde davet verdiği gün ise asıl gündü. Ev sahibinin kardeşi olarak davet günü yardım için eve erkenden gitmiştim ve elimden gelen yardımı esirgemiyordum. Bir belge yollamak için ağabeyimin çalışma odasına girdiğimde ise ilk işaretimi görmüştüm.

Acelem olduğu için dosyanın ve içeriğinin fotoğrafını çekmiş ve bu meseleyi o günkü davetten sonra düşünmek üzere rafa kaldırmıştım.

Çok fazla dikkat çekmemek için ağabeyimin evine sık sık gidemediğimden içerideki birkaç çalışanı kendi tarafıma çekmiştim. Birkaç çalışanı ise çeşitli sebepler bulup işten çıkarttırmış ve yerine bizzat kendi güvendiğim kişileri önererek işe aldırmıştım. Böylece evin içindeki gizli bölmeleri, o bölmelerdeki saklı belgeleri ve daha fazlasını birkaç ay içerisinde uzakta da olsam elde etmiştim.

Yaşadığımız kaza sonrası Kore'ye döndüğümüzde ise ağabeyim biraz dinlenmem biraz da kafa dağıtmam için beni evine çağırmış ve böylelikle ekmeğime bal sürmüştü.

DRAGON'S TEETHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin