"Hong Kong'da yaşanan felaket çok sayıda vatandaşın yaralanmasına sebep olurken ölülerin sayısı her geçen dakika artıyor."
"Ya Sehun da oradaysa Chan?" titreyen sesimle konuşurken panikle saçlarımı karıştırdım.
Sehun gideli aylar olmuştu ve çoktan iki mevsim değiştirmiştik. İlk zamanlar günde birkaç kez konuşuyorduk ancak günler ilerledikçe gün içinde bir kez konuşmaya başlamış ve zamanla iletişimimiz kopmaya başlamış, Sehun anlatmamaya, aramamaya ve telefonlarımızı açmamaya başlamıştı. En sonunda ise numarasını değiştirmiş ve iletişimi tamamen koparmıştı. Şu an nerede ve ne yaptığını bilmiyorduk. Tek bildiğimiz şey en son Hong Kong'a geçtiğiydi ve son bir haftadır Hong Kong adeta cehennem yeri gibiydi.
"Geri zekalı herif!" Sehun iletişimi kopardığı için ve elimizden bir şey gelmediği için Chanyeol çaresizce bağırdı.
Haftalardır izini bulmaya çalışıyorduk ancak Sehun'un eli de armut toplamadığı için onu bulamamamız için elinden geleni yapmış ve izini kaybettirmişti. Bunu neden yaptığını ise bilmiyorduk ve bu gidişle de asla öğrenemeyecektik.
Sigaramdan son nefesimi çektip sinirle söndürdüm ve gerginlikle oturma odasında dolanmaya başladım.
"Hong Kong'a mı gitsek?"
"Baek saçmalıyorsun şu anda."
"Kafayı yiyeceğim burada! Resmen elimizden hiçbir şey gelmiyor ve Sehun'a ne olduğunu bilmiyoruz." sinirden mi yoksa tedirginlikten mi titrediğini ayırt edemediğim sesimle konuştum.
Chanyeol telefonunu aldı ve bir yerlere basıp kulağına götürdü. "Sehun aç şunu, aç!" araması yine cevapsız kalınca telefonu sinirle duvara fırlattı.
İkimiz de endişeden kendimizi yerken kapı açıldı ve içeri Jongin girdi. Kapının şifresini bilen çok az insan olduğu için kimin gelebileceğini az çok tahmin edebiliyorduk zaten.
"Ayong aradı mı sizi?" o da en az bizim kadar endişeliydi. "Görünüşe göre arasa da ulaşamazmış." Chanyeol'ün yerde parçaladığı telefonunu görünce konuştu.
"Bir haber mi var?" umutla yüzüne baktım.
"Ayong gelmek üzeredir." Chanyeol sinirle ellerini saçlarından geçirdi ve balkona çıktı. Bir müddet orada tek başına sakinleşmeye çalıştı.
"Merhaba." Ayong içeri girip aceleyle üzerini çıkardı ve soluklanırken koltuğa oturdu.
"Ayong haber var mı?" karşısına otururken Chanyeol de içeri girmişti.
"Günlerdir verdiğimiz uğraşın sonunda elde edebildiğimiz bilgilere göre Bay Oh Hong Kong'da olayların başladığı günün bir gün öncesinde Japonya'ya geçmiş. Yani şu anda güvende olduğunu söyleyebiliriz." hepimiz derin bir oh çektik.
"Numarasına ulaşma ihtimalimiz var mı?" Chanyeol konuşmuştu.
"Şu an bu bilgilere erişemiyoruz maalesef. Ancak kendisinin yerini tam olarak tespit ettiğimizde adamlarımız neler yaptığını bulacaktır. Ondan sonra numarası olmasa da kendisinden daha iyi haber alırız zaten."
"Ayong iyi ki varsın." Chanyeol rahat bir nefes verdi.
"Görevim." Ayong ise her zamanki mesafeli tavrı ile yanıtlayıp eğilerek selam verdi.
Aylar içinde Yubin ve Ayong ile daha da yakınlaşmıştık. Hem şirkette hem de şirket dışında oldukça fazla vakit geçiriyorduk ve birbirimize olan ön yargılarımız gittikçe kırılmıştı.
Chanyeol rahatlama ile beni kolları arasına alıp saçlarıma öpücükler kondururken ben de kollarımı beline doladım. En azından güvende olduğunu biliyorduk. Bu da yeterdi bizim için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DRAGON'S TEETH
Fanficİçimde yanan intikam ateşi, içinden sağ kurtulduğum alevlerden daha gürdü. -Byun Baekhyun